İKİ-üç yıl kadar önce "Sopranolar" dizisini izlemeye başladığımda kafama bir soru takılmıştı.
Türk mafyası ile İtalyan mafyası arasında ne fark vardı?
Gözümün önüne bir bizimkileri getiriyordum, bir de Sopranolar dizisinin kahramanlarını.
Bir tarafta Alaattin Çakıcı, Sedat Peker ve ötekiler...
Bir tarafta Tony Soprano ve arkadaşları.
* * *
Gözlemlediğim ilk fark, kilolarıydı.
İtalyan mafyasının adamları bizimkilerden bir hayli kiloluydu.
Zaten çoğunun adının başına veya ortasına takılan "Fat" (Şişko) sıfatı bu farkı kendiliğinden ortaya koyuyordu.
Ama çok önemli bir fark daha vardı.
Sadece benimki gibi dikkatli bir gözün fark edebileceği bir fark...
Yemek yeme konusu.
Yanlış anlamayın, iki toplumun "mutfak" farkından, gusto anlayışından söz etmiyorum.
Elbette orada da fark var.
Ama asıl fark şuradaydı:
Sevişme ile yemek yeme zamanının ilişkisi...
Türkler önce yemek yiyor, sonra sevişiyor.
İtalyan mafyası ise önce sevişiyor, sonra yemek yiyor.
Yemek yeme biçimleri farklı olunca, ölümleri de farklı oluyor.
Yemek üzerine sevişmeye kalkan Türk mafyası, şiş karınları üzerinde kalp krizinden gidiyor.
Seviştikten sonra bir İtalyan restoranında yemek yemeye başlayan İtalyan mafyası ise o anın verdiği rehavet içinde rakip mafyanın baskınına uğruyor, bolonez soslu bir spagettinin üzerinde can veriyordu.
"Canım ne fark eder" diyebilirsiniz, sonunda ikisi de "iş üstünde ölmüş".
Yok yine de her ikisi arasında derin bir kültürel uçurum var.
* * *
Ben de bu kültürel farkı daha derinlemesine öğrenmek için çok ilginç bir kitabı okumaya karar verdim.
Adı "Mafyanın Mutfağından".
Joseph Iannuzzi isimli, İtalyan asıllı bir Amerikalı yazmış.
Adının ortasında "Fat" sıfatı yok. Takma adı "Hergele Joe".
İlginç bir kariyeri var.
"İş hayatına" ünlü mafya babası "Gambino"nun aşçısı olarak başlamış.
Sonra "itirafçı" olup FBI’a geçmiş.
Bu defa FBI’ın ünlü isimlerine aşçılık yapmış.
* * *
Mafyanın en ünlü "Şefi"Hergele Joe, gangsterlerin yemek alışkanlıklarını ve damak kültürünü şöyle anlatıyor:
"Gangsterler yemek yemeye bayılır. Suç işlemeyi planlarken yerler, suç işledikten sonra yerler; suç işlemedikleri zaman da, suç işleyene kadar yerler. Ve gangsterler çok seçicidir. Ne sevdiklerini bilirler ve sevdikleri şeyin tamamını yerler. Fazlasını da yerler."
Ne kadar kültürlü insanlar.
Ne de olsa koskoca bir Roma uygarlığının en sanatsal mirasını DNA’larında saklıyorlar.
Yemek yeme sanatını...
* * *
Hergele Joe, 10 yıl boyunca Amerika’nın bu saygın ailesine ve onların arkadaşlarına yemek yapmış.
Sonra bir gün başına ilginç bir "iş kazası" gelmiş.
"Kafamı, bir beyzbol sopasına ve bir demir boruya çarptım. Bazı arkadaşlarım, kafamın o iki aletten daha kalın olup olmadığını anlamak istiyordu. Az farkla kalındı."
Bu zarif "iş kazasından" sonra mafyayı terk edip bir başka "kulübe" üye olmuş.
FBI’a...
"Yeni kulüpteki arkadaşlarım, eski kulüpteki arkadaşlarımı gammazlamamı istiyordu. Bence sorun yoktu. Karahindiba salatam gibi, intikam da soğuk iyi gider."
Neyse, bu onun şahsi düşüncesi.
Dolayısıyla bizim yapmak istediğimiz derin sosyolojik tahlille ilgisi yok.
Peki İtalyan mafyası ile FBI üyeleri arasında "culinaire", yani mutfak kültürü açısından bir fark var mı?
Her iki sektörde de çalışmış olan Hergele Joe ikisini şöyle karşılaştırıyor:
"İş yemeğe geldiğinde, yeni kulübümün üyelerinin eskilerinden farkı yoktu. Hepsi, elektrikli sandalyeye gidecekmiş gibi yiyordu."
* * *
Hergele Joe kitabında, Amerika’nın en ünlü mafya ailelerine verilen davetler için hazırladığı yemeklerin tariflerini vermiş.
Mesela 1974 yılında Florida’da, Tommy Agro’nun evinde Louie Esposito,"Sıska"Bobby DeSimone ve Buzzy Faldo için verilen yemekte sunulan "Marinara soslu makarna"nın tarifini.
Hergele Joe,"Bu yemekleri keyifle yiyebilirsiniz" diyor.
"Çünkü onlar, kötülerin en kötüsü ve iyilerin en iyisi üzerinde denendi. Ve hepsi de yıldızlı pekiyi ile sınıfı geçtiler."
(*) Joseph Iannuzzi: Mafyanın Mutfağından, Doğan Kitap, 2006, Çev: Sibel Sakacı. Hem çok eğlenceli bir mizah kitabı, hem de çok iyi İtalyan yemek tarifleri veriyor.