'Düş yakamdan Ertuğrul' diye yazmıştım, düştü ama...

ASLINDA “adama” hâlâ kızıyorum. Gazetecilik hayatım, onun yüzünden az daha başlamadan bitecekti.

Haberin Devamı

1987 yılında, dönemin Başbakanı Turgut Özalın ABD gezisini izliyordum.

Rahmetli Özal henüz
Çankaya Köşkü’ne çıkmadığı için benim adım da henüz
“Özköşk”e çıkmamıştı ama klasik gazetecilerin gözünde bir liboş” olmuştum bile...

*

O günlerde Cumhuriyet gazetesinde çalışan Sedat Ergin’le Washington’a giden gazeteciler içindeydik.

Benim gazeteci olarak ilk dış seyahatimdi ve genel yayın yönetmeni de Çetin Emeç’ti...

Haber atlamaya tahammülü olmayan, haberi atlayan gazeteciye ise hiç tahammülü olmayan gazeteci yani...

Düş yakamdan Ertuğrul diye yazmıştım, düştü ama...

Özal Washington’dan rutin chek-up için Houston’a gidecekti.

Ziyaretin resmi kısmı bittiği için Sedat’la ben Ankara’ya dönmeye karar vermiştik.

Haberin Devamı

Ancak bir gece önce Özal’ın yakın çevresinden arkadaşım Güneş Taner arayıp “Houston’a devam et. Sen de chek-up yaptırırsın” demişti.

Hatta gitmem için çok ısrar etmişti de bana tüyo vermeye çalıştığını anlamamıştım.

*

Ayrılık günü, allahaısmarladık demek için Sedat’la Özal’ın kaldığı süite gitmiştik.

Yatak odasında kovboy filmi seyrediyordu. Bir süre bekleyip “Ankara’da görüşmek üzere allahaısmarladık” demiştik. Hüzünlü bir sesle “İnşallah” demişti ve biz yine uyanamamıştık.

*

O gece New York’a geçip bir otelde kaldık.

Sabaha karşı Hürriyet Dış Haberler Müdürü Ferai Tınç’ın telefonu ile uyandım.

“Ertuğrul, Çetin Bey’in gözüne görünme. Sabah toplantısında çıldırmış haldeydi” dedi.

Meğer Özal Houston’da baypas ameliyatı olacakmış ve biz bu haberi atlamışız.

*

Bu kötü haberdi.

Ama iyi bir haber de vardı. Washington’da Özal’ın yanında bulunan hiçbir gazeteci bu haberi alamamıştı.

Ama kötü haber asla tek başına gelmez. Daha da kötü bir haber vardı.

Bu haberi, Türkiye’de haftada bir yayınlanan küçük bir gazete patlatmış ve bütün büyük gazeteleri ezip geçmişti.

*

O gazete “Gölge Adam”dı ve hepimizi yaya bırakan haberi atlatan gazeteci de dün toprağa verdiğimiz Ertuğrul Akbay’dı...

Ve ben o gün gazeteciliği bırakmayı bile düşünmüştüm.

*

Haberin Devamı

Yıllar sonra bunu yazdığımda Ertuğrul Akbay arayıp şöyle demişti:

“Bak adaşım, bu yazıyı bir ödül belgesi olarak saklayacağım. Ama sen de şunu bil. Bu yazıyı da ancak senin gibi komplekssiz bir insan yazar.”

*

Hayatım boyunca bana önemli hiçbir gazetecilik ödülü verilmedi.

O nedenle ben de onun bu sözlerini bir meslektaşımdan gelmiş ödül olarak hep sakladım.

*

Sık sık konuştuk, sohbet ettik onunla.

O insanı çıldırtan sportmenliği, 75 yaşındaki vücudu ve hayata asılması ile her karşıma çıktığında şaka yapar, “Ertuğrul düş artık yakamdan” diye takılırdım.

*

Oğlu hakkında ortaya atılan FETÖ iddialarını çok kafaya takmıştı. Bu iddialar onu çok yıprattı, sık sık arayıp dertleşirdi benimle. “Bunlar da geçer dostum” diye teselli etmeye çalışırdım...

Haberin Devamı

Sonunda, bizim neslimizde, bizim daha önce gideceğimiz beklenirken, önce o bu dünyadan gitti.

Ertuğrul yakamdan düştü...

*

Düştü mü acaba...

Atladığım o haber şahsi arşivimde durdukça... Adaşım hiç düşer mi yakamdan...

*

Kendi düşse bile, hatırası kalır bir kırmızı karanfil gibi yakamda...

Düş yakamdan Ertuğrul diye yazmıştım, düştü ama...

KIZIL ORDU KALİNKA’SINDAN BURAK YETER KALİNKA’SINA

Solcu gençliğimizde Enternasyonal, Bella Ciao, Bandiera Rossa gibi şarkılardan sonra, alkol dozu da biraz yükselince, geceyi o şarkıyla bitirirdik... Kalinka...

Tabii ki Sovyet Kızıl Ordu Korosu’ndan... Sonra Alpay ve Antik 4 Orkestrası “Boş Kadeh-Kalinka” diye Ankara gecelerinde söyledi hep.

Düş yakamdan Ertuğrul diye yazmıştım, düştü ama...

Enbe Orkestrası, Esin Engin... Hepsinden dinledik...

Haberin Devamı

Ama şimdi Burak Yeter, Morandi ile birlikte öyle bir remiks yapmış ki...

Şuraya yazıyorum...

Bu yaz ilk şarkı Gesaffelstein ve Pharrell Williams’ın “Blast Off”u olacaksa...

İkincisi de bu....

KIRMIZI KARINCALARIN GÜRÜLTÜSÜNDE SEVİŞMEK NASIL FİLME ÇEKİLİR

MARQUEZ’in “Yüzyıllık Yalnızlık” kitabının dizi film olacağını okuduğum günden beri aklımdan çıkmayan soru şu:

“Acaba kırmızı karıncaların gürültüsü altındaki sevişme sahnesi nasıl çekilecek?”

Romanı 1980’li yılların hemen başında okuduğumda en çok çarpıldığım bölüm, sondaki sevişmenin anlatıldığı sayfalardı.

Yaşar Kemal’in “İnce Memed”indeki sevişme bölümünden sonra bu kalmıştı aklımda.

Mesela kadının erkeğin organına dudak boyasıyla soytarı çizmesi...

Haberin Devamı

Mesela “Şeftali marmelatlarına bulanıp köpekler gibi sevişmeleri” satırları, filmde nasıl bir görüntüye dönüşecek?

Romandan aklımda kalan bir cümle de şuydu:

“Arkadaş dediğin bir avuç hergeleden başka bir şey değildir...”

Dün bu düşüncelerimi bir avuç arkadaşıma açtığımda aldığım cevap şu oldu:

“Türkiye’nin bunca sorunu varken bunu mu taktın kafana... Senin üstüne vazife mi bu?”

Arkadaşlar aklımda Koç Holding’in 50’nci yıl slogan var: “Üstümüze vazife...”

Ben bu işin takipçisi olacağım yani.

Düş yakamdan Ertuğrul diye yazmıştım, düştü ama...

SAYIN BAŞKAN BEN BİR ALKOLİK MİYİM

Geçen hafta Sepetçiler Kasrı’nda buluşup Yeşilay Başkanı Mücahit Öztürk’le ile uzun bir sohbet yaptık.

Yeşilay’ın pasif içicilerin durumunu ve sorununu anlatmak için işe aldığı astronot da bizimleydi.

Ona “Başkan ben alkolik miyim” diye sordum.

Beni bir testten geçirip cevabını verdi.

Herkes için 4 maddelik basit bir bağımlılık testi.

Yeşilay’ı kim, ne zaman ve kime karşı kurdu?

Bugün bağımlılık konusunda Yeşilay’ın bir numaralı mücadele hedefi nedir?

Son yıllarda hangi bağımlılık Yeşilay’ın mücadele kapsamına alındı?

Çocuğunuzun uyuşturucu kullanmaya başladığını ilk hangi davranışından anlarsınız?

Uyuşturucu bağımlılığından kurtulmanın en önemli iki etkeni nedir?

Yeşilay neden güçlü bir sivil toplum örgütü olarak kalmalıdır?

-YARIN BU KÖŞEDE-

 

Yazarın Tüm Yazıları