Paylaş
Sorusu aynen şöyle:
- Risale-i Nurlardan okuduysanız, orada sizi etkileyen ve paylaşmak istediğiniz bir şey var mı?
Şu cevabı verdim:
“Evet var. Mesela Divan-ı Harb-i Örfi’de sorduğu dördüncü sual: Bir masumu idam etmek mi, yoksa on caniyi affetmek mi daha zararlıdır?
Bu suali kendime ve başkalarına karşı avaz avaz haykırarak sormak istiyorum.
Adil bir toplum yaratmak istiyorsak, bu sorunun cevabını da acilen vermeliyiz.”
* * *
“Mecmua” dergisine verdiğim ve bir bölümü Hürriyet Cumartesi’de yayımlanan mülakat çok ilginç tepkilere neden oldu.
Kendini “laik kesimde” gören bazı yazarlar, hakarete varan yazılar yazdı.
Buna karşılık, dindar çevreler sözlerime bu kadar aşırı tepki vermedi.
İşin en ilginci de, Yeni Asya gazetesi, benden bu konuda mülakat istedi.
Satırına dokunmadan yayınladılar. Üstelik gazetenin geçen cumartesi günkü sayısında sürmanşetten verdiler.
“Hafta sonu” eklerinin birinci sayfasının çok büyük bölümü buna ayrılmıştı.
Hazırladıkları sayfalar
profesyonel gözle baktığımda
bana mükemmel göründü.
Baskı teknikleri iyi olsa, dünyadaki en iyi gazetelerle boy ölçüşebilecek sayfalardı.
* * *
Yazdığım her yazıya galiz küfürlerle karşılık veren insanları okudukça, eski görüşüm pekişiyor.
Dindar insanlar daha vicdan sahibi.
Yeni Asya gazetesinin sahibine, genel yayın yönetmenine teşekkür ediyorum.
Mülakatı yapan İsmail Tezel’e, hoşgörülü davranışı, medeni yaklaşımı ve mülakatı mükemmel şekilde aktardığı için teşekkür ediyorum.
Genç fotoğrafçı Murat Sayan çok güzel bir çalışma yaptı. Işık olağanüstüydü, fotoğraflardaki derinlik mükemmeldi.
Netice:
Bugüne kadar tanımadığım bu dünyada, iyi, ama gerçekten çok iyi gazeteciler varmış, onu da öğrendim..
İçi nefretten başka hiçbir duyguyu almayan, küfürden başka üslup bilmeyen, öğrenemeyen, “merkez medya” mensuplarına söyleyebileceğim tek şey ise şu:
“Küfürbaz arkadaşlar; düşüncelerimi sansürleyebilirim, ama duygularımı asla...”
Tavsiyem, siz de helalleşin. İnsana iyi geliyor.
SORDULAR: SİZİN İÇİN YAŞAMANIN ANLAMI NEDİR
YENİ Asya gazetesindeki mülakatta verdiğim cevaplardan bazıları:
- Yaşamanın anlamı ne sizin için? Neden yaşıyorsunuz?
CEVAP: Benim için yaşamak, çalışmaktan ibaret bir şey değil. Allah’ın bize bahşettiği bunca güzelliğin keyfini çıkarmak. Tabii herkesin kendine göre hayatı, yaşama biçimleri var. Descartes’ın bir kitabının adı şöyle: ”Quod vitae sectabor iter” yani “Hangi yaşam yolunu tutayım”. Neticede hepimiz kendimize ait bir yaşama yolu seçiyoruz. Benimki, Allah’ın bana bahşettiği güzellikleri yaşamak. Bunun maddi ve manevi bedelini ödemeye hazırım.
- Yaşamak sizin için hiç anlamsızlaştı mı? Hani hiç ölmeyi arzu ettiğiniz oldu mu?
CEVAP: Kafam gençliğimden beri ölüm fikriyle çok dolup taştı, ama ölmeyi arzu etmedim. Tabii ölümü kabullenmeyi öğrenecek bir yaşa doğru da gidiyorum.
- Ölümü nasıl tanımlıyorsunuz? Hiç ölüm sonrasını düşünür müsünüz?
CEVAP: Şöyle diyeyim; ölüm konusuna çok kafa yoruyorum, ama kendi ölümüm üzerine fazla düşünmüyorum. “Memento mori”, yani “Bir gün herkes ölümü tadacak.” Geldiğinde gelir ve biz de o ilahi emre uyup gideriz. Neticede gideceğimiz yer, geldiğimiz yer değil mi?
- Dinin/inancın sizin dünyanızdaki yeri nedir?
CEVAP: Dindar bir insan değilim. Bunu övünerek söylemiyorum. İfade ettiğim şey sadece hakiki halim. Dindar insanlara çok büyük saygım var. Ama dindarlığı fanatik bir baskı aracı haline dönüştürmeye çalışanlara kızıyorum. Onlar en büyük zararı inançlı insanlara veriyorlar. Benim için, “günahkâr” insan vardır ama “zındık” diye bir insan türü yoktur.
- Peki, sizin dünyanızdaki “Allah”ı sorsak... Onu nasıl tanıyor ve biliyorsunuz?
CEVAP: Diyorum ya, içimdeki Allah duygusu çok kuvvetli. O kadar kuvvetli ki, O’nunla arama bir boşluk alamayacak kadar güçlü bir sevgi ve inanç bu.
- “İnsanların beni nasıl bildiği değil, Allah’ın beni nasıl bildiği önemli” anlayışınızdasınız sanırım. Son röportajınızda bu anlamda cümleler vardı. Ve Allah’ın sizi iyi bir kul olarak bildiğini düşünüyorsunuz... Bu duygunuzun temelinde ne var? Gerçekten O’nun istediği tarzda yaşayan bir kul olduğunuzu düşündüğünüzden mi bu? Yoksa O’nun “sonsuz affediciliğini” bilmekten kaynaklanan bir duygu mu? Hani her müminin (kendi kusurlarını görmekle birlikte) Allah’ın affını umması gibi bir şey mi?
CEVAP: Her ikisi de var. Facebook’un kurucu ortaklarından biri olan Sean Parker geçenlerde Paris’te yaptığı konuşmada “İnternet ve blogger’lar benden bir canavar yarattı” dedi. 21’inci yüzyılın en hazin gerçeklerinden biri bu. Medya ve internet bazen bizim hakkımızda olduğumuzdan çok farklı bir gerçek yaratıyor. Bu çoğumuz için geçerli. Bense, üzerime zorla giydirilmeye uğraşılan bu elbise ile yaşamaya çalışıyorum. Yıllar boyunca tevekkül duygum çok gelişti. Umurumda da değil. Çünkü ne olduğumu çok iyi biliyorum.
Paylaş