Dicle neden, Fırat neden

İNSANA ait hiçbir şey beni şaşırtmaz.

Haberin Devamı

O nedenle “Barbaros’un torunları Akdeniz’e iniyor” manşetleri de beni hiç şaşırtmaz.
Çünkü Türk’üm. Çünkü 60 yaşımı geçmişim, çünkü hâlâ hatırlarım.
Eğri otursam da doğru konuşmayı hâlâ bilirim.
Soruyorum:
Çocukluğumuzdan beri hepimiz böyle bir Türkiye hayal etmedik mi?
Fetret devrindeki Osmanlı kadar güçlü bir devlet.

Devam ediyorum:
Hepimizin şurasında burasında, gizli, açık bir “Kızıl Elma” dövmesi yok mudur?
“Küçüktüm ufacıktım,
Top oynadım acıktım” diye başlayan dizeleri, hangimiz hayatında en az beş on kere telaffuz etmemiştir?
“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik” dizesini, hangimiz milli bir amentü haline getirip, hatim indirir gibi ezbere okumamıştır.
Hadi “Okumamıştır” deyin de hep birlikte kendi alnımızı karışlayalım.
Ya Arif Nihat Asya’nın
“Fırat neden, Dicle neden
 Benden doğar bana dökülmez” dizeleri.
Hadi genç kuşakları geçin, o manşetleri atanlar hiç mi
okumadılar sanıyorsunuz.
Bırakın Türkleri; o dizeleri, bir zamanların komünist Kürtleri bile, bu ülkeye ait bir milli özlem olarak, müsamere heyecanlarıyla gürül gürül okumuyor muydu?
Hadi okumuyordu deyin de en az üç beş Kürt aydınının hatıratında size o Diyarbakır günlerini anlatan satırları tek tek önünüze koyayım.

Haberin Devamı

Yine eğri otursak da doğru konuşalım.
Hepimiz bu ülkede güçlü bir ekonomi; ona dayalı büyük bir devleti hayal etmedik mi?
“Büyük Türkiye”, Süleyman Demirel’e ait olsa da içimizde gizli bir bam teline basmıyor muydu?
Rahmetli Özal, “Uzun ince bir yol” deyip meşakkatlerini anlatarak, Avrupa Birliği’ne tam üyelik başvurusu yaptığında, hangimiz “Evlatlarımız için yeni bir Türk yüzyılı açılıyor” diye düşünüp, o gece daha rahat uyamadı?
Türkiye “Gümrük Birliği” anlaşmasını imzaladığı gece, menfaati zedelenen üç-beş sanayici, beş-altı fanatik dışında hangimiz, “Bir adım daha yaklaştık” deyip, uyuyan çocuklarına daha
güvenle sarılmadı?
Başbakan Abdullah Gül ve o dönemin AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, tam üyelik sürecinin başlatılması için o gece kıran kırana mücadele ederken şucu bucu demeden, onların arkasında saf durmadık, karar çıkınca da sevinç çığlıkları atmadık mı?
Söyleyin, üç-beş fanatik, dört-beş menfaati zedelenmiş sanayici, beş-altı kifayetsiz politikacı dışında hangimiz, ertesi sabah o umut dolu manşetleri gördüğümüzde, Doğu’daki komşularımıza bakıp, “Biz şanslı insanlarız” diye keyiflenmedik?

Haberin Devamı

Hiç şüphesiz 10 yılda epey mesafe kat ettik.
Türk ekonomisi yıldız gibi parlıyor.
Türkiye 10 yıl öncesine göre çok daha güçlü ve dik durumda.
Demokrasimizde ve adalet mekanizmamızda çok ciddi sorunlar var ama hiç olmazsa artık askeri darbelerden bahsetmiyoruz.
Ve bundan aldığımız güçle çevremize nizam, çekidüzen vermeye soyunuyoruz.
Gemilerimizi Doğu Akdeniz’e indirmeye hazırlanıyoruz.
Hiç kuşkusuz ben de büyük bir Türk efsanesiyle büyüdüm. Her Türk çocuğu gibi, yükseliş devrini çok sevdim, gerileme dönemine kerhen ayrılmış üç-beş sayfayı yırtıp atmak istedim.
Ama “Zamanın ruhu”nun da altın kuralları var.
Çocukluğumun o harika “Kızıl Elma”sı coğrafi bir ideal olmaktan çıkıp, güçlü bir Türkiye arzusuna terfi etti.
Tabii ki, “Dicle niye bana dökülmüyor” sorusu yerine, “Dicle’nin kendi sınırımızdaki sularını niye daha iyi değerlendirmiyoruz” sorusunu sormaya başladım.
Tabii ki “Gemileri denizlere indirmek” deyince artık aklıma ticaret gemilerini, yatları, kotraları indirmek geliyor.
 Yine de şu gerçeği inkâr edemiyorum: Bölgede yükselen Türk sesi, kulağıma hoş geliyor.
O sesi çok iyi duyuyorum.
Eminim sadece ben, biz değil: Herkes de çok iyi duyuyor.
O yüzden kendi kendime soruyorum:
İlle de kükremek gerekir mi?
Ben, Başbakan yumuşak tonda konuştuğu zaman çok daha fazla etkileniyorum.
Ama “Burası Ortadoğu, buranın insanı ancak bu dilden anlar” diyorsanız o başka.
Neticede, “Ben Balkan göçmeni bir çocuğum, Ortadoğulu değilim” deyip geçerim.

Yazarın Tüm Yazıları