Paylaş
Üç gün önce dünyanın en önemli moda evlerinden biri olan Dior 2020-2021 sonbahar/kış koleksiyonunu tanıttı...
Korona sonrası ilk koleksiyon sunumuydu.
Görünüşe göre normal bir şeydi...
Evet normaldi ama “yeni normal”di...
İkincisi ise Amerika Birleşik Devletleri’nde “casual” denilen, gündelik giyim modasını yaratan 200 yıllık Brooks Brothers şirketinin iflasını istemesiydi.
Önce Dior’dan başlayayım.
Moda dünyasının bugünkü fashion show anlayışı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Nina Ricci’nin oğlu tarafından atılmıştı.
Bu ilk defilelere “Theatre del mode” (Moda tiyatrosu) adı verilmişti.
Modaevleri bu gösteride yeni sezon kreasyonlarını 16 santim boyunda oyuncak bebeği andıran dummy’lere (cansız manken) giydirir ve sergilerdi.
Sonra bu oyuncak bebekler dünyanın başka ülkelerine gönderilirdi.
Daha sonraları bunun yerini gerçek genç kızlar ve gerçek boyutlarla yapılan defileler almıştı.
*
Dünyanın moda ekonomisine hükmeden en büyük markalarından biri olan Dior 75 yıl sonra yeniden bu geleneğe dönüyor.
Ama çok radikal bir değişiklikle...
Modada “postkorona” dönemini açan bu olayı size anlatmak istiyorum.
NARNİA GÜNLÜKLERİ’NDE AÇILAN YENİ BİR DÖNEM
DİOR’un baştasarımcısı Maria Grazia Chiuri, şirketin Paris’teki Montaigne Caddesi’ndeki merkezine davet ettiği az sayıda moda editörüne defile yerine 10 dakikalık bir film gösterdi.
Filmin İtalyan yönetmeni Matteo Garrone’ydi...
Film harika bir müzikle başlıyor. Önce elle dikim yapılan geleneksel bir terzi atölyesi görüyoruz.
Sonra otel bellboy’u kıyafetli iki kişi, Dior’un ilk binasının büyük valiz şeklindeki maketini taşıyor.
Oradan bir ormana gidiyoruz. Artık “Narnia Günlükleri” atmosferinde bir Yunan mitolojik evrenindeyiz...
Su perileri, denizkızları, ağaçlar arasında birbirine sarılmış genç ve erkekler sizi tam bir masal âlemine sokuyor. Bu arada 2 bellboy, dev valizin içinde 40 santim boyunda minyatür mankenlerin üzerindeki Dior’un yeni kreasyonlarını filmin kahramanlarına defile sunar gibi gösteriyor.
Yıllardır “fashion” sektörünü izleyen bir sosyolog olarak şunu söyleyebilirim.
Giyim sektörünün postkorona döneminin ilk işareti bu sunumdur.
Bu sunum, “defile”, “podyum”, “manken” kavramlarının sonu...
“Fashion show” kavramının ise bambaşka bir şeye dönüştüğünü ilan etmektedir.
8 DAKİKADA 300 KİŞİYE Mİ, 10 DAKİKADA 3.5 MİLYON MU
ESKİ adıyla “defile”, yeni adıyla “fashion show”un kamuoyunca pek bilinmeyen bazı özellikleri vardır.
Bir defile ortalama 8 dakikadır... Bilemediniz 10...
Tasarımcılar ve modaevleri yılda en az 4 defile veya fashion show yapar...
Tasarımlarını sergileyecekleri bu şovlar için muazzam paralar harcarlar...
Ve bu şovların, devlette bile görülmeyen çok katı protokol psikolojileri vardır.
Şovu izleyecek moda yazarları ve seçkin seyirciler için birinci sırada oturmak tahmin edemeyeceğiniz kadar büyük bir prestij meselesidir.
Dior yeni sezon tanıtım filmini kendi web sitesine koydu.
Ayrıca YouTube’a yükledi.
YouTube’da 48 saat içinde 400 bin kişiye yakın insan seyretti.
Filmin yönetmeni Matteo Garrone de bunu kendi Instagram sayfasına koydu. Orada 136 bin kişi görüntüledi.
Ayrıca Dior’un resmi Instagram sayfasının 31.5 milyon takipçisi var.
Yani artık defile ve podyuma ihtiyaç yok.
RAHMİ KOÇ’U GİYDİREN MARKA NEDEN İFLAS ETTİ
200 yıllık bir şirket...
“Casual” kavramını onlar icat etti diyebiliriz.
İşyerinde de giyilecek rahat elbisenin kanunlarını onlar yazdı.
1950’li yılların “Madmen” dizisine konu olan reklamcıların çoğu onun kreasyonlarını giyiyordu.
Türkiye’de Rahmi Koç, Kemal Derviş, Sedat Ergin, Murat Yetkin onun sadık kullanıcılarıydı...
Kravat denince ondan başka kravat tanımazlardı...
İşte o şirket battı.
*
Gösterilen sebep şu:
Koronanın başladığı mart ayı ile haziran sonu arasında casual erkek giyim satışları yüzde 74 düşmüş...
Evinden çalışan insanın gündeminde artık ceket, pantolon, kravat, gömlek yok...
*
Bana göre ise bu finansal kriz bahane...
Brooks Brothers daha 15 yıl önce vizyon olarak iflas etmişti. Son iki yılda yeni bir vizyon aradılar...
Ama artık çok geçti...
*
Markanın kendisi ve kullanıcıları birer Kafka kahramanı gibi hüzünlüler... Ama ne yazık ki 21’inci yüzyıl gerçeği bu...
Yenilenemeyen gidiyor.
ADALET ŞİMDİ
NBA OYUNCULARININ SIRTINDA 29 SLOGAN
AMERİKAN Basketbol Federasyonu NBA 6 gün önce oyuncuların playoff’lar sırasında formalarıyla toplumsal mesaj vermelerine kapıyı açtı.
Oyuncular formalarının arkasında, isimleri yerine şu sloganları yazdırabilecekler:
“Siyah hayatlar değerlidir”, “Adını söyle”, “Nefes alamıyorum”, “Oy kullan”, “Adalet”, “Barış”, “Eşitlik”, “Özgürlük”, “Yeter”, “Adalet... Hemen şimdi”, “Si se puede” (İstersen başarabilirsin), “Bizi gör, bizi dinle, bize saygılı ol, bizi sev”, “Ayağa kalk”, “”Irkçılığa hayır”, “Susma Konuş”.
BANA EN UYGUN 4 CUMA HUTBESİ
Türkiye’nin en yaratıcı reklamcılarından biri olan Uğurcan Ataoğlu’nun “52 Cuma Hutbesi” adlı bir kitabı var.
Size oradan bazı cümleleri aktarmak istiyorum:
*
“Tembellik yapabilmek için çok çalışın...”
Bana en uygunu işte bu cümle oldu.
*
“Tasarladığımız şeyler bizi çoğaltır, tek kişilik bir cemaat oluruz.”
Geçmişte “Tek Kişilik Tarikat” isimli bir CD çıkarmıştım.
Bu cuma hutbesi de bana uyar.
*
“Aradığın fikir aklında yoksa kalbine bak...”
Zaten hayatım boyunca oraya baktım.
Bu da çok uygun.
*
“Bu harfler hâlâ çok sıcak, yazan çok uzağa gitmiş olamaz...”
Güzel bir şey okuduğumda kuvvetle hissettiğim bir duygu.
Bu da tam bana göre...
O DUVAR RESİMLERİNDE İKİ İSMİ UNUTMUŞUM
GEÇEN hafta Ordu şehrinin duvarlarına mural sanatının örneklerini çizdiren projenin küratörlüğünü Uğurcan Ataoğlu’nun yaptığını yazmıştım.
O projede çok önemli iki isme haksızlık etmişim.
Tabii ki birincisi şehre bu vizyonu getiren Belediye Başkanı Hilmi Güler... “Teşekkürler Başkan” demişim de adını yazmayı unutmuşum.
İkincisi ise o akordeonlu kadın deseni çok sevdiğim çizer Gürbüz Doğan Ekşioğlu tarafından yapılmış.
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Eyüp Serbest
Foto Editörü: Umut Veis
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Paylaş