Paylaş
Telefon açıp direkt sordum:
“Yani babanın lakabı Apo diye mi bu filme birincilik verdin?”
Önceki akşam Antalya Film Festivali’nde birinci olan “Güzelliğin On Par’ Etmez” filmini seyrettim.
Film, Kürt baba ile Türk anneden doğan bir çocuğu anlatıyor.
Baba siyasal sığınmacı olarak Avusturya’ya yerleşmiş.
Tabii daha ilk sahneden aklıma şu soru takıldı:
Hülya Avşar’ın da annesi Türk, babası Kürt.
Eminim birçok kişi, “Acaba filmi bu yüzden mi çok sevip birinciliği için oy kullanmış” diye düşünmüştür.
“Bir kere filmi ben değil, jüri birinci yaptı. Ayrıca film ön jüriden geçerek önümüze geldi” dedi ve devam etti:
“Kesinlikle kendimle bir ilişki kurduğum için beğenmiş falan değilim. Çok güzel bir filmdi. Beni çok etkiledi. Sevgiyi ve barışı anlatıyordu.”
Konuşmamız şöyle devam etti:
-Sen istemesen de, senin ailene değen bir tarafı var değil mi?
“Var tabii... Filmde yaramı deşen çok şeyler vardı. Ama filmi sevmemin nedeni özel olarak ailemin durumu değil. Türkiye’nin genel durumunu ilgilendiren tarafı.
-Mesela ne gibi?
Kürt meselesine genel bakıyoruz. Sadece Türkler ve Kürtler diye iki ayrı kesim görüyoruz. Oysa bu ülkede Türk-Kürt evliliğinden oluşan yüz binlerce aile var.
Savaş sadece dağda olmuyor. Bazen bu aileler içinde de savaş çıkıyor. Film bunu çok güzel anlatıyor.
-Filmde en çok nerede etkilendin?
Büyük çocuğun sokakta babası ile kavga ettiği sahnede çok ağladım.
-Neden?
Baba Kürt ama çocuk kendini Türk hissediyor. Sokağın ortasında tişörtünü çıkarıp atıyor. Göğsüne Türk bayrağını işletmiş. Babasına olan tepkisini de suratına
karşı avazı çıktığı kadar yüksek sesle İstiklal Marşı’nı söyleyerek veriyor. O sahnede çok ağladım. Arkamda aktörler oturuyordu. Onlar görmesin diye
saklamaya çalıştım.
-Neden bu kadar etkilendin?
Çünkü ben de böyle bir aileden geliyorum. Evet babam Kürt ama ben kendimi Türk hissediyorum. Ben Türk’üm. Bayrak ve İstiklal Marşı beni heyecanlandırıyor. Ama bu babamın Kürtlüğünü inkâr etmemi de gerektirmiyor.
-Sadece bu mu?
Bir başka yanı daha var. Bu sahne alıştığımız modele de uygun değil. Türk-Kürt karışık ailelerde çoğunlukla çocukların Kürt bilincine sahip oluduğunu
düşünüyoruz. Bunun tersi de olabiliyor. Önemi olan, bu karma aileleri birlikte yaşama modelleri haline getirmek. Rol modeli olarak bakmak. Belki de çözümün sırrı bu karma ailelerde saklı.
-Peki senin özel duyguların neydi? Aile içinde durum nasıldı? Annen ne hissediyordu?
Babam evde Kürtçe konuşurdu. Annemi hiç şikâyet etmedi. Onun tek şikâyeti, baba tarafım çok kalabalıktı. Babamlar 14 kardeş. Her birinin en az 5 çocuğu olmuş. Dolayısıyla bizde hep aileden birileri olurdu ve annem durmadan tencere tencere yemek yapmak zorunda kalırdı.
-Baban evde Kürtçülük yapmaz mıydı? Size Kürt bilinci aşılamaya çalışmaz mıydı?
Ben bunu fazla hissetmedim. Ama Kürt oluduğu için babamın başına bazı işler gelirdi. Sürgüne gönderirlerdi. Bir keresinde belediye otobüsünde Kürtçe konuşmuş. Bir kadın müdahale edince aralarında tartışma çıkmış. Babam o nedenle bize sık sık ‘Sakın dışarıda Kürtçe konuşmayın’ diye tembihte bulunurdu.
-Sen okulda veya sokakta sıkıntı çektin mi?
Hayır, hiç öyle bir sorunum olmadı. Yani Kürt olmamla ilgili bir sıkıntım olmadı. Kürt meselesine ilgim de Kürt açılımından sonra başladı.
-Aileden hiç Kürtlük hassasiyeti yükselmiş biri çıkmadı mı?
Çıktı. Hala kızım Yüksel Avşar, Talabani’yi karşılayan heyet içindeydi. Halen de BDP’li.
-Jüri başkanlığında zorlandın mı?
İnan çok yoruldum. Çok zorlandım. Dudaklarımda uçuklar çıktı. Geceleri tavana bakarak düşündüm. Geçmişte bana çok haksızlık yapıldı. Başkalarının filmine de yapılsın istemedim. Çok inceledim. Bazı yazıları okuyorum. Herhalde filmi seyretmeden yazıyorlar diye düşünüyorum. Bu film sevgiyi ve barışı anlatıyor. Karma ailelerin sorununu anlatıyor. Sadece bununla da kalmıyor. Bunun sebeplerini de anlatıyor.
Avşar Ailesi’nde kime hangi Kürtçe lakap takılmış
HÜLYA Avşar’a “Dedenin lakabı Apo olduğu için mi o filme birincilik oyu verdin” diye espri yapmamın nedenini anlatayım.
Çok az insan bilir. Hülya Avşar’ın ailesinin bütün bireylerinin bir lakabı vardır.
-Onunki “Malakan Curi”dir.
-Kız kardeşi Leyla’nınki “Muşki”dir.
-Helin zaten Kürtçe bir isimdir, “kuş yuvası” anlamına gelir.
-Babasınınki “Ello”, babaannesininki ise “Duduk”.
-Gelelim dedesinin lakabına... Aile içinde ona “Apo” derlermiş.
-Kürt açılımından sonra Ardahan’a olan ilgisi artmış.
“Ardahanlılar Derneği”ne üye olmuş.
Biraz araştırdım. Dernek son yıllarda hızla büyümüş.
Bunda CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’in büyük payı varmış.
Derneği o örgütlüyormuş.
Kürt sorununu çözmek için “akil insanlar” aranıyor.
İşte size Hülya Avşar. Bir de Mustafa Denizli’yi öneririm. Geçen akşam Enver Aysever’in programında harika şeyler söyledi.
Dün orospu dediğiniz bugün yine sevgili
DİKKATLE seyrettiğiniz zaman ezberimizi bozacak çok ayrıntı var.
-DAĞDAKİ GENÇ İMAJI Kafamızda genellikle geçmişte devletle uyumlu babalar ve onların dağa çıkan oğulları, kızları imajı var.
Film bu fotoğrafı bozuyor. Bize açıkça söylenmiyor ama bu defa baba dağa gitmiş.
Oğlu ise babaya isyanını, İstiklal Marşı söyleyerek verecek kadar Türkçü olmuş.
OTUZ YIL OLDU Tabii şunu hatırladım, ilk PKK baskınının üzerinden 30 yıl geçti. O gün dağa çıkan gençler bugün artık 50’lerinde... Yani 20-25 yaşında çocukların babası olacak yaşa geldiler.
SINIFIN EN SEMPATİK ÇOCUĞU Filmde bir Avusturya okulunun, daha çok göçmen çocuklarının okuduğu sınıf var.
Sınıfın en sempatik çocuğu türbanlı bir kız.
Herkesle çok iyi ilişkisi var, hep gülümsüyor.
MAHALLENİN ÇAPKIN AĞABEYİ Filmin en güzel tiplerinden biri, apartmanda yalnız başına yaşayan Türk genci.
Sevdiği Avusturyalı kız onu terk etmiş.
‘Kürt Romeo” dediği küçük Veysel’le aralarında şöyle bir sohbet geçiyor:
“Dün benim kızı aradım...”
“Daha dün ona orospu diyordun.”
“O dündü. Bugün yine başka.”
Aşkın öfkeye dönüşüp, tekrar eski haline gelmesini daha güzel nasıl anlatabilirsiniz ki...
ŞEREFSİZ KELİMESİNİN MANASI Apartmandakı ağabey, çok sevdiği Veysel’e “Lan şerefsiz” diye sesleniyor.
“Şerefsiz” kelimesinin bu kadar sempatik bir manaya dönüşmesi de güzel.
MÜZİĞİ ÇOK SEVDİM Filmin Jüdit Varga tarafından hazırlanan müziği harikulade. Özellikle tramvay ve bitiş sahnesindeki bölümleri çok etkileyiciydi. Bir Hollywood filmi kalitesindeydi.
Paylaş