Paylaş
Bunu dünyada en iyi bilenlerden biri benim.
Mecazi manada konuşuyorum.
Yani, hakarate uğramak, yerden yere vurulmak... Onun bunun hedefi olmak...
Tabii ki, iftiralara uğramak...
Şöhretli bir insansanız, kamera ışıkları üzerinize çevrilmişse, alınyazınızdır, kaderinizdir.
Durmadan dayak yersiniz...
Hele hele biraz da yampiri duruşunuz varsa, ne bileyim; bam teline basma konusunda Allah vergisi arızalarınız varsa...
Hababam dayak yersiniz...
* * *
Dayak yiye yiye, dayak atanları öğrendim...
Bazıları vardır; o, sopa attığını sanır, oysa kulağınızdaki sedası, bir larvanın vızıltısı bile etmez.
Larvadır deyip geçersiniz.
Kiminin iftirası, cüce boyuyla tezattır; içiniz acır; ama kendinize değil iftirayı atana bakarsınız.
Boyu o kadar küçüktür ki, görüş zaviyenize giremez.
‘Nasılsa, bir gün kendi iftirasının altında kalır’ deyip geçersiniz.
Hoş, kalmasa da umurunuzda olmaz.
* * *
Bir de eleştiriler vardır.
Gerçek, sahici...
Hak etmediğinizi düşünseniz bile, hak eden insanlardan gelenler...
İşte onlar acıtır...
Kızarsınız, ifrit olursunuz, uykunuz kaçar...
Hafızanızın bir yanına kazınır.
Mesela Yeni Şafak gazetesinde yazan Kürşat Bumin...
Genel yayın yönetmenliğiniz süresince kim bilir kaç neşeli gününüzün keyfini kaçırmış, kendi çapınızda bir başarının içine etmiştir.
İfrit olursunuz, ama elinizin tersiyle asla itemezsiniz.
Bilirsiniz ki, içeride bir vicdan vardır. Bilgi vardır. O lafları söylemeyi hak etmiş bir mazi vardır.
Takmaz gibi yapsanız da, kendiniz bilirsiniz ki...
Bal gibi takıyorsunuzdur...
Mesela Taraf gazetesi yazarı Alper Görmüş...
Siyah gözlükler takıp başka yere bakıyormuş gibi yapsanız da bilirsiniz ki, yan gözle onu gözlüyorsunuz.
Mesela Ragıp Duran...
Beni epey üzmüştür. Olsun. Üzsün. Hakaret etmeden üzecek aydınlara ihtiyacımız var.
* * *
Dün gazetelerde Ragıp Zarakolu’nun fotoğraflarını görünce, işte böyle bir duyguya kapıldım.
Epeydir görmüyordum, meğer büyümüş. Demek ki biz de büyümüşüz.
Epey büyümüşüz.
Kim bilir kaç kere, onun yazdıklarıyla hem fikir olmamışımdır.
Kim bilir kaç kere delirmiş, içimden gelip de ağzımdan çıkaramadığım ağır sözler etmişimdir.
Çünkü sinirlendirmiştir.
Söylediklerine, yazdıklarına hiç katılmasam da, kendimi sonuna kadar haklı görsem de sırf ondan geldiği için neşem kaçmış, keyfimin içine edilmiştir.
Çünkü “Türkiye o lafları hak etmiyor” diye düşünsem de o söylemeyi hak etmiştir.
Arkasında bütün bir ömür vardır. Duyguları, doğru bildiklerini savunmak, tek başına kalsa da savunmak gibi bir insani duruş vardır.
O maziye baktığınız zaman, o görüşlere katılmasanız da o duruşa saygı duymak zorunda hissetmişsinizdir.
* * *
Polisler arasında yürüyordu.
Dakikalarca o fotoğrafa baktım.
Ben ki; yıllardır onun attığı entelektüel dayaktan epey mustarip Ertuğrul Özkök...
O fotoğraf karşısında böylesine mahsunlaşıyorsam...
Polislerin arasındaki o fotoğraf, bana, bunca yıldır yediğim entelektüel dayaktan bin, on bin kat daha büyük acı veriyorsa...
Bilin ki bu ülkenin demokrasisinde hepimizin vicdanına sığmayan bir şeyler oluyor demektir.
Bu fotoğraf karşısında başka ne diyebilirim?
Bak kardeşim; Harbi söylüyorum.
Daha şimdiden o entelektüel dayakları bir kere daha, bir kere daha özledim...
Paylaş