Cumhuriyet Gazetesinde gizli edebiyat savaşını kim kazandı

Cumhuriyet gazetesinde 18 Eylül gününden beri gizli bir edebiyat savaşı yaşanıyor.

Haberin Devamı

Aslında savaş gazetenin açık sayfaları üzerinde...

Ama sayfalara yansımayan bir bölümü var ki onu da ben anlatayım.

*

Savaş 18 Eylül günü eski bir büyükelçi ve çok beğendiğim bir edebiyat denemecisi olan Oğuz Demiralp’in Cumhuriyet Kitap Eki’nde yayınlanan bir yazısıyla başladı.

Yazısı, kendi payıma resim sanatı konusunda Türkiye’nin en iyi denemecisi olarak gördüğüm Mehmet Ergüven’in kitapları üzerineydi. Ancak savaş Mehmet Ergüven yüzünden değil, yazının girişinde ve ileride bir yerde kullanılan kavram yüzünden patladı.

Cumhuriyet Gazetesinde gizli edebiyat savaşını kim kazandı

*

Oğuz Demiralp bir yerde “Türkçe edebiyat” bir başka yerde de “Türkçe deneme” kavramları kullanıyordu.

İşte bu kavramlar gazetenin bir başka yazarı Özdemir İnce’yi fena halde sinirlendirdi.

Haberin Devamı

İki gün sonra köşesinde “Türkçe edebiyat ne demek” diye bir yazı yayınladı.

Özetle şunu söyledi:

“Türkçe edebiyat diye bir şey yoktur. Türk edebiyatı vardır...”

*

Bu kadarla kalsa terminolojik bir itiraz denilip geçilebilirdi. Ancak hemen altında şunu diyordu:

“Bu tür sapkınlıkların kökü çok derinlerde, etnik ayrımcılığa kadar gider...”

Yani Oğuz Demiralp’i hem “sapkınlıkla” hem de “etnik ayrımcılıkla” suçluyordu.

*

Olay burada da kalmadı.

Özdemir İnce 22 Eylül günü ikinci bir yazı yazarak bu defa Cumhuriyet Kitap Eki’nin editörü Turgay Fişekçi’yi hedef aldı.

“40 yıldır Türk edebiyatının içinde şair, yazar ve yayıncı olarak bulunan Fişekçi’nin bunu bilmemesi tuhaf” diyerek kitap ekinden geçmişte yapılan bu tür yayınlardan iki örnek daha verdi.

Ona göre Metis Yayınları’nın “Modern Türkçe edebiyatın sinir uçları” adlı kitabının reklamını basmıştı.

Ayrıca geçmişte “Türkçe edebiyat densizliğini” Şükrü Erbaş’ın da yaptığını yazıyordu.

*

Savaşın buraya kadarki bölümü gazetenin açık sayfalarında geçti.

Ancak bu ikinci yazıdan sonraki bölümü yeraltına indi.

O bölümü de ikinci bir yazıda anlatacağım.

İÇ SAVAŞ PART 2
YERALTI SAVAŞININ İLK RAUNDU ÖZDEMİR’İN Mİ

OLAYIN
sonrası bugünlerde edebiyat ve medya kulislerinin en ilgi çekici konusu.

Haberin Devamı

Oğuz Demiralp, Özdemir İnce’nin bu eleştirisine karşı bir cevap yazısı yazmış.

Kitap ekinin editörü Turgay Fişekçi de bunu yayınlamak istemiş.

Ancak gazete yönetimi buna izin vermemiş.

Bunun üzerine Fişekçi de kitap eki yöneticiliğinden istifa etmiş.

*

Bu sonuca bakıp “İlk raundu İnce kazandı” diyebilir miyiz?

Özdemir İnce hayatı boyunca baskıların çok acısını çekmiş bir yazar.

Böyle bir tartışmada bir başka yazarın cevap yazısının yayınlanmamasına sevineceğini sanmıyorum.

Hele hele kitap eki editörünün ayrılmasına hiç...

Benim yorumum şu.

Cumhuriyet gibi hepimizin hayatında çok önemli yeri olan bir gazetede böyle bir savaşın kazananı olmaz.

Ancak kaybedeni olur...

Haberin Devamı

Bence onlar da Demiralp’in yazısının yayınlanmasına engel olanlardır.

*

Bir üzüntüm de şu.

Mehmet Ergüven’in “Pusudaki Ten” kitabı resim sanatı üzerine hayatım boyunca okuduğum en iyi ve en etkileyici denemelerden biridir.

Demiralp’in yazısı da çok iyiydi.

Üzüntüm bu iç savaş yüzünden o yazının gürültüye gitmesidir.

FATİH SULTAN MEHMET TABLOSUNU SULTAN REŞAT’IN TORUNU İLE SEYRETTİM

BELLİNİ
’nin Fatih Sultan Mehmet tablosunu nihayet gördüm.

Cumhuriyet Gazetesinde gizli edebiyat savaşını kim kazandı

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, dün belediyenin girişindeki sergi salonunda bu tabloyu bazı davetlilere tanıttı.

İmamoğlu hanedanın hayatta bulunan son üyelerinden bazılarını da bu tanıtıma davet etmiş.

Haberin Devamı

Hemen yanı başımda da Osmanlı hanedanının üyelerinden biri vardı.

Cumhuriyet Gazetesinde gizli edebiyat savaşını kim kazandı

Osmanlı padişahı Sultan Reşat’ın torunlarından Bala Hodo.

Konuşma bittikten sonra tablonun önünde birlikte fotoğraf çektirdiler.

İmamoğlu daha sonra hanedan üyelerini en üst kattaki odasına davet edip bir süre sohbet etti. Yazının başlığı eksik kaldı. Tamamı şu olacaktı:

“İstanbul’u fetheden Osmanlı sultanı Fatih’in tablosunu, İstanbul’u kurtaran Atatürk’ün kurduğu partinin belediye başkanının daveti üzerine, bir Osmanlı sultanının torunu ile birlikte seyrettik.”

Bu da güzel bir tablo değil mi...

TABLONUN ARKASINDAKİ GİZLİ ODANIN SIRRI NEDİR

TABLOYU
seyrederken belediyenin uzmanlarından bir de sır öğrendim.

Haberin Devamı

Bellini’nin tablosu iki ay kadar burada sergilenecekmiş. Şu an tablonun asılı olduğu yerin hemen arkasında bir sır odası varmış.

Burası her tür depreme, su sızıntısına, ışığın olumsuz etkilerine ve hava koşullarına karşı zırhlandırılmış bir odaymış.

Bellini’nin tablosu şu an bulunduğu salonda bir süre sergilendikten sonra bu arka odaya alınacakmış. Orada bilinmeyen bir süre dinlendirilecekmiş.

Buradan başka müzelere gönderilip sergilendikten sonra İstanbul Belediyesi’nin yaptırmakta olduğu müzenin açılışına yetiştirilecekmiş.

KRALİYET OPERASI BU TABLOYU SATIP SANATÇISINI KURTARACAK

İSTANBUL
Büyükşehir Belediyesi’nin satın aldığı Fatih tablosunu sergilediği gün, bir başka tablo ile ilgili hüzünlü bir gerçeği öğrendim.

Bu defa bir tablonun satılması hikâyesiydi. Dünyanın iki büyük müzayede şirketinden biri olan Christie’s önümüzdeki günlerde son yılların en büyük tablo müzayedelerinden birini yapacağını açıkladı.

Cumhuriyet Gazetesinde gizli edebiyat savaşını kim kazandı

David Hockney’in “Sir David Webster’in Portresi” adlı bu tablosu halen dünyanın en tanınmış opera binalarından birinin duvarlarında asılı. Tablo, 1971 yılında, opera yönetiminin siparişi üzerine David Hockney tarafından yapıldı.

Tablonun konusu olan Sir David Websbter 1945 ile 1970 arasında Kraliyet Operası’nı yöneten ve bugünkü büyüklüğünü ve şöhretini kazandıran yöneticisi.

Yani tablo opera için hem maddi hem manevi açıdan önemli.

Ancak opera pandemi sırasında büyük bir finansal krize girdi.

Sonunda sanatçılarının paralarını ödeyebilmek için tabloyu satmak zorunda kaldı.

Tablonun 11 ile 18 milyon pound arasında alıcı bulması bekleniyor.

Aynı gün... İki tablo... İki ayrı hikâye...

ACABA BU ADAMLARIN EŞLERİ NE DÜŞÜNÜYOR

HAYRETLER
içindeyim...

GATA gibi hepimizin gönlünde yeri olan bir tıp kurumunun başhekim yardımcısı tayin edilmiş.

Başında bir takke ile poz vermiş...

Kendi bileceği iş.

Ama dediği bir laf var ki, kendi bileceği iş deyip geçemezsiniz...

Adam resmen “ikinci, üçüncü karı” hakkı istiyor...

Bu patavatsızlığı da anlıyorum da, anlamadığım şu. Bu insanların eşleri, çocukları, yakınları yok mudur...

Acaba onlar ne düşünüyor?

Yoksa onlar da razı mı, ikinci, üçüncü, beşinci olmaya...

YEDİ GOL YİYEN ŞAMPİYON KOÇ ÖNCE GÜLDÜ SONRA

BU
pazar İngiltere futbol liginde fırtına günüydü.

İki efsane takım tarihi iki hezimet yaşadı.

Mourinho’nun Tottenham’ı, eski takımı Manchester United’ı kendi sahasında 6-1 yendi.

Aston Villa ise geçen yılın en erken şampiyonluk rekoru kıran Liverpool’a 7 gol attı.

Maçın bitiş düdüğü çalındığında şampiyon Liverpool’un koçu Jürgen Klopp’un yüzünü merak ettim.

Önce güldü. Sonra gidip önce maçın 3 hakemini tebrik etti.

Sonra Aston Villa teknik direktörünü kutladı.

Sonra da kendi takımına 7 gol atan rakibinin bütün futbolcularını tek tek kutladı.

Jürgen Klopp bence hâlâ şampiyon...

Yazarın Tüm Yazıları