Paylaş
VAROŞ ÇOCUĞUNDAN HEYKELİ DİKİLECEK ADAMA
Bugüne kadar kimseyle görüşmeyen annesi ve babası evinin kapıları ilk defa Hürriyet’e açtı. Eşi, beline yaptırdığı şaşırtıcı dövmeyi ilk defa Hürriyet’e gösterdi. Onu yetiştiren hocaları ilk defa Hürriyet’e konuştu. Ertuğrul Özkök Alex’in doğduğu yeri de içine alan Curitiba’ya gitti. Alex, ailesi ve en yakınları ile
dört gün geçirdi. Ve süperstarın hayatını yazdı...
Morretes kasabası o gün, olağanüstü günlerinden birini yaşıyordu. Etrafta alışılmadık sayıda araba park etmişti.
Kasabanın yolları, bir kısmı Brezilya milli takımının formasını giymiş gençlerle doluydu. Hepsinin yüzünde büyük bir heyecan vardı. Çünkü, o gün kasabalarına, bir ‘Brezilya efsanesi’ gelecekti.
Aslında kasaba yastaydı. Çünkü üç ay önce büyük bir sel felaketi kasabayı vurmuş ve geriye her evde büyük dramlar bırakmıştı. O günden beri kadınlar ilk defa süslenmiş, erkekler ilk defa güzel elbiselerini giymişti.
Kasaba, o gün hayata yeniden dönüşünü kutlayacaktı.
YASTAKİ KASABA ALEX’İN BAŞLAMA VURUŞUYLA HAYATA DÖNÜYOR
Morretes, Brezilya’nın güneyinde küçük bir kasaba. Brezilya’nın beşinci şehri ‘Curitiba’ya 45 dakika mesafede, yeşil ormanlarla kaplı bir arazide kurulmuş. Halkı yoksul insanlardan oluşuyordu. Sel felaketi kasabanın sadece malını ve canını değil, Brezilyalılara özgü o neşesini de alıp götürmüştü.
İşte o kasaba şimdi yeniden doğuşa hazırlanıyordu ve bunu sağlayacak kişi ise, bütün ‘Parana’ bölgesinin yetiştirdiği en büyük efsane olan ‘Alex de Souza’ydı. Alex ve arkadaşları o gün, kasabanın stadında, engelli çocuklar yararına bir futbol maçında oynayacaklardı.
Fenerbahçe’nin artık efsaneleşen kaptanı, bizi maça davet etti. Buluşmak için verdiği adres de ilginçti: ‘Casa Mozart’. Yani ‘Mozart Evi.’
Kasabanın girişindeki bahçeli eve geliyoruz. Adını besteci Mozart’tan değil, sahibinden almış. Ev, Alex’in futbolcu arkadaşı Mozart’a ait. Mozart da bölgenin ünlü bir futbolcusu. Spartak Moskova’da oynamış ve geçtiğimiz yıl futbolu bırakmış.
Hafif göbek salmış. Saçları, Alex’inki gibi kısa kesilmiş. Brezilyalı’dan çok Rus’a benziyor.
Alex’in tercümanlığını yapan Samet Güzel’le birlikte bahçe kapısından girdiğimiz anda büyük bir alkış kopuyor. Önce Alex, sonra eşi Daine, “Hoş geldin kardeşim” diyerek Samet’e sarılıyor. Evde Alex’in son yıllardaki en iyi arkadaşı Paolo da var. Cruzeiro takımında birlikte oynamışlar.
Masaların üzerinde kutular içinde şekerlemeler ve çikolatalar var. Etraf çocuk dolu. Sohbet ediyoruz.
Sonra maç hazırlığı başlıyor. Alex, “Ben sizinle geleyim” diyor. Arabaya binip, kasabanın sahasına doğru yola çıkıyoruz.
ŞU ŞİŞMAN ADAM BARCELONA’YI YENEN TAKIMDA FORMA GİYDİ
Burası bir kasaba ama stadı bir köyünkini andırıyor. Tribün yok. Onun yerine üstü basit kiremitle kapatılmış bir barınak var. Soyunma odaları, iki gözlü bir gecekondu evine benziyor. Kapıları yok ve içerde sadece musluktan akan soğuk su var.
Alex ve arkadaşları bu soyunma odasına girip formalarını giyiyor. Etraf, futbolu bırakmış Brezilyalı ünlülerle dolu. Hepsi, bölgenin çocukları. Aşağı yukarı aynı zamanlarda futbol oynamışlar. Uzun zamandan beri birbirlerini görmemişler. Sıcak bir şekilde birbirlerine sarılıyorlar. Belli ki aralarında kuvvetli bir futbol yoldaşlığı oluşmuş.
Cruzeiro takımında Alex’le oynayan Paulo Miranda’yı görüyorum. Onun yanında duran şişman, rasta tarzı örgülü saçlı adam Perdiago. Yanında bir başka ünlü daha: Reginaldo. Bu ikisi Kıtalararası Kupa maçında Internacional forması giymiş ve Barcelona’ya karşı oynadıkları maçı kazanıp kıtalararası şampiyon olmuşlar.
Alex’in kayınpederi, Perdiago’yu işaret edip; “Alex kadar yetenekli bir futbolcuydu ama içki ve eğlence hayatı onu bitirdi” diyor.
FUTBOL BU ÜLKENİN ÇOCUKLARINA KARTLARI EŞİT DAĞITIYOR AMA SONRASI
Burası Brezilya. Futbol, bu çocuklara en yoksul mahallelerinde bile kartları eşit dağıtıyor. Ama ondan sonrası belli değil. İster alınyazısı deyin, isterse ‘Hayatın dağıttığı kartı yanlış oynamak’.
Bu mahallelerin çocukları, asıl eşitsizliği, 30’lu yaşlarına gelince yaşıyor. Kimi, Alex gibi bir efsane olarak yaşamaya devam ediyor. Kimi ise Perdiago gibi, erkenden
yaşlanmış hissi veren eski bir
efsaneye dönüşüyor.
Kimi, 30’lu yaşlarında sınıf atlıyor, Brezilya’nın gelişen şehirlerinde mutena semtlere taşınıyor. Kimiyse, 10 yıllık bir rüyadan uyanıp, ‘favellalarına’ dönüyor.
Burası Brezilya. Kaderin, insanın alnına değil, ayağındaki topa yazıldığı ülke. Ölmeyen efsanelerle, zombi efsanelerin kasaba statlarının gecekondu soyunma odalarında aynı musluktan yıkanmaya devam ettikleri ülke. Kader, onların yaşamlarını ayrıştırıyor ama soyunma odası arkadaşlığını ayıramıyor.
SAHADA ALEX OYNUYOR YAN TARAFTA YENİ ALEX’LER YALIN AYAK OYNUYOR
Yer yer yırtılmış tel örgünün içinde Alex ve arkadaşları maça çıkıyor. Bu, Brezilya fotoğrafının sadece bir parçası. Fotoğrafı, yan tarafta çıplak ayak futbol oynayan çocuklar tamamlıyor. Orada tek kale maç var. Dalıp onları seyrediyorum. Yıllardır fotoğraflarda gördüğüm plaj çocuklarının tıpatıp aynısı. Ama Amerikan kültürü oraya da girmiş. Rapçiler gibi arkaya, yana döndürülmüş beyzbol şapkaları, küçük Pelelerin, üstü çıplak görüntülerini silmiş. Yine de değişmeyen, hiç değişmeyen bir şey var. Futbol bu ülkenin genetik kodu.
Maç başlamadan önce mübalağasız herkes Alex’ten imza alıp onunla fotoğraf çektiriyor. Alex bıkmadan, usanmadan, yüzündeki ifadeyi hiç bozmadan herkesin istediğini yapıyor. Sanki yaşadığı yerlerle hasret gideriyor.
Maça çıktıkları formaları, kendi ceplerinden verdikleri parayla yaptırmışlar. Arkasında ‘yardım emekçileri’ anlamına gelen bir kelime yazıyor. Ön tarafındaysa birbirine karşı açılmış iki insan eli ve ortasında bir çiçek duruyor. Altında ‘Apae Morretes’ yazıyor. Güzel bir maç seyrediyoruz. Brezilya futbolunun göze ne kadar güzel göründüğünü bir kere daha fark ediyoruz.
Ve Alex; her zamanki gibi harika oynuyor. Rahat, ağır ama attığı her pas mutlaka bir yere gidiyor. Yine etkili asistler. Kendi atmıyor ama üç gol attırıyor. Bu arada Samet’e de bir jest yapıyorlar. İkinci devre o da Alex’in takımına giriyor.
Alex’in takımı maçı 6-5 kazanıyor.
Kadıköy’e heykeli dikilecek adamın hayatı işte bu kasabaya 45 kilometre mesafede, bir ‘favela’da başlıyor. ‘Favela’, Brezilya’nın, en yaygın sosyal gerçeği. ‘Teneke mahalle’ anlamına geliyor.
Alex’in doğduğu yer, Rio’nun teneke mahalleleri gibi değil. Ama yoksullukta onlardan daha iyi bir hayat sunmuyor.
ŞOFÖRE SORUYORUM: BURADAN YETİŞEN EN BÜYÜK FUTBOLCU KİM
Brezilya’daki Alex gerçeğiyle ilk defa 25 Temmuz günü, Morretes’te tanışıyorum.
Dönüşte bizi Curitiba’ya götüren taksinin şoförüne soruyorum. “Bu şehrin çıkardığı en büyük futbolcu kimdir?” Bir saniye bile düşünmeden cevap veriyor:
“Hiç tartışmasız Alex.”
Bu sözleri, Curitiba’da kaldığım dört gün boyunca, çok kişiden işiteceğim. 1960’lı yıllarda İzmir’de Metin Oktay benim için neyse, Alex de burada o. Yani, her çocuğun olmak istediği bir efsane. Bir kere daha anlıyorum ki, taşra çocuklarının rüyalarının kapısını futbolun ilahları açıyor.
Ama bu dört gün boyunca bir şey daha fark ediyorum. Alex onların hepsinden farklı. O sadece futbolun değil, aynı zamanda modern ve makul bir hayatın tartışmasız en güzel rol modellerinden biri. O sıradan bir futbolcu değil. Sakinliği, duruşu, arkadaşlarına sahip çıkışı, ailesine, çocuklarına bağlılığı ve en önemlisi de dürüstlüğüyle, örnek insan.
Zaten onun hayatını yazmayı da bu yüzden istedim. O yüzden binlerce kilometre uçtum, dört gün onu izledim.
Colombo’daki Alex, bu bakımdan beni şaşırtmadı. Yarından itibaren size, işte bu çocuğun hikayesini anlatacağım. Hem de duygularımı bol bol katarak.
CASA MOZART ’TA TÜRKİYE SOHBETİ
Karım öyle bir dövme yaptırdı ki her şeyi anlatıyor
Alex’in arkadaşı Mozart’ın evinin geniş bir bahçesi var. Bahçenin bir tarafına, çocuklar için minyatür bir ev inşa edilmiş. Verandası, odaları olan, balkonlu bir ev bu.
Tabii ki, hâlâ çocuk kalan büyükler için de her şey var.
Mozart, evinin bahçesine bir futbol sahası yaptırmış.
Köşedeki bir masada, Alex, eşi, eşinin annesi ve babası ile Mozart’ın ailesinin üyeleri sohbet ediyoruz.
ONU ÖVÜNCE UTANIP MASADAN KALKIYOR
Hepsi, Brezilya hakkındaki ilk izlenimlerimi merak ediyor. “Türkiye’ye çok benziyor” diyorum.
Sonra onlara, Türklerin Alex’i ne kadar sevdiğini anlatmaya başlıyorum.
Alex, her zamanki gibi mahcup. Dudaklarını utangaç bir şekilde büzüp masadan ayrılıyor. Ben de iç rahatlığıyla gönlümdeki Alex’i anlatmaya başlıyorum.
Sonra yan tarafa geçip kucağında en küçük çocuğu Felipe ile dolaşan Alex’e gidip bu defa ben onun Türkiye hakkındaki görüşlerini soruyorum...
- Türkiye ile ilk temasınız nasıl oldu?
- 2003 yılıydı. O dönemdeki menajerim, “Türkiye’de Fenerbahçe adlı bir takım, sen, Maldonado ve Nobre ile ilgileniyor” dedi. O sıralarda eşim iki talihsiz olay yaşamış, iki çocuğunu düşürmüştü. “Bu yıl ilgilenemem. Ama 2004’te hâlâ isterlerse ilgilenebilirim” dedim. O sıralarda Fenerbahçe yöneticisi Hakan Bilal Kutlualp neredeyse her ay gelip benimle konuşuyordu. Bu arada Daum da iki üç kez geldi. Ben de Fenerbahçe’yi izlemeye başladım. Türkiye ile ilgili bilgi topladım. 26 yaşındaydım ve artık karar verme zamanım gelmişti. Luciano’ya sordum
ve sonunda gelmeye karar verdim.
- İlk izleniminiz neydi?
- Mükemmeldi. Bana, “Göreceksin bak geldiğin an havaalanında şaşıracaksın” demişlerdi. Hakikaten öyle oldu. Zaten Taffarel de nelerle karşılaşacağımı anlatmıştı. Taffarel haklıymış. Hemen Daiane’i arayıp ilk izlenimimi anlattım. Burası mükemmel bir yer dedim.
- Sonra izlenimleriniz değişti mi peki?
- Değişti. Daha da iyi izlenimler edindim. Tabii şimdi söyleyeceklerim bütün Türkiye ile ilgili değil. Çünkü bütün Türkiye’yi tanıdığımı iddia edemem. Bildiğim ve yaşadığım yer İstanbul. Burası fantastik bir şehir. Başkaları için sıkıntıları olabilir, ama benim yaşadığım yerler, bir insanın ihtiyacı olan bütün güzel şeyleri karşılıyor.
TÜRKİYE’DE KENDİMİZİ EVİMİZDE GİBİ HİSSEDİYORUZ
- Türkiye’de kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
- Kendimi artık evimde hissediyorum. Zaten bir insan yaşadığı yerde bu kadar yakın ilgi görürse kendini yabancı hissedebilir mi? Daha önemlisi çocuklarım. Onlar Türkiye’de çok mutlu. Bana “Baba hadi artık evimize dönelim” dediler. Evleri, Türkiye, İstanbul.
- İstanbul’da arkadaşları var mı?
- Var, hem de çok. Okuldan, mahalleden birçok arkadaşları var.
VAY CANINA! GERÇEKTEN BAŞKA SÖZE GEREK YOK
- Ya eşiniz Daiane ne düşünüyor?
- Kendisine sorun. Ama bir şey söylemesine ihtiyaç yok. Beline öyle bir dövme yaptırdı ki, başka hiçbir şey söylemesine ihtiyaç yok.
- Nedir o dövme?
- Kendisine sorun. O anlatsın.
Meraktan ölüyorum ve hemen gidip Daiane’e dövmeyi soruyorum. Bluzunu sıyırıyor ve gösteriyor. Belinin sol tarafında, büyük bir dövme. Bakınca ben de “Vay canına” diyorum. “Gerçekten başka bir şey söylemeye gerek yok.”
Sen alın yazısını da tercüme edebilir misin Samet
Brezilya’ya Alex’in tercümanı Samet Güzel’le birlikte gittik. Samet, çok sıcak bir çocuk. Alex, Türkiye’de onu da çok meşhur etmiş. Atatürk Havalimanı’nda uçağı beklerken, insanlar gelip onunla fotoğraf çektiriyor.
Aslında kader onların yollarını Alex Türkiye’ye gelmeden kesiştirmiş. Samet, AFS öğrenci değişim programı çerçevesinde Brezilya’nın Curitiba şehrinde bir ailenin yanına gitmiş. Orada bir buçuk yıl kalmış ve Portekizce öğrenmiş.
Bir gün, Bahai şehrine gezmeye gittiğinde Bahia-Cruzeiro maçını seyrediyor. Maç 7-1 bitiyor ve beş golü Alex atıyor. Ailesinin yanına döndüğünde, “Bahia’da maçta Alex diye bir futbolcu seyrettim. Harikaydı” diye anlatırken, kaldığı ailenin babası “Alex’in kim olduğunu biliyor musun?” diye soruyor. Samet merak edince, “O bizim şehrimizin çocuğu” diyor.
Bu konuşmadan üç ay sonra Alex Fenerbahçe’ye transfer oluyor.
Samet İstanbul’da vapurla karşıya geçerken, gazetede Alex’in o gün Suadiye’de forma imzalayacağını okuyor. Hemen Suadiye’ye dönüyor ve elinde forma Alex’in karşısına dikiliyor. Portekizce “Bunu da imzalar mısın” diye sorunca Alex şaşırıyor ve “Sen kimsin ya” diye soruyor. O da “Sizin doğduğunuz şehirden geliyorum” diyor. Alex telefonunu alıyor ve daha
o akşam hemen onu arıyor.
Tanışmaları işte böyle başlıyor.
Alex’in eşi Daine, Samet’e ‘kardeşim’ diyor. Ailesinin bütün üyeleri Samet’i ailenin bir üyesi gibi seviyor. Samet de, bir buçuk yıl yanında kaldığı ailenin üyelerine de ‘anne, baba ve kardeş’
diye hitap ediyor.
TAKIM TARİHİNDE HEYKELİ HAK EDEN ÇOK ÖNEMLİ İNSANLAR VAR
- Taraftarın heykelinizi dikmesine ne diyorsunuz?
- Tabii ki çok hoşuma gitti. Ama Fenerbahçe tarihinde bunu benden çok daha fazla hak eden insanlar var.
- Ama sadece Fenerbahçe taraftarı değil, bütün Türkiye sizi çok seviyor...
- Bunu hissediyorum. Ama yine de heykelimin dikilmesini anlamıyorum.
BU DİZİDE NELER VAR
- Alex’in doğup büyüdüğü Colombo nasıl bir yer? Curitiba’nın Kasımpaşa’sı sayılan yerde Alex’in hayatını etkileyen mekanların hikayesi...
- Futbola olan ilgisi ne zaman başladı? Bir gün eve gelip; “Okul ve futbol birlikte gitmiyor, futbolu seçiyorum” dediği gün annesi ve babası neler dedi?
- Futboldan ilk parayı ne zaman kazandı? O yıl ailesinin başına ne geldi ve Alex ne yaptı? Annesinin ve babasının unutamadığı dört ay neydi?
- Anne ve babasının basına ilk defa açılan evinde neler gördük? Duvardaki dev fotoğrafta ne vardı? Alex, onları daha iyi bir semte taşımak isteyince ne cevap aldı?
- Futbol konusunda babasının ona verdiği ve hiçbir zaman unutmadığı ‘İlk ders’ neydi? Babası, oğlunun maçlarını neden seyretmiyor? Onu maçları seyretmekten vazgeçiren dramatik olay neydi.
- Alex’in doğup büyüdüğü mahallede bir bir ortadan kaybolan arkadaşlarına ne oldu? Hangi trajik olaylar arkadaşlarını alıp götürdü?
- Karısını nasıl tanıdı? Eşinden önce kaç sevgilisi oldu? Onları hâlâ görüyor mu? Kayınpederi kızının Alex’e aşık olduğunu öğrenince ne hissetti?
- Futbolu öğrendiği AABB adlı Futsal (salon futbolu) okulundaki hocaları Alex’i nasıl anlattı? Alex’e, hayatının en kritik kararını verdiren çok ünlü hoca kimdi?
- Hayatı boyunca kendine örnek aldığı iki futbolcu kimler? Şu an en yakın arkadaşları kim?
- Curitiba takımına girer girmez ilk 11’e girmesini sağlayan tesadüfler nelerdi? Şehrin en önemli derbi maçında 9 numaralı formayı nasıl elde etti?
- Hayatının en kötü dönemi hangisiydi? “Futbol kariyerim bitti” dediği gün neler düşündü? Futbol kariyerindeki en başarılı iki sezon hangisiydi?
- Türkiye’den ilk defa kim onunla temas kurdu? O ne cevap verdi? Türkiye’ye ilk gelişinden sonra telefonda eşine ne dedi?
- Eşinin beline yaptırdığı büyük dövme neydi? Herkesi şaşırtacak olan bu dövmeyi ilk defa Hürriyet’e gösterdi. Alex’in bu sezon yaptırdığı üçüncü dövme ne dövmesi?
- Alex, Türkiye’de en çok nereyi seviyor? Kadıköy’de Fener taraftarının yaptıracağı heykeli hakkında ne düşünüyor? Babası neden hiç Türkiye’ye gelmedi?
- Tercümanı Samet Güzel’den Semih’in kaldığını öğrendiği an ağzından çıkan küfür neydi? Semih için neden böyle bir şey söyledi?
- Kayınpederine göre Alex bu sezon neden çok başarılı oldu? Alex kayınpederinin sözlerine katılıyor mu?
- Futbolla başladığı ve halen yaşadığı Curitiba’da insanlar Alex hakkında ne düşünüyor? Üç ay önce sel felaketine uğrayan Morrentes kasabasında, 25 Haziran günü yardım için oynadıkları maçta neler oldu?
- Söylenildiği gibi dindar mı? Kiliseye gidiyor mu? Kadere inanır mı? Futbol hayatında astrolojinin etkisi var mı?
- Türkiye ve İstanbul hakkındaki görüşleri nedir? Fenerbahçe’yi nasıl görüyor? Bu sezon Aykut’la sıkıntısı olduğu doğru mu?
- Kendisinin ve ailesinin ‘kardeşim’ dediği tercümanı Samet Güzel, ‘büyük kaptan’ diye seslendiği Alex’i anlatıyor. Sivas maçından sonra Alex onu bulup ne verdi? Alex oynadığı futbolu ona nasıl anlattı?
Paylaş