Paylaş
Bildiğimiz, psikanalizin kurucusu...
* * *
Şu günlerde çevremde birçok insan 23 Mart günü yayına konulan “Freud” dizisini konuşuyor.
Fotoğrafı o dizinin son bölümündeki bir sahnesinden ekran üzerinde ben çektim.
Bu kare bana böyle çırılçıplak yatan bir başka erkeği hatırlattı.
Ama size önce kısaca “Freud” dizisinden söz edeyim.
* * *
Dizide Freud diye bir karakter var ve bu bizim bildiğimiz Freud...
Ancak dizi onun hayatını anlatmıyor.
Onun hayatından bölümler de bulunan hayali bir olay bu.
1880’li yıllarda Viyana çevresinde geçen bir dizi cinayeti anlatan bir tür polisiye...
Filmde cinayetleri Freud, medyum bir kadın ve bir de polis dedektifi çözüyor.
Freud bir yandan geliştirdiği psikanalizi Viyana’nın tutucu çevrelerine kabul ettirme mücadelesi verirken, bir yandan da katili arıyor.
* * *
Tabii ki katilin kim olduğunu anlatmayacağım.
Dizide en ilgimi çeken şey canavara dönüşen insanlar.
Ve bu kişilerin ortak özelliği milliyetçi oluşları.
Avusturya imparatoruna karşı savaşan Macar milliyetçileri...
Yani dizi, 19’uncu yüzyıl milliyetçiliğinin nasıl bir canavara dönüşebileceğini de anlatıyor.
Tabii bu film hakkında benim çok şahsi yorumum da olabilir.
* * *
1880-1930 yılları arası Viyana hep çok ilgimi çekti... Freud’la ilgili birçok film izledim, kitap okudum.
Onu böyle çırılçıplak tahayyül eden bir yaklaşıma ilk defa tanık oluyorum.
* * *
Bu fotoğrafa bakarken aklıma, İngiltere’de Oxford Üniversitesi’nde bulunan bir heykel geldi.
Yönetmen veya senaristler sanki o heykelden esinlenmiş gibi geldi bana...
KORONA FELSEFESİ 1
ATEİST DİYE ATILDIĞI OKULA ÇIRILÇIPLAK BEDENLE DÖNDÜ
12 Temmuz 1822 günü İtalya’nın Villaregia sahilinde bir erkek cesedi bulundu.
Yüzünü balıklar yediği için önce kim olduğu anlaşılmadı.
Bulunan ceset o dönemin en ünlü İngiliz şairlerinden biri olan Percy Shelley’e aitti.
Sırf yakın dostu Lord Byron’la yarışma uğruna küçük bir yelkenli ile kötü havada denize açılmış, tekne batınca boğulmuştu.
* * *
Percy Shelley İtalya’daki karantina kanunları gereği oraya gömüldü.
Cesedi bir hafta sonra çıkarılarak yakıldı ve külleri Roma’daki Protestan mezarlığına konuldu.
Yeğeni onun mermer bir heykelini yaptırdı. Ancak heykel ve kaidesi mezarlığa sığmadığı için bu heykeli Oxford Üniversitesi’ne teklif etti.
* * *
Oxford, gençliğinde yazdığı bir ateizm makalesi nedeniyle Shelley’i okuldan atmıştı.
O nedenle heykeli almayı reddetti.
Bunun üzerine yeğeni üniversiteye yüklüce bir bağış yapmayı teklif etti.
Üniversite bu defa kabul etti.
* * *
Böylece Shelley fikirleri dolayısıyla kovulduğu üniversiteye bir heykel olarak döndü.
İşte bu heykel Freud filminde gördüğüm çıplak Freud’u çok andırıyor.
Peki ilgi nereden geliyor olabilir?
KORONA FELSEFESİ 2
ALLAH’IN YARATTIĞI RUH MU YOKSA BEDEN Mİ DAHA GÜZEL
PERCY Shelley “Frankeştayn” romanını yazan Maria Shelley’in kocasıydı.
O romanın ilk fikri, 1816 yılında Cenevre gölünün kenarındaki bir evde gece yarısı doğmuştu.
O gece evde 4 kişi vardı.
Kitabı yazan Maria Shelley, eşi Percy Shelley ve arkadaşları Lord Byron... Bir de Maria’nın üvey kardeşi Claire Clairmont.
Yani, insan bilinçaltının yarattığı, toplumun canavarlaştırdığı ilk insan o gece yaratılmıştı.
* * *
Çıplak Freud ve çıplak Shelley heykellerine baktım...
Yatış biçimleri ve özellikle kollarının duruşu neredeyse aynıydı...
Biri ateist fikirleri dolayısıyla Oxford’dan atılan şair...
Öteki ise insanın bilinçaltını anlatmaya çalıştığı için lanetlenen ve tek başına bırakılan bir dâhi...
* * *
Ve bu iki bedene baktığımda aklıma gelen soru şu oldu:
İnsanın bedeni mi daha güzeldir...
Yoksa ruhu mu...
* * *
Şu gittikçe canavarlaşan dünyaya baktıkça, benim bilinçaltım en istemediğim cevabı veriyor.
Galiba Allah’ın yarattığı bu beden, verdiği ruhtan daha güzel...
THY YÖNETİM KURULU: 3 AY MAAŞ ALMAYACAĞIZ
Geçen gün New York Metropolitan Müzesi’nin genel müdüründen bir e-mail aldım.
MET internet sitesine abone olduğum için ismimle bana da bir mesaj göndermiş.
Diyor ki:
“Salgın dolayısıyla MET zorda. O nedenle gönüllü olarak maaşımı almayacağım.”
Bu mesajdan 48 saat sonra Türk Hava Yolları’ndaki bir arkadaşımdan şunu öğrendim.
Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu dün ilginç bir karar aldı. Başkan ve yönetim kurulu üyeleri 3 ay boyunca maaş almayacak.
Ayrıca şirketin tahsis ettiği araçların benzin ve köprü, yol geçiş ücretlerini de kendileri ödeyecek.
Salgın hepimizin günlük hayatını köklü biçimde değiştirmeye başladı.
KUCAKLAŞAN BU 2 İNSANIN ÜZERİNDEKİ YAZI NE DİYOR
NEW York Times geçen hafta korona salgınında doğan bazı sanat eserlerine yer verdi.
Aralarında Kristen Radtke adlı bir çizerin yaptığı çizgi roman vardı.
Birbirine sarılmış bir kadınla erkeği gösteren bu illüstrasyon çok hoşuma gitti.
* * *
Üzerindeki İngilizce yazının çevirisi şöyle:
“Biyolojik bir ihtiyaç için programlandığımız bu şey, aynı zamanda bize en büyük zararı veriyor.”
* * *
Kucaklaşmak ne kadar güzel bir sevgi hareketiydi.
Çizgi romanda yazılı olan birkaç öteki cümle de şunlardı:
YENİ SALGIN
SOSYAL MESAFELİ İÇKİ MASASI NASIL KURULUR
EVE kapandığımızdan beri çevremde virüsten bile daha hızla yayılan bir şey var.
House party...
Yani “ev partisi”...
Bu bir uygulama...
Aynı anda 8 kişiye kadar görüntülü konuşma yapmanıza imkân veriyor.
Son beş günden beri telefon ekranıma en çok gelen mesaj buna katılan yeni insanların isimleri.
İnsanlar yemek sırasında telefonları karşılarına koyup yemeği birlikte yiyorlar.
Sosyal mesafeli içki masaları oluşturuluyor.
WHATSAPP GRUPLARINDA TOP 5
KORONA PSİKOLOJİSİ
İKİNCİ HAFTA MAYA ALMAYA DEVAM EDENE PLAJ UYARISI
IPSOS araştırma kuruluşu cuma günü, eve kapanışın ikinci hafta tüketim bilgilerini paylaştı.
Türkiye’deki ilk resmi vakanın açıklanmasından bir gün sonra 11-17 Mart tarihleri arasındaki tüketim paneli şu sonucu vermişti:
En büyük artış kolonya, sirke ve makarnadaydı.
İkinci hafta tüketim
paneli araştırması farklı bir sonuç verdi:
Alışverişte en çok büyüyen kategorilerin 3’ü “atıştırmalık” ürünler oldu.
Bunlar cips, çikolata ve şeker.
Bu arada ilk haftaki ürünlerden sadece biri büyümeye devam etti.
O da mayalar...
Bence bu büyük bir tehlikenin habercisi...
Eve kapanışımızın ikinci haftasında kilo alma süreci hızlanacak demektir.
İnsanlar evde ekmek, börek, poğaça, kek yapmaya hız verecek.
Bu illüstrasyonu Fransa’da yaşayan bir arkadaşım göndermiş.
Türkçesi şöyle:
“2020 Haziran’ında plajlar...”
Demek ki her yerde bu tehlike konuşuluyor.
RESTORANLAR KRİZDEN SONRA YAŞAMAYA DEVAM EDEBİLİR Mİ
LUCCA’nın sahibi Cem Mirap geçen gün bir mesaj attı.
Dünyadaki restoran sektöründe nelerin olup bittiğini anlatan bir Instagram hesabı açmışlar, onu haber verdi ve “Eğer ilgini çekiyorsa bu konudaki haberleri seninle de paylaşabilirim” dedi.
Kesinlikle ilgimi çeker.
Tabii herkesin kafasında şu soru var:
Salgın geçince restoranlar yine aynı hayata devam edecek mi?
Dün New York Times’ta yayınlanan bir söyleşi, çok karamsar tablo çiziyordu.
Büyük bir platformda izlediğim “Ugly Delicious” (Çirkin Lezzet) adlı bir dizi var.
Onu yapan David Chang adlı bir şef.
Aynı zamanda New York’ta “Momofuku” adlı bir noodle barı var.
Bütün dünyada iyi tanınan bir yeme içme yazarı aynı zamanda...
Onunla yapılan mülakatta, “En kötü senaryoya hazır olalım” diyor.
“Kimseyi panikletmek istemem ama bu sektörde çok yüksek derecede şirket ölümleri olacak. Korkarım ki sadece büyük restoran zincirleri ayakta kalabilecek.”
Paylaş