CÜMLE şöyle başlıyor:"Tek bir cinayet işlememiş bir seri katilim..."
Sizce insanın içindeki kötülüğü, kötü niyeti, ne bileyim kem gözü bundan daha iyi ne anlatabilir?
"Ben bir tabanca hayaliyim
Ama içimdeki kurşun gerçek."
* * *
Dün Bodrum’un üst başı yanıyordu.
Bense Gökova’da, Bodrum’un alt başındaydım.
Sabahın 7’sinde Küçük İskender’in kitabını okumaya başladım.
Neden mi?
Önce sırf adından dolayı:
"Lucifer’ın Bisikleti."
İçinden şeytan geçen, Deccal geçen, günah geçen her şey nedense insanı çağırıyor.
Bunca yıl popüler kültür dersi verdim.
Popüler kültür yazdım.
Popüler kültür yazanları okudum.
Abartmıyorum, böyle bir kitap hiç okumadım.
Bir kitabı böylesine hiç kıskanmadım.
Hiçbir kitap, içimdeki korkak ve eylemsiz seri katili provoke etmedi.
Ne zamandır aradığım yazarımı sonunda buldum.
* * *
Kimdir öyleyse içimizdeki seri katil?
Hepimizi kötü insan hanesine yazdıran o Lucifer?
Küçük İskender öyle demiyor ama ben öyle yorumluyorum.
Bu atıl kötülük nerelere kadar gidebilir?
Küçük İskender’in küçük bir testi var.
Mesela şunu soruyor:
"Birilerinin hayatına ihanet etmek için de girilebilir (mi)?"
Ne soru ama değil mi?
Arkasından ekliyor:
"Hepimiz gitmek istiyoruz. Hepimiz daha güzel bir dünya kurmak istiyoruz. Unuttuğumuz şu ki; insan kötüdür. Hakeza; insan ırkının bulunduğu her yer kötü olacaktır."
Öyleyse biz kimiz? Kimdir her sabah aynaya baktığımızda seyrettiğimiz o "üstün varlık?"
"Büyük seri katil Charles Manson, mahkemede şunu demişti: Bana tepeden bakarsanız, bir aptal görürsünüz. Bana aşağıdan bakarsanız, tanrınızı görürsünüz."
Ya aynı hizadan bakarsanız?
Manson onun da cevabını şöyle veriyor:
"Bana tam karşıdan bakarsanız, kendinizi görürsünüz."
Allah’tan ki, insan hiçbir zaman kendine tam karşıdan, kendi hizasından bakmaz.
Ya alttan bakıp kendinde bir tanrı görür, ya da yukarıdan bakıp ruhundaki o süfli yanı keşfeder.
Küçük İskender, Serdar Akar’ın o çok güzel filmi "Gemide"nin bir anlamda karaya oturmasını, sosyal demokratların bu filmi hiç sevmemesini de buna bağlıyor.
"Çünkü adamlar sahiciydiler. Fena halde ciddiydiler. Esrar içiyorlar, basbayağı küfrediyorlar, seks yapmak istiyorlar (...) birbirlerinin kan kokusunu alıyorlardı" diyor.
Yani, "Memleket gemisinin mürettebatı sakat adamlar çıkmıştı".
Küçük İskender, atıl seri katillere, yani bizlere ayrılan bölümü şöyle kapatıyor:
"Hadi, biz de bir çeviri hatasına kapılalım ve şöyle diyelim: Rezervuar köpekleriyiz, birbirimizi ısırırız; gücümüz birbirimize yeter; biri(leri) gelip sifonu çekene; bizi topyekûn lağıma gönderene kadar."
* * *
İnsanın içinde hiç mi iyilik yoktur?
Vefa, minnet nedir?
Olmaz mı hiç... Elbette az da olsa var.
Kitapta ona da bir buçuk sayfalık yer ayrılmış.
"Bir zamanlar Küçük İskender bana áşıktı" diye biten bir şarkının hikáyesi.
Bir eşcinselin, bir heteroseksüele aşkını anlatan küçücük iki sayfa.
Çok kısa ama ciltlerce insanlık yazacak kadar etkileyici...
Diyorum ya bu kitabı bu yaz mutlaka okumak lazım.
Sıradan bir cinayet mahallini, cinayet mahallesine dönüştürüp onun sakinleri haline gelen bizlere aynı hizadan bakmak çok ıstırap verici olsa bile, onun da mükemmel bir estetiği var.
Kimbilir, belki de bu küçücük arkeolojik gezi bile bu rezervuar köpekleri neslinin ıslahına yardımcı olur.
(*) Küçük İskender: "Lucifer’ın Bisikleti", Sel Yayıncılık, Temmuz 2007.