Bugün savaş olan o bölgede 3 yılda 4 büyük olay gördüm

Komünizm duvarlarının yıkılmasından bir yıl öncesi ile 3 yıl sonrası arasında, yani 1988 ile 92 arasında Kafkasya’da 4 olayın tanığı oldum.

Haberin Devamı

Hürriyet’in hem Ankara hem de Moskova temsilcisiydim.

*

Birinci olay: Sovyetler Birliği döneminde 26 Ermeni’nin öldürülmesinden sonra bütün dünyaya kapatılan Sumgait şehrine girmesine izin verilen ilk iki gazeteci rahmetli Mehmet Ali Birand ve bendim...

Sumgait olayları hâlâ karanlıktır.

*

İkinci olayı 1989’da yaşadım. Yanımda Sovyet Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili ile birlikte Bakü’deydim.

Orada Azeri Yazarlar Birliği’nin düzenlediği bir basın toplantısındaydım.

Bir ara gözüm yan tarafta sessizce izleyen zayıf sakallı bir adama takıldı.

Ve biraz sonra büyük bir sürprizle karşılaştık.

Yazarlar Birliği Başkanı bir anda mikrofonu o sakallı adama verdi ve tanıttı:

Azerbaycan Halk Cephesi Başkanı Ebulfez Elçibey’di...

Ve ilk defa dünya kamuoyunun önüne çıkıyordu.

Haberin Devamı

Bir gazeteci için bulunmayacak bir şanstı...

Karşımda Azerbaycan halkının bağımsızlık mücadelesinin başındaki insan duruyordu.

Bugün savaş olan o bölgede 3 yılda 4 büyük olay gördüm
Başkomutan Aliyev ve Azeri Ordusu posteri

Üçüncü olayı ise aynı akşam Nahçıvan’da yaşadım.

Bindiğim uçak Ermenistan sınırları içinde kalan Nahçıvan özerk bölgesine indiğinde, havaalanında resmi bir heyet beni bekliyordu.

Başlarında dönemin Nahçıvan Cumhurbaşkanı ve o günlerde Nahçıvan’daki Halk Cephesi hareketinin temsilcisi de vardı.

Yetmiş yıldır bu bölgeye ilk defa bir Türk gazeteci geliyordu.

*

Aynı akşam çok ilginç bir şeye daha tanık oldum.

Cumhurbaşkanlığı sarayında benim onuruma verilen bir yemekteydik.

Yemeğin tam ortasında bir gürültü koptu ve önünde çapraz fişeklikler, elinde Kalaşnikof silah bulunan üç kişi salona daldı.

Masadaki Halk Cephesi başkanına bir şey söyledi ve bir anda hepsi ayaklanıp dışarı doğru koşmaya başladılar.

Ne olduğunu sorunca, “Sen burada kal biz cepheye gidiyoruz” dediler.

*

Şaşkınlık içinde seyrederken, yanımdaki genç Rus diplomat olanı anlattı.

O günlerde Nahçıvan bölgesinde Azerilerle Ermeniler arasında savaş sürüyordu.

Nahçıvan’da, Ermenistan ve Türkiye sınırlarını tam birleştiği yerde bir içki fabrikası varmış.

Haberin Devamı

Fabrika Azerilerin elindeymiş, ancak o gece Ermeni Halk Cephesi’nin askerleri baskın yapıp içki fabrikasını geri almış.

Bunun üzerine masadaki herkes, içki fabrikasını kurtarmak için savaşmaya cepheye gitti.

*

Ben de gitmek istedim ama izin vermediler.

Yaklaşık bir-bir buçuk saat sonra gidenler geri geldiler. Yüzleri gülüyordu.

Fabrikayı geri almışlardı.

Böylece yemeğimize devam ettik.

*

Dördüncü olayı ise 1992’de yaşadığımda artık Hürriyet’in genel yayın yönetmeniydim.

Ermeniler Hocalı’da büyük bir katliam yapmışlardı.

Bazı kaynaklara göre 161, bazılarına göre 600’den fazla sivil, yaşlı, çocuk Azeri katledilmişti.

Hürriyet Bakü Büro Şefi İrfan Sapmaz bu katliamın bazı fotoğraflarını elde etmiş, bazılarını kendi çekmişti.

Haberin Devamı

Bugün savaş olan o bölgede 3 yılda 4 büyük olay gördüm
Ermeni ordusu posteri

Derhal SİPA Ajansı’nın sahibi Gökşin Sipahioğlu’nun arayıp bunu anlatmıştım.

O da fotoğrafların otantik olduğunu doğrulattıktan sonra bütün dünyaya servis etmişti.

Yani bugün Hocalı katliamı diye bilinen bu insanlık dışı olayı dünya Hürriyet aracılığıyla öğrenmişti.

Diyeceğim, bu bölgede epey şeyi yaşayarak öğrendim.

BİR MAHALLE KAVGASI MI YOKSA BÖLGESEL SAVAŞ MI

İKI günden beri yeni bir Azeri-Ermeni savaşını konuşuyoruz.

Savaş denince öyle devasa orduların birbirine girdiği bir mücadele gelmesin gözünüzün önüne...

Şimdilik birkaç mahalle, üç-beş köy etrafındaki çatışmalar bunlar.

Ancak bunun öyle olması işin tehlikesini asla küçültmüyor.

Haberin Devamı

Çünkü o birkaç mahallenin arkasında bugün artık çok daha büyük güçler var.

Azeri tarafının yanında, artık küresel güç haline gelmiş bir Türkiye bulunuyor...

Ermenilerin arkasında küresel bir güç Rusya var.

Hiç kuşkunuz olmasın, son zamanlarda Türkiye’ye diş bileyen Arap ülkeleri Ermenistan’ın arkasında saf tutacak.

O küçücük Ermeni mahallelerinin arkasında devasa Ermeni diyasporaları, lobileri var...

İki ülke ordusunun elinde bugün çok daha etkili silahlar var.

Ve iki tarafta da şu posterlerde gördüğünüz gibi yüceltilen milli duygular.

Yani dün, bugün küçük bir bölgede cereyan eden kavga, bir bakmışsınız bir anda devasa bir bölgesel savaş haline dönüşmüş.

Haberin Devamı

DUYGULAR NE ZAMAN KÜR NEHRİ’NİN ÖTE YANINA GEÇMİŞSE

TÜRKİYE’ye gelince...

Beni dünyada en etkileyen dış şehitliğimiz Bakü’dekidir.

Koskoca bir Osmanlı coğrafyasının oralarda kalmış evlatları mezar taşları üzerinde bize derslerle dolu hikâyeler anlatır.

Kafkasya, biz Türkler için çok karmaşık bir duygu coğrafyasıdır...

İçinde Enver Paşa maceracılığı olan her Türk’ün Kızılelma’ya giriş kapısıdır orası...

*

Bir yandan soydaşlığın, bir yandan kökenlerimize dönmenin, bir yandan Asya’daki soydaşlarla birleşip muazzam bir Kızılelma ateşinin yanmasına neden olan karmakarışık bir duygu yumağıdır...

Ama bilelim ki tıpkı Ortadoğu gibi, orası da pek tekin bir coğrafya değildir bizim için.

Bir hüsran, ıstırap ve kırılmış gururlar mezarlığıdır Kür Nehrinin öte yakası ...

Ve unutmayalım ki, 1990’lardaki “Adriyatik’ten Çin’e” sloganı çok iş açmıştır başımıza.

*

Ben bir Kafkasya uzmanı değilim...

1980’lerin ikinci yarısında o coğrafyalarda çok dolaşmış bir Türk gazetecisi olarak naçizane görüşüm şudur.

Türkiye’nin burada Azeri soydaşlarımıza yapacağı en güzel katkı, barışçı yolları açık tutmak ve diplomasi masasının devrilmemesini sağlamaktır.

Eğer dikkatli davranılmazsa, bugün Suriye’deki, Akdeniz’deki, Ortadoğu’daki, Balkanlar’daki yanlızlık, korkarım orada da bir kader gibi alnımıza yazılabilir.

Bu da sadece bize değil, Azeri soydaşlarımıza da büyük zarar verir...

MACRON MU GERİ ADIM ATTI CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN MI

CUMHURBAŞKANI Sözcüsü İbrahim Kalın’ın dün Fransa ile ilgili sözlerini çok büyük dikkatle iki defa okudum. “Anlaştık” dedi...

Son günlerde etrafımda hem iktidar yanlıları hem muhalifleri ile epey tartıştım bu konuda.

*

İktidar yanlıları “Macron geri adım attı” diye göğüslerini yumrukluyor...

Muhalifler ise “Erdoğan geri adım attı” diyor...

*

Bense şunu söylüyorum:

“Hayır kardeşim, iki taraf da geri adım atmadı. Her iki taraf ta diyaloğa ve diplomasiye yol açmak için ileri adım attı...”

İşte bu sözlerimin özetini İbrahim Kalın’ın şu kelimesinde buldum:

“Anlaştık...”

*

Mantıklı, sağduyulu, akılcı bir diplomasinin dilidir bu...

KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Foto Editörü: Umut Veis
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin

Yazarın Tüm Yazıları