Paylaş
Öyle anlaşılıyor ki, Belçika Mahkemesi Fehriye Erdal'ı serbest bırakacak. Bırakın serbest bırakmasını, onu iade etmemesine bile isyan ediyorum.
İsyan ediyorum çünkü Sabancı gökdeleninin tepesindeki o fotoğraflar hálá gözümün önünde.
Kanlar içinde yerde yatan o cansız bedenler klişe gibi kafama işlemiş.
İSYAN EDİYORUM
İsyan ediyorum, çünkü o cinayet haberini öğrendiğim o an hálá hafızamda.
Bir icra kurulu toplantısı yapıyoruz.
Telefon çalıyor.
Önemli değilse bağlamayın, demişiz.
Bağladıklarına göre önemli.
Haber müdürümüz, ‘‘Sabancı öldürüldü’’ diyor.
Telefon elimde kalıyorum.
İcra kurulu bir anda dağılıyor.
Sonra o fotoğraflar önümüze düşüyor.
Kanlar içinde yerde yatan, kalleşçe öldürülmüş üç insan.
Kimseye kötülüğü olmamış üç insan.
Hani o, Batı'nın, bu yüzyılın en önemli meselesi olarak gördüğü ‘‘İnsan Hakları’’ kavramındaki ‘‘insan’’ kelimesinin ifade ettiği üç varlık.
Kimdir onları katleden?
Hangi siyasi inanç, hangi gerekçe o insanların öldürülmesini haklı çıkarabilir?
Hangi mantık, hangi izan, hangi hukuki bahane, böylesine pespayece işlenmiş bir cinayete siyaset elbisesi giydirebilir, hafifletici neden yaftası yapıştırabilir?
ADALETMİŞ
Hele o fotoğraf...
Ağzına yapışmış o ‘‘işlediği cinayetle iftihar eden’’ ifadesiyle, iki parmağını kaldırarak zafer işareti yapan o kadının fotoğrafı yok mu?
İşte o fotoğraf isyanımı öfkeye dönüştürüyor.
Bu mudur Batı adaleti?
Bu mudur Kopenhag kriteri...
O kriterin kaçıncı maddesidir?
‘‘Bir ülkede cinayet işleyen kişi iki parmağı ile zafer işareti yaparsa serbest bırakılır’’ diye bir madde mi var?
Gerekçe hazır.
Sizde idam cezası var.
Amerika'da da var. Üstelik burada uygulanmıyor, orada her yıl 60-70 kişi elektrik sandalyesine gönderiliyor.
Üç cani gelip Bill Gates'i öldürüp Belçika'ya kaçsaydı onu da iade etmez miydiniz?
Biraz zor etmezdiniz.
Zaten iade etmeseydiniz, onlar gelip alırlardı.
Mutlaka, evet mutlaka alırlardı.
Alırlardı ve siz de gıkınızı bile çıkaramazdınız.
Adaletmiş...
Hayır bu adalet falan değil, yataklık.
Evet, teröriste yataklık...
TERÖR TERZİLERİ
Hani demokrasilerin en büyük düşmanı terördü?
Hani teröre karşı uluslararası işbirliği gerekliydi?
Demek ki üç cani sizin üç insanınızı öldürmediği sürece bunun adı terör değil, siyaset yapmak oluyor.
Önce Dursun Karataş...
Şimdi arkasından Fehriye Erdal.
Yarın bir gün çivici katil oraya kaçarsa, o...
Sözde yargıçlar. Ellerindeki adaletin terazisi değil, terzinin makası.
Kumaş hazır.
İlk gün ölçü, ikinci gün kesme, üçüncü gün prova ve elbise hazır.
ÇİN SEDDİ
Katil arkadaşlar bir anda siyasi mülteci haline getirilivermiş.
Üzerlerinde adaletin diktiği elbise, hepsi flinta gibi.
Ya Sabancı gökdeleninin tepesindeki o hazin fotoğraflar?
O kanlı cesetler?
Onlar bizim vatandaşımız değil ki.
Bizim olmayan cinayet bizi yaralamaz. Onu Türkler düşünsün.
Gümrük birliği sınırları kaldırıyor.
Mallar için sınır yok.
Ama ne yazık ki, hukuk için hálá Çin Seddi gibi duvarlar var.
Ve herkesin katili, ötekinin bahçesinde.
Duvarın arkasında.
Ve biz bu mantıkla uluslararası terörü önleyeceğiz.
Paylaş