Paylaş
Bu yazıyı yazdığım saatlerde Danıştay henüz kararını açıklamamıştı.
Ama kararı üç günden önceden sızdırılmıştı. Birçok köşe yazarı bunu kesin dille yazdı.
Ben öyle düşünmüyorum ama inşallah memleketimiz için hayırlı bir karar olmuştur...
*
Bu kararla ilgili aklıma takılan bazı sorular var...
Muhatapları ile yüz yüze gelip bizden başka kimsenin duymayacağı samimi sohbetlerde sormak istediğim bazı sorular...
MESELA DANIŞTAY ÜYELERİNE: Açıkçası ne karar aldığınızı tam anlayamadım. Ama asıl merak ettiğim, bu kararı gerçekten iç rahatlığı ile mi aldınız? Evde ailenizle, çocuklarınızla, torunlarınızla konuştuğunuzda size neler dediler? Siz onlara ne dediniz?
*
MESELA AKP’LİLERE: Siz, bu ülkenin mütedeyyin, makul insanları... Bu karar hakkında gerçekten ne düşünüyorsunuz?
*
MESELA CHP VE İYİ PARTİLİLERE: “Hükümetin kararıdır, alsın kararı” deyip kenara çekildiniz... Hatta “Cesaretiniz varsa değiştirin” anlamına gelecek provokatif bir üslup benimsediniz...
Peki ailelerinizle çocuklarınız, torunlarınızla bir araya geldiğinizde ne dediler size? Siz ne cevap verdiniz?
“Merak etmeyin nasılsa yapamazlar mı” dediniz...
Ama bilin ki, bu kararın altında sizin de imzanız var...
*
MESELA ABDULKADİR SELVİ’YE: Dün, “Bu kararla Ayasofya aslına dönüştürülmüş oluyor” diye yazdın.
Bu durumda “Dün, Kordoba’daki camiyi kiliseye dönüştüren İspanyollar da bu mabedi aslına mı dönüştürmüş oldular?”
“Yarın İsrail hükümeti Kudüs’teki Hazreti Ömer Camisini sinagoga çevirmeye kalkarsa ne cevap vereceksin?”
“Ama Hazreti Ömer Kutsal Kıyamet Kilisesi’ni camiye çevirmemişti...”
Artık bunu diyebilecek misin?
*
MESELA KENDİMİZE VE HEPİMİZE: Ayasofya’yı tekrar camiye dönüştürerek ne kazandık?
150 bin camimize bir cami daha mı...
*
Yoksa bir sembolü mü?
Öyleyse nedir o sembol...
1453’ten beri üzerinde hep bayrağımız dalgalanan İstanbul ve Türkiyemizin, bize, Türk milletine ait olduğunu kendimize ispat etmemiz için, dalgalanan o bayraktan daha yüce hangi sembole ihtiyacımız var ki...
*
Karar ülkemiz için hayırlı olsun...
Ama içimde kalan şu duyguyu söylemeden de bitiremeyeceğim..
Keşke bu kararı hepimiz, içimizden geldiği gibi daha rahatça ve eldivensiz tartışabilseydik.
Ve keşke bunu, İstanbul’u işgalden kurtararak, belki de Sultanahmet’in, Süleymaniye’nin kiliseye dönüştürülmesine mani olan Atatürk’ün imzasını tartışarak yapmasaydık.
POSTPUNK BİR YOUTUBER BİR GELENEKÇİ İLE DOST OLUR MU
Film Sakyo Komatsu’nun 1973’te yayınlanan “Japonya Batıyor” adlı romanından çekilmiş. Ama 2020’ye uyarlanmış.
Bir “anti-Pixar” çizgi filmi... Science Saru isimli bir stüdyo tarafından yapılmış. Bu ismi bir kenara yazın. Japon Manga geleneğini, olağanüstü bir hikâye anlatma yöntemi ile bambaşka bir noktaya götürmüş.
Japonya’nın müthiş gelenekçiliği ile yeni “postpunk” kültürünü inanılmaz bir şekilde yan yana getirmiş.
Karakterler sürpriz dolu. Japonya’nın en iyileri de var en kötüleri de. Ama hiçbiri klişe değil. Daha doğrusu klişe sandığınız, piercing’li postpunk bir YouTuber karakterinin altından çok seveceğiniz bir insan çıkıyor.
Ama o postpunk YouTuber’un küçümseyeceğini, dalga geçeceğini zannettiğiniz yaşlı bir Michima milliyetçisi de sizi fena halde şaşırtıyor.
Filmin macera yapısı çok kuvvetli. Sizi çok gerçekçi bir depremden, batan bir ülkenin ortasında kurulmuş bir ütopya dünyasına götürüyor.
Çok çok tavsiye edeceğim tam postkorona dünyasının yepyeni normalini anlatan harika bir çizgi film. Müzikleri olağanüstü. Kesinlikle uykusuz kalmaya değdi.
‘TÜRKİYE BATIYOR!’ FİLMİ YAPILSA NE HİSSEDERDİM
CUMA günü öyle bir çizgi dizi film yayına sokuldu ki...
Hayretler içindeyim. Şöyle bir senaryo düşünün...
*
Türkiye’nin en büyük fay hattı mesela 9-10 şiddetinde bir depremle kırılıyor.
Aynı anda hiç bilmediğimiz bir volkan püskürmeye başlıyor...
Ve bir anda Türkiye batıyor...
Yok oluyor...
Ne hissederdiniz?
*
Japonlar, ülkeleri batsa ne hissedeceklerinin filmini yapmışlar.
Hem de öyle müthiş bir çizgi film ki...
Dizi bugüne kadar görülmemiş bir depremle başlıyor. Aynı anda Fuji Dağı patlıyor. Tarihte görülmemiş bir tsunami geliyor.
*
Perşembeyi cumaya bağlayan gece sabaha kadar işte bu 7 bölümlük çizgi filmi izledim. Türkçe adını bilmiyorum. İngilizcesi “Japan Sinks: 2020” (Japonya Batıyor 2020)
Sonunda öyle bir sahne var ki...
Aslında tam anlamıyla bir Japon milliyetçiliği tiradı...
Ama bir Türk olarak ben de ağlamaya başladım.
Çünkü benim koronadan sonra sık sık yazdığım “küresel yurtseverlik” anlayışının harikulade bir örneğiydi.
Kısaca bu harika dizi hepimize şunu söylüyor:
Bizim Misak-ı Millimiz artık bütün dünyadır...
DÜN YENİ ÇIKAN SARKILARDAN SEÇME
EGE HÜZNÜ SEVENLERE
Haris Aleksiu ile Yasmin Levy’nin birlikte söylediği “This Shadow”...
Çok çok sevdim ve size şöyle tarif edebilirim:
“Yalnız yaz gecelerinde, hüznün ve yalnızlığın sizi sizden aldığı anlarda, ‘Beni benimle bırak’ diyen harika bir müzik...”
‘JAZZY’ SEVENLERE
Scubba, Dinah York: “Mistake Number 3”
Yaz akşamüzerleri, evde, deniz kenarında, teknede veya herhangi bir yerde.
PLAK KAPAĞI SEVENLERE
Sarah Menescal: “Love Hurts”
Bir kere şarkının bu kapağını çok sevdim. Ama müziği de hafif pop sevenler için çok iyi.
AKDENİZ KLASİĞİ SEVENLERE
Roberto Alagna: “Essentials” (En iyi şarkılardan oluşan yeni albümü)
Özellikle şu şarkılar:
“Malena”, “Martha: M’appari”, “Fedora: Amor ti Vieta”, “Le Pecheurs de Perles”.
Paylaş