Bir ‘sonradan görme’nin kısa araba sevdası tarihi

Her insanın kendine ait bir “araba” ve “berber” tarihi vardır.

Haberin Devamı

O nedenle küçük şahsi tarihlerimizde mutlaka “Bir hayata kaç araba, kaç berber sığar” bölümleri bulunur.

Ha bir de “Bir hayata kaç sığar bölümü”...

*

Benim hayatta kendime ait sadece iki arabam oldu.

Bir ‘sonradan görme’nin kısa araba sevdası tarihi

Biri 9 yaşındayken kendi yaptığım tel araba...

Bir de babamın aldığı arkadan kurmalı siyah oyuncak araba...

Yani benim kendime ait bir berber tarihim var, ama kendime ait bir araba tarihçem yok.

Anlayacağınız, “Tahsis edilmiş şirket arabaları tarihidir” benimki.

*

Nedeni de basit...

Genç ve solcu bir öğretim üyesiyken, araba alma hayalim yoktu...

O nedenle hiç arabam olmadı...

Arabam olmayınca onu kullanmak için ehliyetim de olmadı...

Hasan Cemal, Sedat Ergin, Kanat Atkaya gibi araba kullanmayı bilmeyen gazeteciler sınıfında yer aldım.

Haberin Devamı

Ama araba kullanmayı bilmemem, arabamın olmaması benim çok eğlenceli bir araba tarihimin yazılmasına engel olmadı...

İşte “bir sonradan araba görme” olarak benim “küçük araba sevdası tarihim”...


50 KUŞAĞI YAZARLARI 50’Lİ AÇIK ARABADA

- Kemal Özer

- Orhan Duru

- Hilmi Yavuz

- Erdal Öz

- Adnan Özyalçıner

- Ülkü Tamer

Bir ‘sonradan görme’nin kısa araba sevdası tarihi

- Ahmet Oktay

- Doğan Hızlan

- Konur Ertop

- Demirtaş Ceyhun

İLK ARABA
1. ‘A KLAS UNVAN’, C KLAS ARAÇ, ‘A PLUS’ SÜRÜCÜ

BANA
ilk araba, 39 yaşında Hürriyet’in yayın koordinatörü olduğumda İstanbul’da tahsis edildi.

Tam tahsis de sayılmazdı...

Renault 12 bir taşeron arabası vermişlerdi ve sabahları getirir akşamları götürürdü. Gazetenin tepesinde yazılı unvanım ‘A Class’tı..

Arabam C, ama o arabayı kullanan sürücü Galip Bey A Plus bir insandı...

Bugün ilk arabamı hatırlamıyorum ama sürücüsü o güzel insanı hiç unutmadım.

Hürriyet’in tepesinde yazan “yayın koordinatörü” unvanı belki başkalarına çok şey ifade ediyordu...

Ama bana anlattığı şey o kadar fazla değildi.

Tıkır tıkır çalışan bir mekanizmada kendimi gösterecek bir yer bulamıyordum.

Gazetecilik yapmak, yazı yazmak istiyordum.

İşte bu arzumla birlikte hayatımın ikinci araba dönemi başladı...

TERFİ ARABASI
2. İLK TUHAFLIK: BEN TENZİLİ RÜTBE OLURKEN ARABAM TERFİ ALIYOR

Haberin Devamı

sırada Ankara temsilciliği boşalmıştı.

Erol Simavi’den beni oraya tayin etmesini istedim.

Kabul etti ama beni uyarmayı da ihmal etmedi: “Özkök, bu kararınla Amiral Gemisi’nin kaptan köşkünden alttaki bir kamaraya iniyorsun. Tenzili rütbedir bu. Babıâli’de seni tefe korlar...”

Gençtim, ataktım, gözüm karaydı...

Ama bu sözün ne anlama geldiğini, daha Ankara Esenboğa Havaalanı’na ayak bastığımda öğrenecektim.

Orada karşılaştığım askerlik arkadaşım Raşit Çiçek’in merhaba demeden ilk cümlesi şu olmuştu: “Ne o şutlamışlar seni İstanbul’dan...”

Babıâli’nin zehirli şerbetini ilk adımda içtim. Ama iyi oldu... O zehre karşı şerbetlendim...

Havaalanının kapısından çıktığımda ise beni bir sürpriz bekliyordu. Karşımda pırıl pırıl parlayan yepyeni bir Nissan araba duruyordu. Kapısında da araba gibi parlayan genç bir adam...

Haberin Devamı

“Buyurun Ertuğrul Bey bu sizin arabanız” dedi...

Tenzili rütbemi kabul eden rahmetli Erol Simavi, bana yeni görevimde destek vermek için arabamı terfi ettirmişti.

Hürriyet bir yöneticisine ilk defa ithal bir araba tahsis ediyordu.

Küçük bir Nissan’dı ama Ankara’nın yerli Renault 12’leri, Murat 131’leri ve Kartal’ları arasında bu araba ile epey sükse yaptım.

3. TAŞERONA DÖNÜŞ

NİSSAN
’da 3.5 yılım geçti...

Sonra genel yayın yönetmenliğine getirildim...

Bir ‘sonradan görme’nin kısa araba sevdası tarihi

Tenzili rütbe olduğumda arabam terfi etmişti, kendim terfi ettiğimde bu defa arabam tenzili rütbe oldu.

Yine bir taşeron araba ile başladım ve hayatımın en ilginç anlarından birini İstanbul Atatürk Havaalanı’nın çıkışında yaşadım.

Haberin Devamı

Ankara’dan dönüyordum, tesadüfen uçakta en büyük rakibimiz Sabah’ın patronu ve üst düzey insanları vardı.

Çıkışta hepimiz arabalarımızı bekliyorduk. Önce büyük bir Mercedes geldi ve gazetenin sahibi Dinç Bilgin’i aldı...

Sonra bir Cadillac gelip genel yayın yönetmeni Zafer Mutlu’yu, büyük bir BMW ise başyazar Güngör Mengi’yi...

Son alarak da gazetenin birinci sayfa yazarı Güneri Cıvaoğlu’nun arabası geldi.

Bir Jaguar’dı galiba...

Allah’tan sona kaldım ve rakiplerimiz beni almaya gelen gri taşeron Renault 12’yi görmediler...

O gün en mütevazı maskemi takıp olay mahallinden uzaklaştım.

Kafa bozukluğumu tevazu olarak gösterme kabiliyetimi de ilk o gün keşfettim.

Haberin Devamı

4. HAYATIMI KURTARAN İKİNCİ EL TAUNUS ARABA

DÖNÜŞTE
bunu gazetenin genel müdürüne anlattığımda bana ikinci el bir Taunus verdiler...

Sonradan görme damak tadımı kesecek bir araba değildi ama hayatımı kurtardı.

Doğan Hızlan’la birlikte Kanlıca’da gazetenin kurucusu Sedat Simavi’nin mezarı başında ölüm gününü anmaya giderken kar yağmaya başladı ve ikinci elde hantallaşmış arabam patinaj yaptı.

Mezarın başına geldiğimde saat 10.03’tü ve o an anormal bir patlama oldu... Bir yıl önce konuşma yaptığım yere bomba konmuştu ve benim gecikmem yüzünden orada bulunanların da hayatı kurtuldu.

O nedenle o araba küçük araba tarihi müzemde müstesna bir yere sahiptir.

5. HOLDİNG PATRONLARININ DOĞAN’A CADILLAC SİTEMİ

SONRA Aydın Doğan
’lı yıllar başladı.

Hürriyet yıldız gibi parlıyordu...

Aydın Bey “Hadi git kendine güzel bir araba seç” dedi...

“Lüks” denince aklıma hâlâ Amerikan Cadillac markası geliyordu...

Lakin İstanbul’da Cadillac araba bulmak mümkün değildi...

Yine de şanslıydım ve o günün Çiftkurtlar şirketinden bir haber geldi.

Sıfır kilometre bir Cadillac vardı ama yeni değil bir eski modeldi. Ve bana çok ucuza vermeye hazırdılar.

Neticede 90 bin dolara bir Cadillac Deauville arabam oldu... Ancak bu araba başıma hiç beklemediğim bir iş açtı.

Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birinin patronu Aydın Bey’e bir mektup yazmış ve şunu söylemiş: “Aydın Bey ne yapıyorsunuz, yöneticinize Cadillac araba almışsınız, şimdi bizim yöneticilerimiz de isteyecek...”

Oysa ortada şöyle bir durum vardı. Onların yöneticilerinin çoğunun altlarında BMW, Audi gibi arabalar vardı ve fiyatları benimkinden fazlaydı...

O gün anladım ki, adınız lükse çıktıysa, fiyatı düşürmek onu aşağı indirmiyor...

6. BİR TÜSİAD ÜYESİ OLARAK HALK ARABASINA GEÇİYORUM

ARTIK
50’li yaşlarımın ortalarına gelmiştim ve çocukluk hayallerim yeterince tatmin olmuştu.

Hürriyet’te işler çok iyi gidiyordu Aydın Bey yine aynı bonkörlükle “Git kendine bir araba seç” dedi...

Artık TÜSİAD üyesiydim ve bu defa birlikte toplantılara katıldığım başka şirketlerin patronlarını daha fazla endişelendirmemek için Cadillac’tan vazgeçtim.

Gidip kendime bir Volkswagen seçtim...

Tabii şöyle bir tuhaflık olduğunu belirtmem lazım.

Seçtiğim model Phaeton’du. Hani Almanya’nın o günlerdeki sosyal demokrat başbakanı Schröder’in makam arabası...

Bir halk arabası olan Volkswagen, Mercedes’e ve BMW’ye rakip bir üst model yaratmıştı.

Türkiye’de fiyatı 140 bin Euro’ydu...

Yani aldığım Cadillac’ın neredeyse iki katı... Ama bir tek kişi tek kelime etmedi... Çünkü aldığım marka Volkswagen’di... Böylece Türk iş dünyasını büyük bir sorundan kurtardım. Hayatımda bindiğim en iyi arabalardan biriydi...

7. GYY KOLTUĞUNDAN KALKIYORUM ARABAM TENZİLİ RÜTBE OLUYOR

VEEE
genel yayın yönetmenliği dönemim sona eriyor.

Onunla birlikte Doğan Grubu’nun bütün şirketlerinin yönetim kurullarından da ayrıldım.

Artık araba seçme dönemim kapanmış yine tahsis edilen arabaya binmeye başlamıştım.

Böylece gazetedeki terfilerimle ters orantılı olan araba hiyerarşim ilk defa doğru orantılı hale geldi.

Ben üç-beş basamak aşağı inerken, arabam da 2 basamak aşağı inmişti.

Ford Mondeo ile tanıştım...

Evime dönerken, Cadillac döneminin bir daha açılmamak üzere kapandığını anladım.

8. VE YILLARCA KÜÇÜMSEDİĞİM MERCEDES’LE TANIŞIYORUM

ARTIK
70’li yaşlardayım...

Genç yıllarımda nedense Mercedes’i pek sevmezdim. Binenleri de küçümserdim.

Bir ‘sonradan görme’nin kısa araba sevdası tarihi

Tasarım bağımlısı dimağım onun çizgilerini çok geri görürdü...

Soğuk Savaş yıllarının sahneleri gözümün önüne gelirdi hep.

Bir de sonradan görme zengin arabası gibi gelirdi...

Şimdi hayatımda ilk defa bir Mercedes’e biniyorum. Ama bir Maybach değil tabii...

600 veya 500 değil yani...

“S” sınıfı da değil...

1 rakamıyla başlayan bir model...

Mercedes façasını düzeltti... Çok hoşuma giden bir tasarıma ve çizgiye ulaştı...

İç donanımında, orta halli arabalarında bile bana lüks duygusunu fazlasıyla veriyor...

Sanrım “küçük araba sevdası tarihim” ulaşması gereken istasyona ulaştı...

Utanacağım “şatafat” dedikodularına uzak, ama utanmayacağım bir lükse yakın...

Sonradan görme tarihimi kapatan bir araba yani...

Yazarın Tüm Yazıları