ULAŞTIRMA Bakanı Binali Yıldırım’la eşinin bir yol kenarı restoranında çekilmiş o fotoğrafının yayınlandığının ertesi günü yazdığım yazıda bir soru sormuştum.
‘Acaba Emine Erdoğan ve Hayrünisa Gül, bu fotoğraftan rahatsız olmamış mıdır?’
Hayrünisa Gül’den hiçbir işaret gelmedi.
Veya geldi de benim haberim olmadı.
Ama Başbakan’ın eşi Emine Erdoğan’dan daha o gün ‘dolaylı’ bir cevap geldi.
Daha doğrusu insan gazeteci olunca, önünden geçen fotoğraflardan bu şifreli cevabı çözüyor.
* * *
Yazımın çıktığı gün Emine Erdoğan, Ankara’da bir hastanenin su içinde doğum eğitimi yapan bölümünü ziyarete gitmişti.
Baktım, hemen yanında Ulaştırma Bakanı’nın eşi Semiha Yıldırım duruyordu.
Cevap buydu.
Şifreyi çözmek hiç de zor değildi.
Emine Erdoğan, bakanın eşine sahip çıkmıştı.
Tabii aralarında ne konuştuklarını bilmiyorum.
Ama fotoğraftan rahatsız olsa bile en azından bakan eşine destek verdiği apaçık ortadaydı.
Bu destek sadece Emine Erdoğan düzeyinde de kalmadı.
Başbakan da 11 günlük Avustralya ve Yeni Zelanda gezisi heyetine Ulaştırma Bakanı ve eşini davet etti.
Oradan gelen fotoğraflarda bol bol aynı masada oturduklarını gördük.
Hatta Başbakan, Yeni Zelanda protokolünün hazırladığı masa düzenini bozarak birleşik hale getirip cevabını da verdi.
* * *
Hürriyet’te yayınlanan o fotoğrafın bütün Türkiye için terbiye edici bir yanı olacağını yazmıştım.
Bunun ilk örneğini kendim yaşadım.
Geçenlerde bir arkadaşımın evine davetliydim.
Biz üç erkektik ve bir iş konuşacaktık.
Akşam saat 21.00 civarıydı.
Arkadaşımın eşi, küçük çocuklarını yatıracaktı.
O nedenle masaya üç kişilik tabak koymuştu.
Anında hepimiz müdahale ettik ve eşi için de bir dördüncü tabak koyduk.
Servisi de kendimiz yaptık.
O fotoğraf başkaları için olmasa da bizim için terbiye edici olmuştu.
Artık erkek hoyratlığına hayatımızda yer yoktu.
Tıpkı binlerce kilometre ötede Başbakan’ın masaları birleştirme ihtiyacı duyması gibi.
* * *
Bazı meslektaşlarımız bu fotoğrafı hálá bir türban meselesine indirme gayreti içindeler.
Mesleki kıskançlık içinde hareket edenleri bir tarafa bırakıp samimi olanlarına seslenmek istiyorum.
Bu, gerçekten bir türban meselesi değildi.
Bir harem-selamlık olayı da değildi.
O kadar basit değildi.
Hatta o kadar basit olsaydı, ‘Niye şaşıyorsunuz. Bunların öyle olduğunu yeni mi keşfettiniz’ diyenlere hak vererek sessiz kalmayı tercih ederdik.
Hayır bu o kadar basit değil.
Burada kolektif bir kültür, daha doğrusu kültürsüzlük gerçeği vardı.
Hatta bizim asıl konumuz Ulaştırma Bakanı’nın eşi değil, o sahneye ilgisiz kalan, o sakillikten, çirkinlikten en küçük rahatsızlık duymayan erkeklerdi.
Bakanın eşi hakkında söyleyebileceğimiz tek şey vardı:
‘Bir zavallılık görüntüsü...’
O da eleştiri değil, olsa olsa acıma duygusu olabilirdi.
* * *
Tekrar ediyorum.
Bu bir türban meselesi değil.
Sadece toplumun aşırı muhafazakár kesimini ilgilendiren bir olay da değil.
Hepimizi, bütün Türkiye’yi ilgilendiren kolektif bir kültür sorunu.
O nedenle hiç alınmadan, düşmanlık duymadan gereğini yapmalı, kendimize çekidüzen vermeliyiz.
Başbakan ve eşi, siyasi nedenlerle veya tamamen dayanışma duygularıyla bakan ve eşine sahip çıkabilirler.
Ama bunu böyle kişiselleştirmeye hakları yok.
Hadi bizlere karşı bu dayanışmayı gösterdiler.
Hiç olmazsa baş başa kaldıklarında bu fotoğrafın gerçekçi bir tahlilini yapmalıdırlar.