Başörtülü kadına âşık olur muyum

KIRK yaş kadını ile ilgili “Kırk7” adlı kitabımı okuyan bir kadın okurum e-mail atıp sordu.

Haberin Devamı

“Türbanlı bir kadına âşık olur muydunuz”
Bir saniye düşünmeden cevabını yazdım:
“Kadınları başörtülü başörtüsüz diye ayırmıyorum.”
Eskiden beri böyle mi düşünüyorum.
Samimi olmam gerekirse hayır.
Ama epey bir zamandır kadınları başörtülü başörtüsüz diye ayırmıyorum.
Geçenlerde Milat gazetesine verdiğim mülakatta şunu söyledim: “Son yıllarda öğrendiğim en önemli şeylerden biri, başörtülü kadınların da kadın olduğu gerçeğidir.”
Bu soru. Benim kafamdan silindi. Ama görüyorum ki, başörtülü kadınların kafasında hâlâ silinmiş değil.
O nedenle, bu soruları soran kadınlara ben de şunu sormak isterdim.
“Şarap içen bir erkeğe âşık olabilir miydiniz?”
Bu soruya kamusal alanda cevap verebilecek başörtülü bir kadın çıkarsa çok sevineceğim.

HEPİ TOPU BEŞ YILDIR VATANDAŞ HİSSEDİYORUZ

Haberin Devamı

Yıldız Ramazanoğlu ve Cihan Aktaş gibi bazı başörtülü yazarlar Gezi eylemini anlayan yazılar yazdı.
Ama benim bu olaya farklı bir anlayışla yaklaşacağını umduğum bazı yazarlar ise beni şaşırttı.
Bunu bir eleştiri olarak falan yazmıyorum.
Onlara ve birçok konudaki duruşuna saygım, hatta hayranlığım aynen devam ediyor.
Bu yazarların başında Haber Türk yazarı Nihal Bengisu Karaca var.
Gezi olayını o da beni şaşırtacak şekilde sadece “anti-Erdoğan” bir hareket olarak gördü.
Pazar günkü yazısında tavrını şu çok net ifadeyle yazdı:
“Başörtülü kadınlar kendilerini hepi topu beş yıldır vatandaş gibi hissediyor, hepi topu son iki yıldır temel hak ve özgürlüklerine -o da laik hassasiyetler depreşmesin diye yavaşça- kavuşabiliyoruz.
Ayrıca mütedeyyin kesimdeki kadınların çoğunun kamusal alan deneyimi AK Parti iktidarına gelinene kadar kendi mahallelerinde kabul gören örfle sınırlıydı.
Sadece ultra laik baskılardan değil, kendi çevrelerindeki ayrımcı pratiklerden de Erdoğan’ın tutumu, politikaları sayesinde özgürleşebilmiş olan bu kadınların, ‘Tayyip istifa’ sloganlarına tempo tutmasını mı bekliyordunuz?”
Bu sözlere hem şaşırdım hem üzüldüm.
Bir kere o da Gezi olayını çok basite indirip, sadece alelade bir “anti-Tayyip” hareket olarak görüyor.
Ve bu basite indirgeme üzerinden, beni gerçekten şaşırtan bir “vefa” ve “diyet ödeme” söylemine giriyor.
En basit cümlelerle şunu söylemeye getiriyor:
“Biz Erdoğan sayesinde sokağa çıkabiliyoruz, dolayısıyla onu yedirtmeyiz...”

Haberin Devamı

KADINLAR DAHA NE KADAR ESKİLERE DİYET ÖDEMEK ZORUNDA

Türkiye artık başörtü sorununu aştı.
Bana göre, laik kadınlar ‘Cumhuriyet’e, mütedeyyin kadınlar da ‘Erdoğan’a, ebediyete kadar devam edecek bir vefa ve diyet borcuna sahip değil.
Bu tutumun şöyle bir tehlikesi var.
Başörtülü yazarlar, her olayda “Onun sayesinde sokağa çıkabiliyoruz” duygusuyla vaziyet alırsa... Cumhuriyet’e bağlı kadınların da her olayda “Onun yüzünden bir gün başı açık sokağa çıkamayacağız” korkusu meşruiyet kazanacaktır.
O nedenle soruyorum:
Türkiye kadınları daha ne kadar ona buna, o döneme bu döneme “minnet” ve “diyet” borcuyla yaşamaya devam edecektir?

GEZİ ALELADE BİR ANTİ-TAYYİP HAREKET DEĞİLDİR

Haberin Devamı

Ben “Gezi” olayını alelade bir “anti-Tayyip” olayı olarak görmüyorum.
Orada Türkiye’nin bütün “müesses nizamına”, yani yerleşik düzenine ve alışkanlıklarına, vasatlıklarına karşı bir zihniyet devriminin işaretlerini görüyorum.
Çoğumuzu eskiten bir harekettir bu.
Buna ben de dahilim, CHP de dahil, Erdoğan ve partisi de...
Aynı zamanda, geçmişe minnet, vefa ve sadakat duygusundan bir türlü kurtulamayan kadınlar da...
Türkiye’de gerçek büyük değişimleri kadınlar getirmiştir.
Bugün, aşırı derecede kutuplaşmış, cepheleşmiş, hatta adı konmamış kansız bir zihniyet içsavaşına girmiş bir Türkiye’yi bu badireden ancak kadınlar çıkarabilir.
O nedenle, “Başörtülü kadına âşık olabilir misiniz” diye soran okuruma, “Kadınları başörtülü başörtüsüz diye ayırmıyorum” cevabını verdim.

Haberin Devamı

DİYET BEKLEYENLERE DİYET HİKÂYESİYLE CEVAP VERİLMELİ

AK Parti 11 yıldır iktidarda...
Ne AK Parti’nin, ne de CHP’nin kendisine oy veren kadınlardan her gün böyle bir diyet bekleme hakkı yok.
Bekliyorlarsa da, kadınların onlara verecek harikulade bir “Ömer Seyfettin” hikâyesi var.
Neticede bunu bekleyen erkek egemen partilere biri, “Al başörtünü”, öteki de “Ver başörtümü” diyebilir.
Önemli olan, yeni Türkiye’nin, yeni geleceğine, yeni, yepyeni bir zihniyetle bakabilmektir.
Bu 21’inci yüzyıl gökyüzünün altında artık kimsenin kimseye ödeyeceği bir diyet yok...

Yazarın Tüm Yazıları