Paylaş
Hiçbir kurum, şahıs, zümre Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üstünde değildir.
Sırf o yüzden değil mi, bu ülkede 30 yıl seçim meydanlarında siyaset yapmış, darbelere maruz kalmış, sonra bileğinin hakkı ve seçmeninin oyu ile yeniden başbakanlığa oturmuş; Türkiye Cumhuriyeti denilen bu devletin en yüksek makamına, seçilmiş Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bile, sırf Yüce Meclis çağırdığı için hasta haline, yaşına bakmadan önlerine oturup, bir kısmının imalı, istihzalı sorularına cevap vermedi mi...
Bu ülkenin eski siyasetçileri, yöneticileri sırf o Meclis’in yüceliğine olan saygılarından dolayı onca soruyu, bir kısmını içlerine sindirmeseler bile açık yüreklilikle cevaplamadı mı...
Bizler, gazeteciler, ne hikmetse tam bizim gideceğimiz gün basına açılan salonlarda, attığımız manşetlerin hesabını sırf, halkın oylarıyla seçilmiş Meclis çağırdı diye, hiç mecburiyetimiz olmadığı halde gidip şu manşeti,
bu manşeti, o yazıyı,
bu yazıyı savunmadık mı...
***
Neydi bize yapılan suçlamalar?
28 Şubat 1997’de Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan kararlar sürecinde, şu manşeti atmak bu manşeti atmak...
Buyurun, aynısı olmasa da tıpkısının aynısı, bir benzeri 2004 yılında da alınmış.
Biz oraya gidip bütün soruları cevaplayan,
o yetmiyormuş gibi bir de kapılarda bekleyen gazetecilerin sorularına muhatap olan bizlerin, şimdi şunu isteme hakkı yok mu, Yüce Meclis’in sayın komisyon üyeleri...
24 Haziran MGK’sında alınan postmodern kararlar altında ıslak imzası olanları da dinlemeyi düşünür müsünüz?
Bu kararlar ışığında kurbanlık dana hissedarlarını bile fişleyen yetkilileri çağırıp sorguya çekmeyi istemez misiniz?
İsimsiz dilekçelerle gazetecileri fişleyen,
o gazeteciler hakkında “casusluk andıçları” hazırlayan devlet kuruluşlarının yöneticilerini sigaya çekmek aklınıza hiç mi gelmez?
Ve biz sizden görevinizi tamamlamanızı istesek haddimizi mi aşmış oluruz?
***
Unutmayınız...
Yakın tarih bize şunu gösterdi ki, demokratik rejimlere darbeler sadece askerden gelmiyor...
Hatta daha tehlikeli ve acımasız olanları sivillerden ve onların elindeki polisten, istihbarattan, Maliye’den ve hatta demokrasiyi “çoğunluk istibdadı” zanneden Meclis’lerden de gelebiliyor.
***
Başbakan haklı...
Hiçbir kurum veya kişi veya zümre Yüce Meclis’in üzerinde değildir...
Pardon...
Bir Allah vardır...
Bir de hukuk...
İnancımız, inancınız için Allah’a...
Vicdanımız ve adalet duygumuz için de Hukuk’a verilecek bir hesabımız yok mu...
Hem Allah’a...
Hem millete...
Hem de tarihe...
Borçlu kalmayalım...
Aklımız ve vicdanımız varsa Emile Zola’yı beklemeyiz
24 Haziran postmodern MGK kararlarının, onu izleyen 8 yıl içindeki fişlemelerin ve 5 gazeteci için “casusluk andıcı” hazırlandığının ortaya çıkması, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türk adaletinin eline tarihi bir fırsat verdi: Olağanüstü mahkemelerin yarattığı derin haksızlıkları ve adaletsizlikleri ortadan kaldırma fırsatı...
Bu gelişmeler sayesinde, 5 yıldır süren ve hem insan hakları açısından tamiri zor ihlallere yol açan hem de kamuoyunun adalete olan güven duygusunu köklü biçimde sarsan hataları ve haksızlıkları, hiç zaman kaybetmeden telafi yoluna gidilmelidir.
Fransa geçen yüzyılda, Dreyfus adlı bir subaya atılan casusluk iftirası ile çalkalandı.
Bizim Silivri yargılamalarına çok benzeyen olağanüstü bir süreçten sonra Dreyfus hapse mahkûm edildi, rütbeleri söküldü.
Sonra Emile Zola’nın yazdığı “İtham ediyorum” makalesiyle büyük bir kamuoyu oluştu ve dava yeniden görüldü. Haksızlık giderildi.
Maalesef şu sıra Türkiye’de bir Emile Zola çıkaracak basın ve ifade özgürlüğü yok. Bunu yapsa yapsa yine TBMM yapar.
Oradan bir Emile Zola bekliyoruz.
Aytaç Yalman: Sadece veda konuşmamı hatırlıyorum
ESKİ Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Aytaç Yalman, dünkü yazıma bir açıklama gönderdi. Hakaret içeren birkaç cümle dışında cevabını aynen yayınlıyorum.
GÖREVİ TESLİM EDECEK BİR İNSANIN RUH HALİNDEYDİM
“Sayın Ertuğrul Özkök,
‘Aklınıza mı gelmedi, yoksa işinize mi gelmedi’ başlıklı yazınızı hayretler içinde okudum.
Söz konusu MGK toplantısı benim dört sene iştirak ettiğim son MGK toplantısıdır. 2 gün sonra KKK görevini teslim edecek bir insanın ruh yapısı içindeydim. Hatırladığım tek husus yaptığım kısa bir veda konuşmasıdır. Onun dışında hiçbir hususu hatırlamıyorum. Hatırlasam da ifade edemezdim. Çünkü bu açık bir suçtur. Dört sene içinde bu yönde alınmış birçok karar olabilir, ben bu kararları genel hatları ile bilirim. Basında geçtiği gibi bir kararı hatırlamam mümkün değildir. Esasen dört sene içinde yaptığım onlarca konuşmayı ancak genel hatları ile hatırlayabilirim.
Söz konusu MGK gündemi ile ilgili olarak konuşabilecek en son kişi benim. Neden bu çağrınızı diğer kişilere yapmıyorsunuz?
Yoksa birileri şahsımı hedef almanızı ve yıpratılmamı mı istediler?
İMZASI OLAN ÖTEKİ ASKERLERE NEDEN SORMUYORSUNUZ
Siz bu kararlara bu kadar duyarlı iseniz, söz konusu tarihlerde MGK’da MGK üyesi olan ve olmayan kaç askerin yer aldığını da bilmeniz gerekir.
Size yardımcı olayım söz konusu tarihte beş MGK üyesi dışında o tarihte 3 general daha vardı. Bu generallerden dördü cezaevinde diğerleri ise dışarıdadır. Neden o kişileri muhatap almıyorsunuz?
BU MGK KARARLARI BASINDA DA YER ALDI
Esasen bu MGK kararlarının basında açık bir şekilde yer aldığını bilmiyor musunuz? Yine bu konuda menşei belli olmayan günlüklere dayalı kitaplarda yer aldığını hatırlayamadınız mı?
Basında yer aldığına göre bilmeniz gereken bir husus da söz konusu kararın mahkeme dosyalarında yer almış olmasıdır.
Siz Uzakdoğu maceralarınızı ve şarap konularını yazarken neden birden bu konulara duyarlılık göstermeye başladınız?
Bazı kişilerin dalkavukluğunu yaparak şahsıma karşı yapılan bu saldırıyı anlamakta güçlük çekiyor ve sizi kınıyorum.
BU KARARLARI AVUKATLAR İSTEDİ AMA ULAŞAMADI
Söz konusu kararın, konunun muhataplarının avukatları tarafından istendiğini ve ulaşamadıklarını bilmiyor musunuz? Yoksa işinize mi gelmiyor?
Diğer bir husus da alınan bu MGK kararlarının devam edegelen bu davaların hukuken ne kadar etkileyebileceğini siz biliyor musunuz?
Silahlı Kuvvetler ile ilgili yazı yazarken size tavsiyem, kişiler üzerinden değil kurumlar üzerinden değerlendirme yapınız.
Yazılarınızda daima etik değerleri ve TSK’nın geleceğini dikkate alınız. Hepsinden daha önemlisi siz bir gazeteci olarak bu ilkelere ne kadar hizmet ettiğinizi düşünün onun hesabını vicdanınızda veriniz.”
İÇTİĞİM ŞARAP İÇİN YAZILANI BİLE AKTARDIM
Yazı böyle. Gördüğünüz gibi içtiğim şarap için söylediklerini dahi aktardım.
Cevap hakkı kullanan insanların yazılarına yeniden polemik yapmam.
İçeriği ile ilgili tek kelime etmeyeceğim ve değerlendirmeyi okurlara bırakacağım.
Söyleyeceğim tek şey şudur:
“Sayın Yalman, evet bu yazıyı talimatla yazdım.
İçimden ve vicdanımdan gelen talimatla...”
“Keşke siz de” diyeceğim, ama onu da demeyeceğim...
Paylaş