PAZARTESİ günü Radikal gazetesinde Yıldırım Türker’in yazısını okuduğumda, kendimi çok tuhaf bir duygu içinde buldum.
Türker, Sivas’ta 37 kişinin yakılmasından sonra bazı köşe yazarlarının yazdığı yazılardan bölümler aktarmış.
* * *
- Mesela Mehmet Barlas... Şunları yazmış: “Aydın olmak ve laik olmak inançlara saygısız olmak veya inanç sahiplerini küçümsemek değildir.” Geride 37 naaş yatıyor. Yakılmış insan. Ve buna aranan “hafifletici neden”.
* * *
Mesela; Cengiz Çandar’ın yazısının başlığı şöyle: “Sivas faciası: Provokasyon ve gaflet. Devletin vurdumduymazlığı ve aczi bireyin provokatörlüğü olgusunu ortadan kaldırmaz. Türk milletinin yüzde altmışından fazlasının aptal olduğu kanaatini her yerde tekrarlayan Aziz Nesin’in bu saptamasında doğru bir husus var; Eğer seksenine dayanmış Aziz Nesin bunak değilse Türk milletinin aptal bir ferdi.” Bu yazılar yazıldığında 37 insanın cesedi henüz soğumamış. ? Mesela Nazlı Ilıcak”: “Müslümanlığa söven herhalde fikir hürriyetinin kapsamı içine alınamaz.” Değerlendirmesi ise şöyleymiş: Abartılmaması gereken münferit bir katliam... 37 naaş o sırada tahta raflarda yatıyor.
* * *
Bu yazıları okuyunca, içimden geçen tek duygu şuydu: Acaba bugün olsa o yazıları yazarlar mıydı? Çok büyük bir ihtimalle yazmazlardı. Nitekim Cengiz Çandar dün Radikal’de, yani Yıldırım Türker’in yazısının çıktığı gazetede, güzel bir yazı yazdı. Çok da samimi bilgiler verdi. O yazıyı, Hasan Cemal’le birlikte Sivas’a gidip, olayı yerinde izledikten sonra yazmış. O günlerde “İslamcı çevrelerden” epey de tebrik mesajı almış. Ama bugün şunu yazıyor: “O yazı içimde hep bir sıkıntı yumrusu olarak kaldı.” “Vicdanımın sesini dinleyip o yazıyı yazmamalıydım.”
* * *
Kendime ait hiçbir şeyi saklamadım. Bu yazıyı da öyle bir duyguyla yazıyorum. Çünkü o günlerde Sivas’taki olayla ilgili, bu kadar açık olmasa bile, ruhu itibariyle Aziz Nesin’in konuşmalarını eleştiren bir yazıyı ben de yazmıştım. Yani, kendimi de içine alarak yazıyorum. Ahmet Kaya konusunda hep şunu söyledim. “Bugün olsa o haberi yine verirdim, ama manşeti öyle atmazdım.” Diyeceğim tek şey şu: Demek ki “zamanın ruhu” diye bir şey varmış. Ama şunu da merak etmiyor değilim. Söz konusu ben olunca ağza alınmayacak hakaretleri yazanlar, onlara tam sayfa ayıranlar acaba bu konuda ne düşünüyor?
* * *
Hayat bana şunu öğretti. Bir insan galiz küfürler arkasına saklanıyorsa; o küfürlerle saklamak istediği karanlık ve pis yanları vardır. Karanlık yanları olmayanlar, zamanı geldiğinde en azından üzüntüsünü dile getirebiliyor. Hayat böyle bir şey. Nehirler aktıkça, geçmişe ait bir sürü şeyi sürükleyerek önümüze koyuyor. Bazen başkalarına, bazen de kendimize ait enkazı oradan seyrediyoruz.
* * *
Pazartesi günü Yıldırım Türker’in yazısını okuyunca bazı arkadaşlarımı arayıp onlarla konuştum. Üzerinde bir yazı yazmaya hiç niyetim yoktu. Dün Cengiz Çandar’ın yazısını görünce kendimi tutamayıp yazdım. Belki yazmamak bana daha çok yakışırdı ama, insanlık hali işte. Bu kadar ağır, bu kadar galiz küfürlerin üslup diye kabul edildiği bir toplumda, bu kadar zaafa da hakkımız var diye düşündüm.