İSPANYA Adalet Bakanı, Madrid civarında Formula 1 pisti yapılacak bölgenin belediye başkanına, "Arkadaş, bu bölge ileride çok iyi prim yapacak. Bana buradan şöyle güzel bir arsa bul" diyor.
Demekle kalmıyor, araziyi bulduktan sonra hemen satın alması için bir de vekáletname veriyor.
Arsayı bulacak kişi, o bölgenin kendi partisinden seçilmiş belediye başkanı.
Yani çevredeki bütün arsaların hesabı ondan soruluyor.
Siyasi açıdan tam anlamıyla "tehlikeli ve şaibeli rabıta"...
Bu haber, "El Pais" Gazetesi’nin manşetinde yayınlansaydı ne olurdu?
Bakın ne olabileceğini size anlatayım.
Söylediğim olay, İspanya’da değil, ama Türkiye’de yaşandı.
İspanya’da ise buna benzer başka bir olay söz konusu oldu.
İspanya Adalet Bakanı Mariano Fernandez Bermejo, Ulusal Mahkeme Yargıcı Baltasar Garzon ile ava gitmiş.
Ava gittiği kişi, anamuhalefet partisi hakkındaki bir yolsuzluk iddiasını soruşturan yargıçmış.
Bu olay gazeteler tarafından yayınlandı ve ülkede büyük bir tartışma başladı.
Adalet Bakanı dün istifa etti.
Demokrasi "tehlikeli rabıtayı" affetmiyor.
* * *
Şimdi gelelim baştaki olaya.
O olay İspanya’da değil, Türkiye’de yaşandı.
Türkiye’nin Adalet Bakanı, partisinin Akfırat Belediye Başkanı’na, kendine bir arsa bulması için vekáletname vermiş.
Kim bu belediye başkanı?
Yolsuzluk iddialarıyla yargılanan biri.
Bu vekáletname haberi Hürriyet’in manşetinde yayınlandı.
Sizce Sevigen olayından daha mı hafif?
Tam aksine, çok çok daha ağır.
Neticede Sevigen’in olayında, bir anlaşma metni var, ama altında imza yok.
Yine de doğru olan yapılmıştır.
Burada ise, imzalar atılmış, vekáletname bile verilmiş. Yani "tam teşebbüs" durumu söz konusu.
Peki bu olay ortaya çıkınca ne oldu?
Bakan istifa mı etti?
Hayır, tam aksine, üç gün sonra çıkıp yerel seçimde kendi partisine oy vermeyecek insanları, açık açık "Bize oy vermezseniz, size hizmet ve para yok" diye tehdit etti.
Yapan kim? Adalet Bakanı...
* * *
Şimdi gelelim iki ülkenin farkına.
İspanya’da gazeteler bu haberi yayınladıktan sonra bakan istifa etti.
Türkiye’de ise o haberin yayınlandığı gün, o medya grubuna, Avrupa tarihinin en insafsız, en ağır vergi cezası kesildi.
Biri Avrupa Birliği’ne tam üye.
Öteki tam üyelik müzakereleri yapan ülke.
Öyle mi?
Hayır.
Biri Avrupa demokrasisi, öteki Ortadoğu’ya has "tek adam rejimi"...
Tehlikeli rabıtalar
EĞER şeytan gerçekten ayrıntılarda gizliyse, gelin şu ayrıntıya bir bakalım.
Doğan Yayın Holding’in Mali İşlerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Soner Gedik, haksız vergi cezalarına karşı açıklamalar yapıyor.
Bu açıklamalara cevap nereden geliyor?
Cezayı kesen Maliye Bakanlığı’ndan mı?
Hayır.
AKP Grup Başkanvekili’nden.
Hiç çekinmeden, parti şapkasıyla gazetecilerin önüne çıkıyor ve kesilen cezanın teknik savunmasını yapıyor.
Oysa Başbakan’ı bir gün önce uçakta gazetecilere, "Bu iş bizim meselemiz değil, Maliye’nin" diyor.
Yani, icranın başı olarak böyle konuşuyor.
Ama partisinin Grup Başkanvekili, siyasi şapkasıyla, kesilen cezanın teknik ayrıntılarını anlatıyor.
Bunun bir ceza değil, "siyasi cezalandırma" olduğunu gösteren en büyük delil, işte bu pervasızlıktır.
AKP Grup Başkanvekili, pervasızca çıkıp, açık açık "Evet arkadaş bu cezayı biz kestirdik" demektedir.
Dünyanın hangi demokratik ülkesine giderseniz gidin, bu hareketin anlamı budur.
AKP, taammüden bir demokrasi cinayeti işlemektedir.
Bu cinayeti kendisinin işlediğini saklamayacak kadar da pervasızlaşmıştır.
Bu, siyasi bir cinayetin suçüstü delilidir.
Başbakan istediği kadar, "Bu bizim işimiz değildir" desin.