Balyoz zindanında bir Top Gun

SİVAS’ta doğmuş.

Bir Anadolu çocuğu...

Haberin Devamı

1978 yılında Kuleli Askeri Lisesi’nden mezun olmuş.
1982’de Hava Harp Okulu Elektrik-Elektronik Bölümü’nü bitirmiş.

* * *

Önce F-104, sonra Türkiye’nin en genç F-16 pilotu...
Mississippi’de Keesler Hava Üssü’nde Squadron Ops. Officer olarak görev yapmış.
Türk ordusunun “Top Gun” pilotlarından biri yani.
1992’de Harp Akademisi’ni ikincilikle bitirmiş.
Türk ordusunun envanterine o günlerde giren “antiradyasyon füzelerinin ve uzun menzilli hava muharebe füzelerinin” konseptlerinin yazılmasına katkıda bulunmuş.

* * *

Geçen cumartesi günü, İstanbul’un büyük alışveriş merkezlerinden birinin restoranında oturuyoruz.
“Yani darbeyi yaptıktan sonra bu alışveriş merkezinin de komutanı siz mi olacaktınız” diyorum.
“Olabilirdi” diyor.
Kafam karışıyor, sorduğum sorunun mantıksızlığı aklıma geliyor.
Çünkü sözünü ettiği dönemde o alışveriş merkezi henüz açılmamış.
“Sadece buranın değil, olmayan, henüz inşa edilmemiş alışveriş merkezlerinin de komutanı ben olacaktım” diyor.

* * *

Haberin Devamı

Adı Yalçın Ergül.
Hikâyesi ve kaderi, Türk ordusunun yüzlerce kahraman komutanınkinin aynısı.
2011 yılında tümgeneralken, Genelkurmay Başkanlığı’na çağırılıp önüne bir disket konur.
Haysiyet katilleri, sahte belge fabrikatörleri, ona da hayali bir darbe görev tevdi etmiştir?
“Darbeden sonra alışveriş merkezlerine el koymak...”
Altında bir de el koyacağı alışveriş merkezlerinin listesi.
Aralarında o tarihte henüz inşa edilmemiş olanlar bile vardır.
Belge yıllar sonra imal edildiği için bu kadar kusur kadı kızında da olur.
Balyoz komplosunun ilk adımı o gün atılmıştır. Ve arkasından, hayatının 3 yılını çalacak olan esaret günleri başlar.
O yetmez, 16 yıl hapis cezası verirler.

* * *

Sicilindeki bu harika notlara rağmen 2013 yılında Türk ordusundan tasfiye edilir.
Bugün denizlere açılacak amiral, uçaklarına komuta edecek komutan bulamayan Türk ordusuna, geride bıraktığı 3 bin 500 saatlik uçuş tecrübesi ile veda eder.
Üç buçuk ay hapis yatanların mazlumluk destanları yazdığı karanlık ülkenin aydınlık insanlarından biri olarak, sivil hayatın anonim vatandaşları arasına karışır.

* * *

Haberin Devamı

Türkiye bugün, Ergenekon, Balyoz, şu bu adı altında kurulan kalleş tuzakların, vicdansız komploların, sivil darbelerin zulüm ettiği sivil harp malullerinin ülkesidir.
Gelecek kuşaklar o insanların hüzünlü hikâyelerini okuyacak ve bu dönemin mağrurlarının, sivil darbecilerinin sicilini verecektir.

NOT: Yalçın Ergül içeride kitaplar yazmış. Son kitabının adı: “Bir komutanın not defteri/ Komplo davalar perspektifinde Silahlı Kuvvetler değerlendirmesi ve sivil asker ilişkileri”, Ka Kitap, 2014
Uzman bir askerin gözünden çıkmış ciddi bir tahlil. Bugünlerde Türk ordusunu sonu belirsiz bir Ortadoğu’ya sürmek isteyenlerin okumasını tavsiye ederim.

Bakın Silivri’de Garipoğlu’nun komşusu kimmiş

Haberin Devamı

YALÇIN Ergül, Silivri’nin 5 numaralı binasındaki hayatını anlatıyor.
Sekiz kişilik koğuşlarda kalıyorlarmış.
Koğuşun ortak bir salonu varmış. Biri zeminde, öteki merdivenle çıkılan bir ara katta olmak üzere dörder kişilik koğuşları bulunuyormuş.

O ÇOCUK DA BİZİM BÖLÜMDE KALIYORDU

Haftada bir gün ortak alanda bir arada olma izinleri varmış.
Orada el sanatları falan gibi dersler veriliyormuş.
Bunları anlatırken bir ara susuyor.
“Geçen gün intihar eden çocuk da bizim bölümde kalıyordu.”
Tabii gazeteci olarak kulaklarım dikiliyor. Üzerine gidiyorum.
“Cem Garipoğlu mu” diyorum ve cevabını beklemeden devam ediyorum.
“Nasıl yani, sizin koğuşta mı yatıyordu?”

Haberin Devamı

İLKER PAŞA DA AYNI YERDEYDİ

“Hayır koğuşta değil, aynı binadaydı” diyor ve ilginç başka ayrıntılar veriyor:“Haftada bir gün binanın ortak bir alanında bir araya gelme hakkımız vardı. Orada sohbet ederdik. İlker Paşa da gelirdi. O çocuk da gelirdi. Arada sohbet ettiğimiz de oldu.”
Doğrusu son zamanlara kadar orayı Yassıada gibi sadece siyasi mahkûmların konulduğu bir yer sanıyordum.
“Nasıl bir çocuktu” diye soruyorum.
“Çok konuşmayan, sessiz bir çocuktu. Kalem falan ihtiyacımız olunca, çok nazik bir sesle ‘Ben getireyim komutanım’ derdi.”

GARİPOĞLU O İPİ NEREDEN TEMİN ETTİ

Çocuk kendini asmak için o ipi nasıl buldu?
“Gazetelerden okuduğum kadarı ile başına plastik torba geçirip, iple sıkmış.”
İyi ama bize hep, ayakkabı bağcıklarına bile izin verilmez deniyordu. O ipi nasıl buldu?
“Biz çamaşırları eve gönderiyorduk. Ancak bazı mahkûmlar kendileri yıkıyordu. Tabii yıkadıkları çamaşırları koğuşta kurutuyorlardı. Bunun için de kantinde ince ipler satılıyordu.”
Yine de tatmin olmuş değilim. İnsan o incecik iple kendini asabilir, boğazını sıkabilir mi?
“O ince iplerin üç-beş tanesini bir araya getirip sararsan urgan haline gelir.”

Haberin Devamı

İLKER PAŞA DA ONUNLA KARŞILAŞIP KONUŞTU MU

Acaba eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da onu görmüş, konuşmuş mudur?
“Tam hatırlamıyorum. Kendisine sormak lazım” diyor.
Hiç kaçırır mıyım, dün İlker Başbuğ’u arayıp soruyorum.
“Bizim kaldığımız yer 5 numaralı binaydı. Orada kalanlar vardı. O da orada kalıyormuş” diyor.
Peki Cem Garipoğlu’nu hatırlıyor mu?
“Tabii ayrı koğuşlarda kalanların her zaman birbirini görme imkânları yoktu. Haftada bir resim dersi vardı. Galiba o resim dersine katılıyormuş.”
Son soruyu soruyorum.
Siz hiç karşılaştınız, konuştunuz mu?
“Hatırlamıyorum. Ama oralarda, koğuşlara gidip gelirken karşılaşmış, görmüş olabilirim.”
Hayat ne tuhaf tesadüflerle dolu...

Yazarın Tüm Yazıları