Paylaş
Ama geçen hafta bir gelişme daha oldu ki, onu da muhtemelen benden okuyacaksınız...
Önce hikâyenin başından başlayalım.
Povalikhino Moskova’nın 500 km kadar doğusunda küçücük bir kasaba...
Eylül ayının başında bu kasabada yerel seçim vardı.
Kasabanın belediye başkanı Nikolay Loktev tekrar seçileceğinden emindi ama bir sorunu vardı.
Seçimde karşısına hiçbir aday çıkmamıştı.
Bu da seçimi şaibeli hale getirebilirdi.
*
“Madem aday yok ben bir aday çıkarayım da görüntüyü kurtarayım” diyerek harekete geçti.
Önce asistanına aday olmasını teklif etti.
O kabul etmedi.
Bunun üzerine kasabanın eski tüfek komünistlerinden birine gitti.
O da kabul etmedi.
İşte tam o sırada gözü, küçük belediye başkanlığı binasının salonundaki eli süpürgeli temizlikçi kadına takıldı.
Ve onu ikna ederek aday yaptı...
Böylece seçimin meşruiyeti kurtulmuştu...
*
Ama hiç beklemediği bir şey oldu.
Kasaba halkı seçimde ona değil temizlikçi kadına oy verdi ve seçildi...
Temizlikçi kadının adı Marina Udgodskaya’ydı...
Eşi günlük işlerde çalışan bir işçiydi...
Çocuğu ile birlikte çok küçük bir evde yaşıyordu...
*
Herkes kadının gelip o koltuğa oturamayacağını, eski başkanın perde arkasından belediyeyi yöneteceğini bekliyordu.
Nitekim kadın seçimden sonra bir süre evine kapanmıştı. Ancak geçtiğimiz günlerde bir gelişme oldu.
Temizlikçi kadın gidip belediye başkanlığı koltuğuna oturdu. Peki hayatında ne değişiklik oldu?
Ayda 14 bin ruble (1500 TL) maaş alıyordu.
Belediye başkanı olarak alacağı para ise 29 bin ruble olacak.
Yani 3 bin TL...
*
Benim açımdan en ilginci ise o koltuğa oturur oturmaz aldığı ilk karar oldu.
İlk kararı, kasabanın bütün yollarına aydınlatma direkleri takılmasıydı...
Çünkü kasaba halkının epeydir istediği bir şeydi...
*
Türkiye aklıma geldi...
Tasarruf denince akıllarına gelen ilk şeyin sokak lambalarını söndürmek olan eski sosyal demokratları hatırladım...
Tasarruf denince ilk aklına gelen şeyin ülkenin Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün lambalarını söndürmek olan eski cumhurbaşkanlarını da hatırladım tabii...
Bir de ışığı yanan binalarda “darbe hazırlığı” gören o çok eski siyasi sembolizmimizi düşündüm...
Ve içimde yine aynı duygunun ışıklardı yandı...
Ben aydınlıktan değil karanlıktan korkarım...
*
Küçük Rus kasabasının bu harika peri masalını okuyunca nedense aklıma Charlie Chaplin’in “Şehir Işıkları” filmi geldi... Her kenar mahalle çocuğu gibi, yıllardır içimi ısıtan bu filmin adı hiç hafızamdan çıkmadı...
“Şehir Işıkları” o yüzden kulağıma hep çok hoş, gözüme çok estetik geldi...
*
O iki kelimeyi her işittiğimde bir de Goethe’nin son sözünü hatırladım:
“Işık... Biraz daha ışık...”
SİYASETTE TEMİZLİKÇİ KADIN KANUNLARI
Seçim gerçek bir seçimse eğer, sonuçtan asla emin olma...
Eğer çok güçlüysen, ‘Odunu koysam seçtiririm’ diye düşünüyorsan eğer...
Şunu asla unutma: Temizlikçi kadını aday koyarsan seçtiremeyebilirsin...
Veya seçtirebilirsin...
Kendini değil, onu...
HAMLET’İN KÜNYESİNDE DİKKATİMİ ÇEKEN SATIR
KIRMIZI Kedi Yayınları çok iyi seçilmiş bir “klasikler” dizisi yayınlıyor.
Son olarak Shakespeare’in “Hamlet”ini yayınladılar...
Ben de 30 yıl sonra bu şaheseri yeniden okudum...
Kitabın künye sayfasında bir şey dikkatimi çekti.
Kitabı, çok beğenerek okuduğum bir şair ve çevirmen olan Tarık Günersel çevirmiş...
Yayınevi künye sayfasına onun adını da “copyright” işareti ile koymuş.
Ben bunu ilk defa fark ettim.
Türkiye’nin en büyük telif ajanslarından olan Kalem Ajansı’nın kurucusu Nermin Mollaoğlu’na sordum.
Meğer Yapı Kredi gibi bazı yayınevleri 1990’lardan beri uyguluyormuş bunu...
Ayrıca yine bazı yayınevleri çevirmenin adını kitapların kapağına da koyuyormuş.
Çok hoşuma gitti bu saygı....
Hepsini kutluyorum...
ŞU 5 SATIRDAKİ ZAMANIN RUHU HER BİRİMİZE KILAVUZ OLUR MU
SHAKESPEARE’in, “zamanın ruhunu” zamansızlıkla anlatma gücü müthiş...
Otuz yıl sonra yeniden okurken, ifadenin, belagatin gücünü bir kere daha hissettim...
Mesela yaşadığı İngiltere ile ilgili şu sözleri
“Kim sineye çeker kırbacını zamanın...
Kim katlanır zorbanın zulmüne, kibirlinin
küstahlığına, aşkın hor görülmesine, yargıdaki acze,
Yetkinin kötüye kullanılmasına,
Vefanın satılık olmasına”
Şeyh Edebali geldi aklıma...
Şöyle bir baktım da...
Sanki her birimizde bunlardan en az bir-ikisi var gibi...
O nedenle, daha iyi bir dünya için hepimize iyi bir özeleştiri kılavuzu olabilir...
‘CROWN’IN DÖRDÜNCÜ SEZONUNU BEKLERKEN HATIRLADIĞIM ÖZEL GÜN
DÜN, yani 26 Ekim günü benim gibi Beatles hayranları için özel bir gündü...
Bundan 55 yıl önce, 26 Ekim 1965 günü Beatles üyeleri İngiltere Kraliçesi’nin elinden, Büyük Britanya’nın en büyük devlet ödülü olan “Hizmet Madalyası”nı almıştı...
*
Onlar Londra’da Buckhingham Sarayı’nda bu ödülü alırken, ben İzmir’de 18 yaşında bir delikanlı olarak kafam karışıktı.
Sartre ve Camus okuyordum... Ondan iki yıl önce, 1963’te Kraliçe onlardan, televizyonda yayınlanan bir yardım balosunda çalmalarını istemişti.
O geceye damgasını vuran olay, konser sırasında John Lennon’ın seyircilere söylediği şu sözler olmuştu:
“Siz arkada ucuz sıralarda oturanlar alkışla bize eşlik edin. Siz öndeki zenginlerse mücevherlerinizi şakırdatarak katılabilirsiniz...”
Çok sevmiştim bu tepkiyi...
Ama nedense Kraliçe’nin onlara MBE ödülü vermesini de sevmiştim.
Kraliçe’yle de fotoğrafları var ama ben nedense onların hep Prenses Margaret’le olan bu fotoğrafını çok sevdim. Çünkü Margaret’i daha pop ve kendime daha yakın buluyordum.
*
“Crown” dizisinin dördüncü sezonu 15 Kasım’da gösterime giriyor. Onu beklerken bu özel günü hatırladım.
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Foto Editörü: Umut Veis
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Paylaş