Paylaş
Bir kere kapağına koyduğu kedili resmini çok ama çok sevdim.
Arınç hep vicdanına güvendiğim bir siyasetçi oldu.
Herhalde o vicdanın içinde bu kedi severliğin de etkisi vardır diye düşündüm.
*
Kitapta bir bölüm var ki çok dikkatimi çekti.
Bülent Arınç askerliğini 12 Mart askeri muhtırası, yani ara rejim döneminde yapmış.
Hafta sonları Tuzla’dan çıkıp Necip Fazıl Kısakürek’in Erenköy’deki köşküne giderlermiş.
*
Necip Fazıl bir gün İsmail Kahraman’a “Neden sivil kıyafetle geliyorsunuz” demiş...
Onlar da daha sonraki haftalarda askeri üniforma ile gitmeye başlamışlar.
*
Necip Fazıl neden böyle bir şey istemiş olabilir ki...
Bülent Arınç, “Üniformayla gelin, sizi general gibi görmek istiyorum demek istedi” diyor...
*
Ama ben bu isteğin başka psikolojik yorumları da olabileceğini düşünüyorum.
.................................
(*) Ömer Şahin: “Arınç: Küçük Erbakan”, Nesne Yayınları, 2019
KIŞLADA SİLAHLI EĞİTİM ALAN O KÜÇÜK GRUP NELER KONUŞTU
BÜLENT Arınç ve eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman askerliklerini 12 Mart 1971 askeri müdahale döneminde Tuzla’da yapmış.
“Yedek subay öğrenci olmamıza rağmen sıkı bir silahlı eğitim döneminden geçtik” diyor.
“Ağabeylerimizle, dostlarımızla birlikteydik kışlada” diyor.
Demek ki daha sonra Refah Partisi’nin çatısını oluşturacak bir grupmuşlar orada.
Eminim o günlerde verilen 12 Mart Muhtırası hakkında da bol bol konuşmuşlardır.
Ama kitapta 12 Mart dönemi hakkında ne düşündüklerini yazmamış.
*
Biz solcular için 12 Mart askerlerin en baskıcı olduğu dönemlerden biriydi ve bugün yaşayanlarımız o günleri hâlâ unutmadı. Deniz Gezmiş’ler, Mahir’ler o dönemde öldürüldü.
*
Ama bakıyorum muhafazakâr çevreler ne TBMM’deki Darbeler Komisyonu’nda ne de hatıralarında o dönemle ilgili eleştirel bir şeyler söylemiyorlar.
*
Acaba o dönem sadece solcuları ezdiği için mi...
ASKERİ DÖNEMDE İLK CELSEDE BERAAT EDEN HUTBECİ ASTSUBAY
BÜLENT Arınç’ın kitabında, 12 Mart Muhtırası dönemiyle ilgili tek somut olay 163’üncü sayfada.
Kışlada Arif isimli bir astsubay arkadaşları varmış. Tuzla Piyade Okulu’nun camisinde namaz kıldırıp, hutbe ve vaaz veriyormuş.
Namaza ve vaazlara albaylar da geliyormuş ve bu da kışladaki bu muhafazakâr çevreyi çok sevindiriyormuş.
Bir gün bu astsubay hakkında siyasi konuşmalar yaptığı iddiasıyla dava açılmış.
*
Şimdi dikkatle okuyun.
Arif astsubay Bülent Arınç ve İsmail Kahraman’a gelip “Şahidim olur musunuz” demiş.
Onlar da gidip olmuşlar...
Peki sonuç ne olmuş?
*
Şimdi daha da dikkatle okuyun.
Dönem 12 Mart askeri dönemi...
Arif astsubay ilk celsede beraat etmiş.
*
Yani ne gözaltına alınmış, ne iki yıl tutuklu kalmış... Ne de ağırlaştırılmış müebbet yemiş...
YOL ÜZERİNDEKİ BİRAHANE VE MEYHANEYE DE Mİ UĞRAYACAĞIZ
ARINÇ, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kuruluş günlerinde yaşanmış çok ilginç bir tartışmayı anlatıyor. O günlerde partinin kurucusu Recep Tayyip Erdoğan’ın kapı kapı gezerek esnafa seslenmesi çok etkili oluyormuş.
Arınç ve arkadaşları da bunu yapmayı tartışmışlar. İçlerinden biri “İyi de o yol üzerinde meyhane, birahane, kadın kuaförleri de var. Onlara da mı gireceğiz?” diye sormuş.
Sonuç?
“Onlar da vatandaş ve seçmen” deyip gitmeye karar vermişler. Kitabın her bölümünü ilgiyle okudum. Büyük bir samimiyetle yazılmış. Gazeteci olarak izlediğim birçok olayın perde arkasını onun gözünden öğrendim.
Hepinize tavsiye ederim...
BİLİM ADAMI DEĞİL ‘BİLİM İNSANI’
BÜLENT Arınç kitabını dört kişiye ithaf etmiş. Necmettin Erbakan, Recai Kutan, Manisa’dan arkadaşı Mehmet Büker ve eşi Münevver Arınç. Necmettin Erbakan’ı “Mükemmel bir mümin, gerçek bir bilim insanı” olarak anlatıyor. Bilim adamı gibi cinsiyetçi bir unvan yerine “bilim insanı” gibi nötr bir kavramı kullanması hoşuma gitti.
Bu arada daha da hoşuma gideni, eşi Münevver Arınç’ı anlatmak için kullandığı sıfatlar oldu.
“Destekçim, yoldaşım, duacım, çocuklarımın annesi, Allah’ın bana en büyük lütfu...”
Ne güzel sözler bunlar...
MATERAZZİ’YE KAFA ATAN ADAM MI BU
O ki... Efsane Zidane...
- Hani İtalya maçında, “Formanı değil, kız kardeşini tercih ederim” diyen edepsiz Marco Materazzi’ye kafa atan adam...
- Bugün yerlerde sürünen Real Madrid’i dün zirvelere çıkarmış...
Sonra da zaferin doruğunda, “Ben artık yokum” diyerek zirvede bırakmayı bilmiş teknik adam...
Kim bilir kaç maçta saha kenarlarında basit kıyafetle izlediğimiz cool arkadaş... Allah aşkına şu resme bakın ve söyleyin...
Olmuş mu şimdi bu...
Ben ki... Modernitenin en uç sınırlarında dolaşan... Rahmetli annemin “Zemheri zürafası” dediği ben bile olmamış diyorsam...
Arkadaş bil ki olmamıştır...
Neden mi, onu da altı maddede söyleyeyim.
NEDEN Mİ OLMAMIŞ İŞTE ALTI NEDENİ
- BİR: Arkadaş kısa ceketin resmen cıcığını çıkarmışsın...
- İKİ: Eh haliyle ve yaşla popo biraz büyüdüğü için, slim fiti de resmen naylon tayta çevirmişsin...
- ÜÇ: Taytın içindeki kendini de, Mel Brooks’un, “Taytlı adamlar” diye dalga geçtiği bir Robin Hood mukalliti haline döndürmüşsün.
- DÖRT: Birazdan biraz hallice büyüyen popo, güçlü volelerin, dömivolelerin üst taraflarda hatıra bıraktığı adale ile birleşince, dizin altı oransız ince kalmış...
- BEŞ: Diz üstü ve altı kendi başına buyruk, çekip gidince, altın oran dediğimiz şey de lanet okuyup kaçmış...
- ALTI: Bütün bunlara, bir de biraz yukarıdan çalışan hain fotoğrafçının kurduğu komplo eklenince, bacaklar olduğundan da kısa, üstteki gövde de olduğundan uzun kalmış mı sana...
Üstelik bu pantolona 400 Euro vermiş. Olmamış... Yani hiç olmamış be arkadaş...
Paylaş