Arananlar, aratanlar, alınıp götürülenler

GÖZALTINA alınan eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ün eşini ziyaretine giden bir dostundan dinliyorum.

Eşinin iç çamaşırlarını bile didik didik aramışlar.

Arayan kim?

İçişleri Bakanlığı’na bağlı polisler.

Ya İçişleri Bakanı kim?

Beşir Atalay.

Kırıkkale Üniversitesi’ndeyken, Kemal Gürüz’ün başında bulunduğu YÖK’ün gadrine uğrayıp uzaklaştırılan eski öğretim üyesi.

Şimdi ona bağlı polisler, Gürüz’ü evinden alıp götürüyor.

Sizce hoş bir fotoğraf mı?

Ya, arabaya bindirirken yine o malum başı bastırmalar?

Götürdüğü insanın başını hoyratça bastıran o el; sanki el değil; insana ayak gibi görünüyor.

Beşir Atalay bunu biliyor mu? Sanmıyorum. Ama gıyabındaki fotoğraf bu.

* * *

Sabih Kanadoğlu.

Yargıtay Başsavcılığı yapmış, şu an Yargıtay Onursal Başsavcısı unvanını taşıyan insan.

Daha polis evine gitmeden, TRT yayına başlıyor.

Belli ki birileri karar vermiş.

Çin işkencesi yapacak.

Ne aradıkları, hangi delili, hangi suç aletini aradıkları belli değil.

Saatlerce arıyor, arıyor, didik didik ediyor, Fazıl Say’ın CD’lerini alıyor!

Fazıl Say kim?

"Bu hükümet yüzünden ülkeyi terk edeceğim" diyen sanatçı.

Neden Kanadoğlu, neden Fazıl Say?

Hem belli, hem belli değil.

Kemal Gürüz, Tuncer Kılınç gözaltına alınıyor, Kanadoğlu alınmıyor.

Neden?

O da belli değil.

Sizin aklınıza gelmese bile, şeytan dürtüyor.

Amaç yargıya şu mesajı mı vermek?

"Ayağınızı denk alın, bakın sizin başınıza da gelir."

Bırakın gerçeği, bunun şüphesi bile bir rejimin adını demokrasi hanesinden sildirmeye yeter.

Suç varsa, delil varsa elbette bu ülkede kimse dokunulmaz değildir.

Yine de dokunduğunuz insana ve onu tanıyan kamuoyuna, bu hoyrat muamelenin hiç olmazsa nedenini anlatmak gerekmez mi?

"İddianame çıkınca görürsünüz" derseniz, artık biliyoruz ki, o iddianameler bir türlü gelmek bilmiyor.

* * *

Hepimizin içinde şu his;

Sanki kervan yolda düzülür.

Biz davayı açalım, delilleri sonra buluruz, bulamazsak da, mevcut suçlardan birini adama uydururuz.

Devlet bilgi vermiyor, yargı vermiyor.

Meydan, sadece intikamcı, demokratlığı kendinden menkul, güya liberal bir zevatın kesin inancına, önyargısına ve kustuğu kine kalmış.

Neymiş?

Darbe yapacaklarmış...

Darbe sadece silahla, evlere üç beş el bombası saklayarak mı yapılıyor?

İnsanları korkutarak, sindirerek, gözlerinin önünde eşlerinin iç çamaşırlarını arayarak, televizyonda, telefonda, evinde, sokakta konuşamaz hale getirerek estirilen terörün adı da darbedir.

* * *

Kimsenin itirazı olamaz.

Suç varsa, suçlu varsa elbette yakasına yapışılacaktır.

Ama suç objektif, somut bir şeydir. Şahsi intikam duyguları, kişisel öfkeler suç haline getirilirse, hukuk siyasi fantezilerin balyozuna dönüştürülürse, bir gün, bunu yapanların da ihtiyaç duyabileceği o hukuku yok edersiniz.

Ne demektir bu hoyratlık; kamuoyuna ikna edici hiçbir açıklama yapmadan insanları evinden alıp götürmek, eşlerinin iç çamaşırlarını, özel hayatlarını didiklemek?

Tarihimizin o büyük utancı, "don davasını" unutacak kadar mı gözünüz döndü?

O gün don davasını açan hákimin adını bugün hatırlayan yok.

Ama o gün iç çamaşırları karıştırılan insanlar, bugün İstanbul’un en mutena yerinde, herkesin görebildiği bir şeref anıtının altında yatıyorlar.

Yani bir dönem için hukukun içine edebilirsiniz.

Ama adaletin ve adalet duygusunun asla...

Şimdi bu ülkede devletin hukuku tarumar edilirken, halkın adalet duygusu kabarıyor.

Konuşmadan konuşmak

SON 24 saat, demokrasi kültürümüzde önemli değişiklikler olduğunu gösteriyor.

Herkes askerin ne kadar öfkeli olduğunun farkında.

Ama gece yarısı bildirisi yok.

İyi ki yok...

Duygular, apoletsiz, paletsiz bir diplomasiyle iletiliyor.

Yargıtay mensuplarının hangi haletiruhiye içinde olduğu biliniyor.

Saatlerce toplanıyorlar.

Onlardan da açıklama yok.

İyi ki yok.

Çünkü yarın bir gün bu davalar önlerine gelecek.

Bir şey söyleseler yanlış olur.

Onlar da doğruyu yapıyor.

Bunları nasıl yorumlayacağız?

Askerin ve yargının bileği büküldü şeklinde mi? Yoksa, demokratik rejim bunu gerektirir şeklinde mi?

Elbette ikincisi.

Ama bu kurumlar demokrasiye riayet ediyorsa, öteki kurumlardan da aynı dikkati göstermesini beklemeliyiz.

Yani siyasetçinin, Emniyet’in ve yargının...

Herkes hukuka uygun davranırsa, herkes kazanır.

Bir tek diktatörlük heveslileri kaybeder...
Yazarın Tüm Yazıları