Paylaş
2002 seçimlerine giderken AK Parti Genel Merkezi’ni ziyaret etmiştim.
Orada gördüğüm manzara, konuştuğum Tayyip Erdoğan’a inandım.
“Milli Görüş gömleğini çıkardım” dediği zaman samimi buldum.
Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerini başlatırken söylediği sözlere güvendim.
Çünkü önyargılı değildim...
* * *
- Artık inanmıyorum...
Çünkü arkamda, sonu hüsranla biten 3 balkon konuşması var.
- Artık inanmıyorum...
Çünkü arkamda, “Beraber yürünen yollarda” insanlara yapılan haksızlıklar, eziyetler, adaletsizlikler, vicdansızlıklar var.
- Artık inanmıyorum...
Çünkü arkamda “beraber ıslanılan yağmurların” suç ortaklığına dönüşmüş izleri var.
- Artık inanmıyorum...
Çünkü arkamda, bu ülkenin en büyük vergi mükelleflerine yapılan haksızlıklar, eziyetler, vicdansızlıklar var.
- Artık inanmıyorum....
Çünkü arkamda, susturulmuş bir gazeteci ordusu, aydın kolordusu, korkutulmuş, sindirilmiş, bölünmüş, kutuplaştırılmış, paramparça, lime lime edilmiş, millet olmaktan çıkarılmış bir ülke enkazı var.
* * *
Başbakan şimdi canhıraş bir gayretle, güya bir demokrasi mücadelesi daha verdiğini anlatıyor.
Arkamda bu mazi, önümde, her gün yaptığı o ürkütücü konuşmalar, o bir türlü dinmeyen öfke, geçmeyen nefret varken...
Nasıl inanayım, neyine inanayım...
* * *
Güç onu bozdu.
Biz, başta ona inanan insanlar ihanet etmedik.
O bize ihanet etti...
Balkon konuşmalarında verdiği sözlerin bir tekini bile tutmayarak bizi aldatan oydu.
Artık inandığım tek şey var:
12 yıldır her gün, her Salı kulak zarımızı patlatırcasına “Benim Polisim”, “Benim Yargım”, “Benim “MİT’im” diye haykıran Erdoğan, onları hâlâ kendinin gibi görmüyorsa...
Ve kendinin olmadığına inandığı bu polis ve yargıyla bile, bu ülkeye bu kadar ağır fatura çıkarmış, sinir sistemlerimize bu kadar ağır tahribat yaratmışsa...
O kurumlar iyice kendinin olduğu zaman acaba bize neler yapacaktır...
Var mı bir güvenceniz...
Hadi vazgeçtim, en küçük umudunuz...
Benim maalesef yok...
* * *
Buna karşılık çok iyi bildiğim tek şey şu:
Hepimizin huzurunu çok bozdu, artık onun da huzuru yok...
Ve artık Chavez gibi yüzde 60 oy alsa bile, bu ülkeyi eskisi gibi yönetemez...
Çünkü korku duvarı aşıldı...
Çünkü, onun ölmeye hazır kefenli mücahidi varsa...
Bizim de bu hayatı
güzel ve haysiyetli yaşamaya azmimiz var...
Ayıp olmuyor mu, üzerinde iddianame bile yazmıyor
BAŞBAKAN’ın elinde tuttuğu dosyaya bakıyorum.
Üzerinde “İddialar” yazıyor. Yani “iddianame” bile değil...
Yani yazan savcı değil.
Peki kim hazırlamış?
Mali polis mi?
Hayır bazı “CHP’lilerin şikâyetleri” üzerine, İçişleri Bakanlığı müfettişleri harekete geçmiş.
Geçmiş de ne olmuş?
* * *
Mustafa Sarıgül’ün belgeleriyle ve açık bir dille aktardığına göre:
- 2005 YILI: AK Parti’nin elindeki İçişleri Bakanlığı, 27 binadan 5’inde herhangi bir suç unsuru bulunmadığını, 22 bina hakkında ise yasaya aykırılık bulunduğunu belirten bir rapor yazmış.
- 2005 YILI: Olay Danıştay’a gitmiş, o da, bir konu hariç, 21 bina hakkında yasaya aykırı hiçbir fiil olmadığına karar vermiş.
- 2010 YILI: Soruşturma izni verilen tek bina ise mahkemeye gitmiş, o dava da 2010 yılında beraatla sonuçlanmış.
* * *
Şimdi durup soralım:
Arkadaş...
Adam gitmiş, ülkenin ne kadar müfettişlik makamı, üst mahkemesi, alt mahkemesi varsa aklanmış.
Şimdi hangi hukuk, hangi vicdan, hangi siyasi ahlak adına, o kâğıdı bu halkın gözünün içine soka soka gösteriyorsun?
Adam Mahkeme-i Kübra’ya mı gidip temiz kâğıdı getirsin...
Hadi seçim ortamıdır, burada atılan mermi sayılmaz, iftiranın ise çetelesi tutulmaz...
Peki hiç kendine dönüp sormadın mı: Bir Başbakanı böyle bir haletiruhiyeye sokan şey nedir diye...
Şunu da hiç sormadın mı:
Sen aklanmış, bitmiş gitmiş bir dosyadan böyle medet ummaya kalkarsan...
El âlemin oğlu da senin hakkında tutulmuş çeteleleri, bir kısmı açılmış da beraat ettiğin, bir kısmı henüz beraat etmediğin de, dokunulmazlık zırhının arkasında muhafaza altına alınmış o dava istiflerini önüne yığmaya kalkarsa...
Ne diyeceksin.
Onunki ahlaksızlık, benimki Allah için mi diyeceksin...
Dindar ve kindar neslini inandırırsın da, bu ülkenin kindar olmayan insanını ikna edemezsin.
Bunu en iyi bilen insanın Tayyip Erdoğan’ın olması gerekirken, çamur at izi kalsına tevessül edecek hale gelmesini neyle açıklayacağız?
Ben akılla, mantıkla, izanla açıklayamıyorum...
* * *
İyi bir tahminci değilim... Seçim sonucu şu olur, bu olur bilmem.
Ama insan psikolojisinden anlarım.
Buna tevessül eden insan, korkuyor demektir...
Hem de öyle böyle değil, bir şeylerden çok ciddi korkuyor demektir.
Nefretten uzaklaşmak için mutlaka dinleyin
PAZARI pazartesiye bağlayan gece, hiç uyumadım ve Grammy Ödül törenini izledim.
Bugüne kadar en keyif aldığım Grammy törenlerinden biriydi. Şunları kaçırmamanızı dilerim:
- DAFT PUNK
Get Lucky... Geçen mayıs ayından beri en çok dinlediğim şarkı diyebilirim.
Harika bir ritim... Neşe dolu. Yeni yıla bu müzikle girdim.
YouTube’da 156 milyon kere görüntülenmiş.
- LORDE Royals... Yeni Zelandalı kız harika.
Biraz Adele tarzı.
Ama hal ve tavır daha uçuk...
- BRUNO MARS
When I was your man...
Olağanüstü bir balad. YouTube’da 183 milyon kere görüntülenmiş.
Bazıları onun için yeni James Brown diyor.
Hayır kesinlikle yeni Michael Jackson.
Onun “One Day in Your Life”ı kadar güzel bir şarkı.
Gece, dağınık yatakta... hemen sonra.. veya hemen önce...
Beş yıldız...
- JUSTIN TIMBERLAKE Mirror..
Bu çocuğu dinlemeye doyamıyordum. Filmlerdeki sakin oyununu seyretmeye de doyamıyorum.
Şimdi yeniden dinlemeye doyamıyorum.
Nefret dolu, öfkeli adamların ülkesinde yaşayanlar için müsekkin..
Yeni, modern, huzur verici...
Yaşasın Grammy... Gecede başka harika şeyler de vardı.
Paul McCartney’le Ringo Starr birlikte söyledi.
Ve 1970’lerin muhteşem Carole King’ini yeniden piyanonun başında görmek harikaydı...
Töreni videodan bulun ve mutlaka izleyin... Büyük geceydi...
Paylaş