Bütün bu hengame içinde konuşmayan tek taraf var.
Ofer Ailesi.
Kamuoyu onları sadece baba
Sami Ofer’in, o tuhaf gözlüklü fotoğrafından tanıyor.
Daha doğrusu tanımıyor.
Ofer Ailesi, önceki gün bu sessizliğini bozarak, konuşmaya karar veriyor.
TOWER’DAKİ LÜKS DAİREDE BİR AKŞAM YEMEĞİ
Önceki gün
Ofer Ailesi’nin Türkiye’deki temsilcisi olan Global şirketinin sahiplerinden
Mehmet Kutman’dan bir telefon aldım.
Akşam evinde
Eyal Ofer’in katılacağı bir yemek vereceğini söyledi.
Benim dışımda beş gazeteci daha olacaktı.
Katılacağımı söyledim.
Kutman İstanbul’un yeni kule rezidanslarından birinde oturuyor.
Rezidansın kapısından girerken bir kameramanla karşılaşıyorum.
Doğu Perinçek’e yakın
‘Ulusal TV’nin kameramanıymış.
Kapıdaki kameraman,
Ofer olayının Türk kamuoyunda yarattığı tartışmanın boyutunu da gösteriyor.
BİZ RUSYA’DAN OSMANLI’YA GÖÇ ETMİŞ BİR AİLEYİZ
Kutman’ın evi, New York zihniyetiyle hazırlanmış, bana göre çok zevkli bir mekán.
Duvarlarında klasik Osmanlı eserleri de, ultra modern New York tabloları da var.
Boğaz’a bakan büyük salonun ortasına ilginç, tahta benzeyen bir koltuk konmuş.
Sırt kısmında Arap harfleriyle bir şeyler yazılı.
Eyal Ofer sırtını Boğaz’a, yüzünü bize dönmüş olarak oturuyor.
Elinde gümüş bir tespih var.
Daha sohbete başlarken, ailesi hakkında Türkiye’de çıkmış yazılardan duyduğu üzüntüyü dile getiriyor.
‘Biz, bütün hayatımız boyunca medyaya çok kapalı yaşamış bir aileyiz. Hiçbir zaman ortada görünmeyiz. O nedenle adımızın bu kadar çok ortalıkta dolaşması bizi çok üzdü’ diyor.
Ama asıl hayret ettikleri şey, böyle bir şeyin Türkiye’de başlarına gelmiş olması.
Çünkü hayatlarında Türkiye’nin ve Türklerin çok özel ve büyük bir yeri var.
‘Annemin babası 1916 yılında Rusya’nın Odesa şehrinden, babamın babası ise 1920 yılında Romanya’dan bugünkü İsrail’e göçmüş. Bugünkü İsrail o zamanlar Osmanlı Devleti’nin parçası. Yani ailem Osmanlı vatandaşlığında yaşamış’ diyor.
Galata Limanı’nın ise hayatlarında önemli bir yeri var.
Rusya’dan beş parasız göç ederken ilk geldikleri yer Galata Limanı olmuş.
BEN BİR TÜRK KAPTANIN YANINDA İŞE BAŞLADIM
Aile göç ettikten sonra ilk iş olarak gemi taşımacılığına başlamış. Yanlarına aldıkları ilk kaptan ise İstanbullu bir Türk.
Yemekte o da yanımızda.
‘Ben ilk işime onun yanında başladım’ diyor.
Bir ara şirketlerinde 2400 Türk çalışıyormuş.
Şimdi bu sayı 1400 civarındaymış.
Bu girişle birlikte epey mücadeleli geçen bir sohbet başlıyor.
Tabii ilk soru TÜPRAŞ’tan aldıkları yüzde 14 hisse oluyor. Bu hisseden ne kadar para kazandıklarını soruyoruz.
‘Elimizdeki TÜPRAŞ hissesi kesinlikle yüzde 14 değil. Yanılmıyorsam yüzde 4.8 civarında bir şey’ diyor.
Ben,
‘Öyleyse bugüne kadar bunu niye açıklamadınız? Kötü yönetim mi?’ diye soruyorum.
Mehmet Kutman ‘Kesinlikle öyle’ diyor.
Eyal Ofer ise şu cevabı veriyor:
‘Evet açıklamamak yanlış oldu. Ama elimizdeki hisse yüzde 5’in altında olduğu için kanunen açıklama zorunluluğumuz yoktu.’
Bu kez,
‘Bana kesinlikle başka şirketler veya isimler altında TÜPRAŞ’ta hissemiz yok diyebilir misiniz?’ sorusunu yöneltiyorum.
‘Hayır kesinlikle yok’ diyor.
YAHUDİ ALEYHTARLIĞINA VARAN YAYINLAR YAPILDI
Ofer sık sık ailesi hakkındaki yayınlardan duyduğu sıkıntıya geliyor.
‘Özellikle babam çok rahatsız’ diyor.
Ben de,
‘Öyleyse niye kamuoyunun önüne çıkmıyor. Türk kamuoyu onu sadece o tuhaf gözlüklü fotoğrafından tanıyor. O da bize çocukluğumuzdaki karaborsacı karikatürlerini hatırlatıyor’ diyorum.
‘Yaşı çok ileri. Gözlerinden sorunu var’ diyor.
Türkiye’deki bütün yazılar tercüme edilip önüne konuyormuş.
‘İçlerinde bazıları Yahudi aleyhtarlığına kadar gidiyordu. Babamı Galata Kulesi’ne tırmanan King Kong gibi bile çizdiler’ diyor.
Bir arkadaşımız,
‘Ama Rahmi Koç o karikatürü çok beğenmiş’ diyor.
Ben de,
‘O karikatür Hürriyet’te yayınlandı. Eleştirilerden rahatsız olabilirsiniz. Ama ben birkaç fanatik dışında Yahudi aleyhtarlığı denilebilecek bir anlayışın bulunduğunu sanmıyorum. Burası şeffaf bir ülke. Basın da soru soruyor’ diyorum.
‘Siz öyle diyorsunuz ama, Londra’da eşimin bir Türk arkadaşı, sizin aileniz hakkında neler yazılıyor biliyor musunuz diye sormuş. Yazılanlara o bile inanmış’ diyor.
ERDOĞAN’LA İLK GÖRÜŞMEMDE BAŞBAKAN BİLE DEĞİLDİ
Sıra Başbakan
Tayyip Erdoğan’la yapılan o
‘gizli’ toplantılara geliyor.
Bu konuda ilk defa konuşuyor:
‘Ben Başbakan Erdoğan’la ilk defa Davos’ta görüştüm. Ama o sırada henüz başbakan değildi. Orada Galataport konusu hiç açılmadı. İkinci görüşmemiz yine Davos’ta oldu. Özel bir görüşme değildi.’ Ya Ankara’daki gece yarısı buluşması?
‘Orada Maliye Bakanı, dönemin Turizm Bakanı Erkan Mumcu ve bir bakan daha vardı. Bizim yanımızda da Hamdi Akın ve hazırladığımız projenin üç mimarı vardı. Tamamen mimari projeyle ilgili bir toplantıydı. Biz Beyoğlu mimarisine benzeyen bir proje hazırlamıştık. Devlet ise Tabanlıoğlu’nun modern çizgiler taşıyan projesini benimsemişti.’
Peki baba
Sami Ofer Başbakan’la hiç görüştü mü?
‘Babam Erdoğan’la bir kere karşılaştı. Doğuş Grubu’nun D Marinası’nın açılış törenine Garanti Bankası tarafından davet edilmişti. Orada Erdoğan’la tanıştı. Ama özel bir görüşmesi olmadı. Galataport ihalesine giren öteki konsorsiyumlar da hükümetle görüşmeler yaptı.’
TÜPRAŞ İHALESİNİN VİDEO KAYDINI İSRAİL’E GÖNDERDİM
Türkiye’ye bu ilgi neden?
Bize şu analizi yapıyor:
‘Bakın Fransa’daki olaylar kötü gelişiyor. Ben bu olayların Türkiye için de olumsuz sonuçlar doğuracağına inanıyorum. Bugün Avrupa atıl. Dünyada yatırım yapılacak iki ülke var. ABD ve İngiltere. Şimdi bunların dışındaki imkánlara baktığımız zaman ilk sırada Türkiye’yi görüyoruz. Türkiye son yıllarda muhteşem bir hava yakaladı. Ama böyle ağır ve haksız eleştirilerle bizi yıldırmayın. Türkiye bu fırsatı kaçırmamalı.’
Bu arada önemli bir noktaya değiniyor.
Özelleştirme İdaresi’nin ihaleleri mükemmel bir şekilde yürüttüğünü söylüyor. TÜPRAŞ ihalesinin bütün video kayıtlarını almış.
‘İsrail’e gönderdim. Bakın bir ihale ancak bu kadar mükemmel yönetilebilir, dedim. Orada da örnek olsun istedim.’
Galataport’la ilgili eleştirilere dönüyoruz. Kendini şöyle savunuyor:
‘Biz liman için mükemmel bir konsorsiyum kurduk. Dünyanın iki numaralı yolcu taşıma şirketi Carribean Cruise var. ABD’nin en iyi mağaza işletmecisi var. Çok iyi bir finansman şirketi var. Biz bu konsorsiyumda yüzde 20’lik bir paya sahibiz. Ama hep biz topa tutuluyoruz.’
Bu arada
Mehmet Kutman, Galataport projesinin fizibilitesini hazırlayan şirketin de ihaleye girdiğini, onların verdiği teklifte yılda 200 bin Euro ödeme öngörüldüğünü hatırlatıyor.
PARK OTEL PROJESİNİN ARKASINDA BUFFET DEĞİL OFER VARMIŞ
Yemekten sonra ayrılırken
Eyal Ofer koltuğun üzerinde duran bir dosyayı alıp bana uzatıyor.
‘Bakın biz İstanbul’da neler yapmaya hazırlanıyoruz’ diyor.
Dosya, Gümüşsuyu’ndaki Park Otel projesi.
Amerika’nın en ünlü mimarlık bürolarından biri hazırlamış.
Hakikaten etkileyici bir proje olmuş.
Boğaz ve tarihi yarımadaya bakan amfiteatr şeklinde bir proje hazırlamışlar.
‘Bu binayı Warren Buffet almamış mıydı’ diyorum.
‘Hayır biz aldık’ diyor.
Büyük yatırım yapmayı planladıkları yerlerden biri de Kuşadası. Belediye başkanını çok atak ve yapıcı buluyor.
GALATAPORT İHALESİ İPTAL EDİLİRSE BİR DAHA GİRMEYİZ
Son soru.
Galataport ihalesinin onlara verileceğini düşünüyor mu?
‘Şu an için bir sorun görünmüyor’ diyor.
Ya verilmeyip, iptal edilirse?
‘O zaman bir daha ihaleye girmeyiz. Bugüne kadar 3 milyon dolar para harcadık. Artık çekiliriz.’
Evet, bir süredir isimleri çok tartışılan, ama kendileri ortada görünmeyen
Ofer Ailesi’nin Türk kamuoyuna ilk açılım gecesi böyle geçti.
O cümle bütün savunmayı yerle bir edebilirdi
İYİ ki düzeltildi. Yoksa, Başbakan
Tayyip Erdoğan’ın uçakta söylediği o cümle bir psikolojik felakete dönüşebilirdi.
Fransa’daki olayları türban yasağına bağlamak, bir anlamda kendi ayağına kurşun sıkmaktı.
Erdoğan 11 Eylül saldırılarından beri neyi savunuyor?
‘İslam kelimesi ile terör yan yana getirilemez.’
Peki öyleyse sokakta araba yakan, yaşlı bir insanı döve döve öldüren adamlarla, İslami bir tema olan türbanı nasıl yan yana telaffuz edebilirsiniz?
İnsana demezler mi,
‘Hani terörle İslam yan yana gelmezdi?’
Yoksa sokakları cayır cayır yakan bu olayları terör olarak görmüyor musunuz?
Evet, o cümle çok tehlikeliydi.
Erdoğan’ın yıllardır savunduğu kendi tezini tarumar edecek bir bombaydı.
İyi ki düzeltti.
Veya düzeltmeye çalıştı.