Paylaş
Evet soruyu soran benim, ama onun hakkında bu yargıyı veren kişi bir kadın.
Hem de güzel bir kadın.
Hem de Ahmet Hakan’ın çok iyi bir arkadaşı.
Hem de onun hakkında bu sözleri, öyle bir arkadaş sohbetinde arkasından değil, alenen kamuoyu önünde söylüyor.
* * *
Hafta sonu, iki günlüğüne Floransa’ya gittim.
Sadece, Caravaggio’nun Baküs ve Medusa tablolarını seyretmek için bu yolu yaptım.
Türkiye’den ve onun iç karartan tartışmalarından fena halde sıkılmıştım.
Ama asıl amacım tutkuydu.
Mehmet Ergüven’in “Pusudaki Ten” adlı kitabını okuduktan sonra içimde giderek tutku haline gelen, Caravaggio’yu seyretmek benim için vazgeçilmez hale geldi.
Yanıma çok sevdiğim tiyatro oyuncusu Nilgün Belgün’ün “Hayat... Sen Benimsin” adlı kitabını almıştım.
Orada tutku ile ilgili bölümü okuyunca tabiatıyla ilgimi çekti.
Nilgün Belgün, “Hayatımda tutkusuz erkek istemem” diyor ve devam ediyor:
“Tutkusuz erkek senin yanında kalıyorsa, rahat ettiği içindir.
Onu daha rahat ettirecek birine rastlayınca düşünmeden çekip gider. Seninle birlikteyken başkasıyla kırıştırabilir ayrıca.
Oysa tutku varsa, o erkek hayatında senden başka kimseyi istemez.”
Bunları söyledikten sonra iki örnek veriyor. Diyor ki:
“Ahmet Hakan ve Beyaz benim hayatımda tanıdığım en tutkusuz erkeklerdir. İnan yüzlerine de söylerim bunu...”
Nilgün Belgün’ü tanırım, “Söylerim” demişse, söylemiştir.
Şimdi de herkese söylüyor. Üstelik onun “ruhsuz bir adam” olduğunu da söylüyor.
Kitabın ileriki sayfalarında ise, “Ahmet hayatta en sevdiğim insanlardan birisidir. Hakikatli dost denir ya öyle” diyerek arkadaşlıklarının ölçüsünü anlatıyor.
* * *
Belgün bir de Ahmet Hakan’ın ona attığı kazığı anlatıyor.
İlginç bir ayrıntı, yaptığını “kazık” değil de “hergelelik” kelimesiyle ifade ediyor.
Ve yaptığı hergeleliği tesadüfen suçüstü yakalayınca, Ahmet Hakan’ın verdiği zeki ve eğlenceli tepkiyi...
Ama siz en iyisi bu güzel kitabı okuyun.
Ben sadece şunu sormakla yetineceğim.
“Tutku” bir erkekte, gerçekten aranması gereken bir özellik midir?
Ben çok tutkulu bir erkeğim...
Güzel ama çok zor bir duygudur.
Siz fazla verirsiniz, ama kadından da hep fazlasını istersiniz...
Ve ne yazık ki hiç yetinemezsiniz...
Hemen burun kıvırıp geçmeyin.
Burada tecrübe konuşuyor.
Ben tutkunun en olağanüstü hazlarını da yaşadım.
En ıstırap verici hallerini de...
Aldatılan kadın o anki duygusunu nasıl anlatır
BİLMİYORDUM, ilk defa Nilgün Belgün’ün kitabından okudum.
Fransız aktristi Jeanne Moreau şöyle bir şey söylemiş:
“Aşk benim için, kimin kölesi olacağımı seçme özgürlüğüdür.”
Aynen katılıyorum.
Belgün cümleyi şöyle tamamlıyor:
“Bazı kadınlar isteyerek köle oluyor, ama yeterince güçlüyseler sonunda gene isteyerek bundan vazgeçebiliyorlar.”
Peki bunu nasıl sağlıyor?
“Özgürlüğüm elden gitmesin diye, ilişkilerimde mesafeler, sınırlar yaratıyorum.”
* * *
Benim iç dünyamdan bakınca, tam da böyle görünmüyor.
Aşk, zaten böyle rasyonel bir güç ilişkisine dönüşünce aşk olmaktan çıkıyor.
Böyle diyor ama, ikinci evliliğinde sırf kocası istiyor diye 5 yıl boyunca tiyatro yapmaktan vazgeçip evde oturmakta da yanlışlık görmüyor.
Bence o sınırlar, aşk bitmeye başladıktan sonra konuyor.
Kitaptan Blake Edwards’ın “Victor Victoria” filminde orta yaşlı bir travestiyi canlandıran Robert Preston’un şu harika cümlesini okudum:
“Ben düzgün yaşamaya değil, mutlu olmaya inanıyorum...”
Pazar günü Uffizi müzesinde Caravaggio’nun Baküs’ünün karşısında uzun uzun dururken en çok bu cümleyi düşündüm.
Ve, “İyi ki hayatım boyunca köle oldum, sınır koymadım, sonunu düşünmedim, riskli de olsa mutluluğu aradım...” dedim.
Varsın başkaları benim hayatım için, “Düzgün değildi” desin.
* * *
Teşekkürler Nilgün Belgün. Olağanüstü bir kadınsın. Olağanüstü bir oyuncusun. Aldatılmayı bile olağanüstü samimi yazmışsın. Ve hâlâ olağanüstü yaşıyorsun.
Sevgili kardeşim Bekir, bu kadının kıymetini iyi bil. (Nilgün Belgün-Gülenay Börekçi, “Hayat... Sen benimsin”, Doğan Kitap, 2012. Tam, hafta sonu okunacak kitap. Her erkeğe, her kadına eğlenceli bir hayat bilgisi. Başlıktaki sorunun cevabını da kitapta bulacaksınız.)
Kıvanç Tatlıtuğ aradı ve o cümleyi anlattı
GEÇEN cumartesi günkü yazımda Kıvanç Tatlıtuğ’un Rumelihisarı’nda kahvaltı yaparken Kelebek muhabirine söylediği söze takıldığımı yazmıştım.
“Evlendiğiniz doğru mu” sorusuna verdiği tepkiyi anlamadığımı söylemiştim.
Tatlıtuğ’u tanıyorum, böyle tepki verecek bir insan değil, herhalde yorgunluğuna geldi diye düşünmüştüm.
Sabah erken saatte aradı.
Her zamanki gibi çok zarifti. Önce hal hatır sordu.
O gün bile çalışmaya gidiyormuş.
“Ertuğrul ağabey, öyle düşünmekte haklısın. Ben bu tepkiyi verecek insan değilim” dedi ve devam etti:
“Ama öyle bir tepki vermedim...”
Sözlerinin yanlış aksetmesinden dolayı üzüntülüydü.
Onun için şöyle bir karar almış.
Hakkında yanlış bir şey çıkınca, hemen anında Twitter üzerinden, bunu yazan kişinin ve yayınlayan medya kurumunun adını vererek düzeltecekmiş.
Kıvanç Tatlıtuğ ve Azra Akın birbirlerine çok yakışıyor.
Epeydir de birlikteler.
Bu çağda güzel bir hayat yaşamak için ille de evlenmek gerekmiyor.
Hatta evlenmemek belki de daha iyi...
Tatlıtuğ’un samimiyetine hep inandım. O gün de inandım.
Paylaş