Bir Türk olarak bana bu kadar gurur veren fotoğraflar her gün önüme gelmiyor.
İnsanlığın ortaçağ vebalarından beri karşılaştığı en öldürücü virüse karşı ilk aşıyı bu iki Alman vatandaşı bulmuştu.
*
Bir tarafında Almanya Cumhurbaşkanı, öteki tarafında Almanya Başbakanı...
Vee ikinci bir görüntü...
Salona girerken iki doktor önde yürüyor, Almanya’nın seçilmiş başbakanı arkada...
Ancak adamın davranışları garipti ve resepsiyondaki görevli polise haber verdi.
Yukarı odaya çıktıklarında adamın karısını banyoda çırılçıplak yerde yatarken buldular. Kadının yüzünde ve vücudunda çok sayıda morluk ve şişlik vardı.
*
Olayın bir başka yönü de vardı. Kadının kocası Belçika’nın en tanınmış siyasetçilerinden biriydi.
Adı Bernard Wesphael’di ve halen de milletvekiliydi.
Aslında çok eski bir kitabın yeni bir baskısıydı. Ama kitabın yeni bir özelliği vardı.
Basılan kitap, İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Âkif Ersoy’un “Safahat” adlı eseriydi.
*
Aslında Türkiye’de belki yüz binlerce insanın evinde bulunan bir kitaptı.
Ama bu Safahat’ın iki özelliği vardı. Birincisi Milli Marşımızın yazılışının 100’üncü yılında yeniden basılıyordu.
Ama asıl özelliği bu kitabın basımı dolayısıyla Mehmet Âkif Ersoy ailesi adına yapılan bir açıklamaydı.
“Âkif Dostlarına önemli duyuru”
‘UPPER Cihangir’ muhabirimiz Tuğrul Eryılmaz uyuyor.
Ana akım medya mahalleye dadandı ve fena halde Tuğrul’un altını oymaya başladı.
Bölgenin ağası Tuğrul Eryılmaz, yakın Mülkiyeli arkadaş grubuna takılıp kalınca, meydan başkalarına kaldı.
OLAY BİR RESSAM YEMEĞE GEÇ GELİNCE PATLADI
Mahalleden son haber Hürriyet’in kültür ve sanat konularındaki perde arkası yazarı İhsan Yılmaz’dan geldi.
Geçen hafta Oğuz Atay olayını patlatan Yılmaz dün de, Cihangir’den futbol dünyasına uzanan harika bir habere imza attı. Meğer futbol dünyasında sanat eseri toplayan önemli bir “gizli koleksiyoncu” 11’i varmış.
Ben sadece Fenerbahçe’nin eski futbolcusu Volkan Demirel’i biliyordum, meğer üç önemli koleksiyoncu daha biliniyormuş. Ama asıl olay İhsan’ın yazısının satır aralarında kalan bir şüphe... İsterseniz başından başlayayım.
Anlatacağım olay, ressam
Gençlerbirliği maçından beri Fenerbahçe tarafında suçu hep ‘dıştaki unsurlara’ yükleme stratejisinin izlendiğini görüyorum. Evet ben de farkındayım bariz hakem hatalarının, VAR şüphelerinin. Tamam da takımın kendi kendine şunu sorması gerekmez mi; ‘Biz niye ileri gidemedik?’
23 Aralık 1959... O geceyi hiç unutmadım. Rahmetli annem de hiç unutmadı ölünceye kadar..
Çünkü o gece Fenerbahçe Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nın üçüncü maçında Fransa’nın Nice takımına 5-1 yenilerek elendi.
İlk maçı 2-1 kazanmıştık ve Fenerbahçe’nin Avrupa kupalarındaki ilk büyük başarısıydı.
Çok umutlanmıştım.
Ancak Nice’te 2-1 yenilince üçüncü maça kalmıştı.
O gece radyoda maçı Halit Kıvanç’ın anlatımıyla işte bu çubuklu formamla dinlemiştim.
5-1 yenilince yatağa yattım ve sabaha kadar ağladım.
Dünyanın en başarılı devlet yöneticisi kimdir?
Eminim çoğunluk Almanya Şansölyesi Merkel diyecektir.
16 yıllık iktidarı sırasında başardıklarına bakın...
2008 gibi dünyanın ve Avrupa’nın gördüğü en kötü ekonomik krizden ülkesini neredeyse hiç zarar görmeden çıkardı.
Hatta ülkesini bir süper güç haline getirdi.
*
Fransa ve başka ülkeler içlerindeki göçmenlerle anormal sorunlar yaşarken, o ülkesinin göçmenlerinin entegrasyonunda çok sağlam bir siyaseti götürdü...
Televizyonları dolaşıyorum.
Türkiye geceleri siyaseti tartışırken İzmir’in Selçuk ilçesinde ilginç bir şey oluyor.
*
Gece tam yarısına yaklaşmıştır.
120 kilometrelik Ultra Efes Maratonu’na katılan yarışmacılar Selçuk’un İstasyon Meydanı’na 6 kilometre mesafeye gelmiştir.
İşte o son duraklama yerinde, maratonun birinci sırasında koşan kadın, kendisini bekleyen bir arabanın yanına gelir.
Arabanın yan aynasına bakarak dudak boyasını sürer ve sonra koşmaya devam eder.
Çünkü pandeminin başından beri yeni moda deyişle sweatpant, yani bildiğimiz eşofmanla yaşıyorum.
Arabaya da eşofmanla bindim...
Urla’da valizimi açtığımda pantolon almayı unuttuğumu fark ettim.
GEÇENLERDE MICK JAGGER’IN BİLE ADINI HATIRLAYAMADIM
Son zamanlarda başıma başka işler de geliyor.
Mick Jagger’ın bile adını hatırlayamadığım zamanlar oluyor. Ne bileyim mesela Sean Penn’in adını çıkaramıyorum...
Bazen üç gün önce gittiğim yeri hatırlamakta zorluk çekiyorum.
Oysa özellikle, sinema, müzik, film, roman hafızam çok iyidir...