Paylaş
Biri kötü, öteki ikisi çok iyi haberlerdi.
Önce kötü haberden başlayayım...
*
Dünyanın en önemli haber ajansı Associated Press geçen cuma günü abonelerine bir haber geçti.
Dubai kaynaklı haberin başlığı şöyleydi: “Afgan Özel Televizyonları kendilerini Taliban yönetimine hazırlıyor...”
Habere göre, Afganistan’ın en büyük özel haber kanalı gönüllü olarak bazı programlarını yayından kaldırmıştı.
Yayından ilk kaldırılanlar da Türk dizileri ve müzik şovları olmuştu.
Ancak o haberden 24 saat sonra, geçen pazar gecesi İspanya’dan çok ilginç ikinci bir haber geldi.
O gece bir Türk dizisinin ilk bölümü en büyük İspanyol televizyon kanalında yayınlanıyordu.
Dizi, geçen yıl Kanal D’de izlenme rekorları kıran “Sadakatsiz”di...
İstanbul’da herkes reyting sonuçlarını bekliyordu.
Tek endişeleri bir futbol maçıydı.
Çünkü o gece aynı saatlerde İspanya-Gürcistan maçı vardı.
İspanya’da maç demek hayatın durması anlamına geliyordu.
Yani Sadakatsiz için şanssız bir başlangıç gecesi denilebilirdi.
*
Ertesi sabah reytingler geldiğinde sadece dizinin Türk yapımcıları değil, İspanyol yapımcılar da şaşkınlık içindeydi.
Çünkü “Infiel” adıyla yayınlanan “Sadakatsiz”, 2018’de en yüksek izlenmeyi yakalayan “The Good Doctor” adlı Amerikan dizisini de geçerek “En iyi açılış yapan yabancı dizi” olmuştu.
*
Dünyanın iki ayrı yerinden 24 saat arayla gelen iki haber, artık Türk dizilerinin bütün dünyada ilginin merkezinde olduğunu gösteriyordu...
Türk dizilerinin artık, İspanya gibi Netflix’lerin, Amazon Prime, Disney Plus, Hulu, Apple Plus gibi dev streaming platformların olduğu, La Casa del Papel gibi efsane diziler yapan bir pazarda rekabete başladığının göstergesiydi.
Pazartesi sabahı gelen bu reyting haberinden sonra aynı akşam İstanbul’a üçüncü ve çok önemli haber geldi.
Onu da ikinci yazıda anlatacağım.
BU AKŞAM TÜRK SOFT POWER’ININ YENİDEN DOĞUŞ YEMEĞİ YENİYOR
PAZARTESİ akşamı Türk dizi yapımcılarının ortak kuruluşuna bir haber geldi.
İspanya’daki televizyon kanalları ve yapımcılarından oluşan geniş bir heyet İstanbul’a gelme kararı almıştı.
Amaç İspanya’da yükselen Türk dizilerini satın almak ve muhtemelen ortak yapımlar için de görüşmeler yapmak.
Türk ve İspanyol televizyon yöneticileri bu akşam işte bu amaçla bir yemekte bir araya geliyor.
Bunun anlamı şu:
İspanyol televizyon ve yapım şirketleri, bu tür görüşmelerin yapıldığı Cannes fuarını bile beklememişlerdi...
*
İspanya’nın en büyük 2 ana kanalı Antena 3 ve Telecinco.
Bunlar Atres ve Mediaset gruplarının yayıncıları. Yani dünya devleri şirketler.
Bu yayıncıların Nova ve Divinity isimli kardeş kanalları da var.
Küçük kanallarda gün içi ya da prime time sürekli olarak Türk dizisi yayınlıyorlar.
Ancak en önemli başarı hikayesi ana kanallardaki yayın.
Sadakatsiz’in hemen ardından uzun zamandır yayında olan KIZIM – MI HIJA adlı dizi de yüksek başarısını devam ettiriyor. Birkaç hafta sonra final yapacak olan dizi çok yüksek izlenme oranlarına sahip. Pazar gecesi ortalaması %22 shr idi.
Kadın, Sen Çal Kapımı ve Kızım isimli diziler İspanya televizyonlarının en çok izlenen dizileri oldular.
Şimdi bunlara Sadakatsiz de eklendi.
Antena 3 ilerleyen zamanlarda Mucize Doktor, Alev Alev, Baraj adlı dizileri de yayınlayacak.
Rakip Mediaset ise Ada Masalı ve Aşk Mantık İntikam adlı dizileri ekrana taşıyacak.
*
Öyle anlaşılıyor ki Türkiye’nin “Yumuşak Gücü” sayılan televizyon dizileri yeniden bir Rönesans dönemine giriyor.
BAŞKAN DA GERÇEĞİ KABULLENDİ AMA KOYDUĞU TEŞHİS DOĞRU MU
DİYANET İşleri Başkanı sonunda Türkiye’de de dinden uzaklaşma olduğunu, deizm ve agnostik inançların yayıldığını kabul etti.
Bunun nedenini de “Dinin hayatın, adaletin, iş hayatının, sosyal hayatın içinden çıkarılması”na bağladı...
*
Bence bu teşhis çok tartışılır...
Sayın başkan, bir kere önümüzde şöyle bir gerçek var.
Türkiye’de 18 yıldır İslami duyarlılık ve yaklaşımı yüksek bir siyasi parti iktidarda.
Bu 18 yıl içinde Cumhuriyet tarihinde yapılmadığı kadar cami yapıldı, Kuran kursu ve imam hatip okulu açıldı.
Bizzat siz daha geçen hafta adalet yılı açılışını cübbenizle dua okuyarak yaptınız.
Peki nasıl oluyor da bu kadar İslami bir dönemde camiye giden azalıyor, deizm yükseliyor...
*
Dinin gerilemesi sadece Türkiye’ye özgü bir eğilim değil.
Daha geçen hafta Guardian gazetesi bütün dünyada dine bağlılığın gerilediği yolunda bir haber yaptı.
New York Times gazetesi sosyologlarla da konuşup bu gelişmelerin nedenini sordu.
Bir numaralı neden “inancın siyasallaşması”...
Camilerin, kiliselerin, Diyanet gibi bütün topluma ait kurumların siyasallaşması insanları dinden uzaklaştırıyor, dinlere olan bağlarını zayıflatıyor.
*
Çare dinleri toplumun laik kuruluşlarının içine daha fazla sokmak değil, tam aksine onların içinden çekmek olabilir.
Yani başkanın söylediğinin tam tersini yapmak...
BELMONDO ÖZEL 1
BİR ERKEK, ‘EŞİNİ ALDATIYOR MUSUN’ SORUSUNA NASIL BİR CEVAP VERİR
İZMİR yıllarımın en büyük sinema idolü Jean-Paul
Belmondo öldü...
Onun “A Bout de Souffle” (Serseri Aşıklar) filminde çizdiği karakter, en az Beatles ve Rolling Stones kadar etkilemişti biz İzmir çocuklarını...
Altı yıl Paris’te kaldım...
Sonra defalarca gittim ama ona sadece bir kere rastladım.
Saint Germain’deki Brasserie Lipp’te...
Her salı öğleden sonra oraya giderdi.
*
İlk eşi ile evliyken Fransa’da başka bir kadınla ilişkisi olduğu dedikodusu yayılmıştı.
Bu soru sorulunca verdiği cevap efsane olmuştu:
“Bak” demişti sorana: “32 yaşındayım. Henüz ölmedim. Ve lütfen unutma ki ben bir Fransız’ım. Bu yıl çok mutlu bir evliliğim var, ama gelecek yıl ne olur bilemem...”
BELMONDO ÖZEL 2
ALSANCAK KIZLARININ PEŞİNDEKİ VAROŞ ÇOCUKLARINA ÖYLE BİR MORAL VERDİ Kİ
BELMONDO, yukarıdaki sözleri söyledikten bir yıl sonra, James Bond filmleriyle tanıdığımız, dünyada pek çok erkeğin hayal ettiği bir kadının koynundaydı.
Ursula Andress’in...
Ama bitmedi... Beni kıskançlık krizine sokan kadını o değildi.
Ursula’dan sonra, hayatımda gördüğüm en seksi kadınlardan biri olan Laura Antonelli’nin sevgilisi oldu... Yani “Malizia” filminin şahane kadını ile...
2002’de ise artık 70 yaşına gelmişti ve onu da bırakıp 24 yaşında bir kızla evlenmişti. Biz “Kahramanlar” çocukları onu çok sevdik.
Yumruk yemiş de basılmış gibi duran burnu, kadınsı kalın dudakları ile pekâlâ çirkin de denilebilecek biriydi...
Bize umut veren de işte onun bu halleriydi...
Bir de bir mülakatında söylediği şu sözler... “İyi bir havanız varsa, en güzel piliçler siz çirkinlere de gelir...”
1960’lar İzmir’inde, Alsancak’ta zengin kızları hayal eden Kahramanlar çocuklarına bundan daha güzel moral olabilir miydi...
Onun açtığı yolda hayal ettik...
Haklıymış... Bizim de çok güzel sevgililerimiz oldu...
BELMONDO ÖZEL 3
MASAYA PETRUS GÖNDEREN ESRARENGİZ MÜŞTERİ KİMDİ
YILLAR önce Paris Match’ta okumuştum...
Belmondo galiba Saint Tropez’de bir restorana gitmiş.
Daha şarabı ısmarlamadan garson tepsinin üzerinde bir şişe Petrus’la gelince aralarında şöyle bir konuşma geçmiş:
BELMONDO: “Ben Petrus ısmarlamadım. Bu kadar pahalı şarap içmem...”
GARSON: “Bir müşterimizin hediyesi” demiş.
BELMONDO: “Hangi müşteriniz, kim gönderdi?”
GARSON: “Söyleyemem, ismini vermek istemedi...”
BELMONDO: “Bunu kabul edemem, geri götürün”
GARSON: “Götüremem efendim, çünkü müşteri şişenin mantarını açtırıp gönderdi.”
BELMONDO: “O zaman müşteriyi göster de gidip teşekkür edeyim bari.”
GARSON: “Gösteremem çünkü şişeyi açtırıp parasını ödedikten sonra ayrıldı...”
Belmondo’nun tahmini:
Böyle bir şeyi bir Fransız yapmış olamaz. Herhalde hayranım olan bir Rus oligarktır...
Paylaş