Paylaş
Huzursuz ve bayağı da eksiğim.
Genzimde kötü uyandırılma tadı var...
Pejmürde yatağa bakıyorum.
Başucumda iki uzaktan kontrol aleti duruyor.
Bir de “V Magazin”in eylül sayısı...
Belli ki, uyumadan hemen önce kapağını açmışım, sonra sabah kahvesi olmayacak bir uykuya dalmışım. Yine de içimde bir ses kalmış, bana rağmen haykırıyor:
“Vay canına, Prince 55 yaşına gelmiş...”
* * *
Prince’in “Purple Rain” şarkısını, 1984 yılında dinledim.
Seçim olmuş, Özal iktidara gelmiş, ama 12 Eylül düzeni devam ediyordu.
Demek ki, “Mor bir yağmur altında” sırılsıklam ıslanmaya başladığım o günden bu yana tam 29 yıl geçmiş.
29 yıl geçmiş, ben hâlâ o şarkıyı dinliyorum.
Hâlâ kendimi yalnız, terk edilmiş, başıboş bir sokak köpeğine dönüşmüş halde bulduğumda, şarkının sonundaki o olağanüstü gitar solosuna sığınıyorum.
* * *
Üç beş yıl önce yazmıştım.
Coldplay’in “Viva la vida”sını ne zaman beş kere üst üste dinlesem, karakterim değişiyor, içimdeki hüzünlü insan bir anda derisini terk ediyor, Volverin’e dönüşüyor, kendimi terk edip gecenin karanlığında kayboluyorum.
Geri döndüğümde, üç-beş saatlik en yakın mazimi bile hatırlamıyorum.
* * *
Purple Rain de öyle...
Ne zaman üç-beş kere üst üste dinlesem, içimdeki bütün zincirler kırılıyor, hüzünler paramparça oluyor, üzerime kapatılmış zindan kapıları tek tek yıkılıyor.
Hafızasız Volverin özgür kalıyor.
O zaman anlıyorum ki...
Bu gökyüzünün altında kimse özgürlüğümü elimden alamaz.
Buna iman ediyorum ve kırk yaş kadını üzerine yazdığım “Kırk7” kitabını noktaladığım o harikulade nakaratı, bir kere daha, beş kere daha haykırıyorum:
“Kadın değilim ben
Erkek değilim ben
Hiçbir zaman
anlamayacağınız
Biriyim ben... ”
* * *
29 yıl önce, bir askeri darbe döneminde, bu nakaratı durmadan haykırmışsın.
Şimdi daha da yüksek sesle haykırıyorsun...
Haykırış, insana çok iyi geliyor... Sadece sana inmiş kutsal kitabın en güçlü ayetine dönüşüyor:
“Yıkamazlar” diyorsun...
“Bitiremezler” diyorsun...
“Yenemezler” diyorsun...
“Dar’a çekseler bile, hal’edemezler” diyorsun...
Sonra da o meçhul istikamete dönüp bir daha haykırıyorsun:
Arkadaş sen ne diktatörlüğü diyorsun...
Bundan daha büyük bir özgürlük olur mu...
Gömleğinin yakalarını, o yakanın altındaki bağrını açıp var gücünle konuşuyorsun...
İşte kıldan ince şu boyun...
İşte hâlâ o kıldan ince boyun üzerinde kafa tutan şu baş...
İşte her an uçmaya hazır şu avare gönül...
İşte yıllardır, emanette sakladığın şu ruh...
Ve işte 29 yıldır mor muson yağmurlarında sırılsıklam olmuş şu fani beden...
* * *
Al hangisini istersen, onu al...
Nasılsa hiçbiri senin olmaz...
Paylaş