Paylaş
PAZARTESİ günü gazeteye dönüşümde masamda çok düşündürücü bir mektup buldum. Mektubu, Kızılay'ın yeni Genel Müdürü Dr. Ertan Gönen yazmış.
Son derece saygılı ve titiz bir üslupla kaleme alınmış.
17 Ağustos depreminden sonra büyük darbe yiyen Kızılay hakkında bilgi veriyor.
YÜZDE 30 AZALMA
Kurum hakkında özeleştiriler de yapmış.
Ama bunlara geçmeden önce mektubun satırları arasında kalan çok önemli bir gelişmeyi aktarmak istiyorum.
Kızılay'ın kamuoyu nezdindeki itibarının aşınması çok vahim bir sonuç doğurmuş.
Kurum bu yıl kan bağışlarında yüzde 100'lük bir artış hedeflemiş.
Ancak bırakın yüzde 100'lük artış sağlamayı, geçen yıl toplanan kan miktarından yüzde 30 gerilere gidilmiş.
İşin daha da vahim bir yanı var.
Kızılay'a gitmeyen bu kan nereye gidiyor?
Çünkü Kızılay dışında devlet ve üniversite hastaneleri de kan topluyor.
İşin vahim yanı da şu.
Kızılay'a gitmeyen kan, öteki kurumlara da gitmemiş.
Yani, vatandaş kan bağışı yapmaktan vazgeçmiş.
Kızılay'a karşı sarsılan güven duygusu, öteki kurumların da yara almasına neden olmuş.
Dünyanın her yerinde kan toplama, bağış temeli üzerine kurulu bir sağlık sistemidir.
Bu sistem böyle yara alınca, bumerang haline gelip, sonunda toplumun ciddi bir sağlık sorunu haline gelir.
Çünkü kan bağışı, bir tür sağlık sigortasıdır.
İnsanın yaptığı kan bağışı, bir gün gelir insanın kendi hayatını kurtarır.
TEHLİKE SINIRI
Geçen yıl depremden sonra biz de Hürriyet'te kan bağışı kampanyası başlatmak istedik.
Ancak Kızılay yetkilileri fazlasıyla kan stokuna sahip olduklarını, bunları saklayacak yer bulamadıklarını söylemişlerdi.
Şimdi aynı kurum, bu vahim gelişmeyi mektupla bizlere duyuruyor.
Yeni başkan aynen şunu yazıyor:
‘‘Sorunun, gereken nitelik ve miktarda kan bulamayan vatandaşımızın, temel insan haklarından en kutsalı olan ‘yaşam hakkını' tehdit edecek boyutlar kazanmadan giderilmesinde, kendi çabalarımızın yanı sıra kamuoyu oluşturan ve onu yönlendiren bir güç olarak medyanın yardım ve desteğine ihtiyacımız olduğu ortadadır.’’
ÖZELEŞTİRİ
Demek ki, kamuoyunun bu tutumu değişmediği takdirde kan sorunu vahim boyutlara gitme ihtimali taşıyor.
Bu olay, kamusal kurumların, özellikle de kamuoyunun desteğine ihtiyacı olan kurumların itibarlarının, halka verdikleri güven duygusunun ne kadar önemli olduğunu kanıtlıyor.
Dr. Ertan Gönen, samimi bir ifade ile yazılmış mektubunda aynı samimiyetle özeleştiri yapıyor:
‘‘Gerçekten tüm iyi niyetli çabalarımıza rağmen beklentileri tam olarak karşılayamadığımızı itiraf etmeliyim. Buna bazı bireysel hatalar ve nasılsa aramıza girmiş art niyetli kimi şahısların zaafları ve yanlış tasarrufları da eklenince, kamuoyunda oluşan hayal kırıklığının boyutları genişlemiştir.’’
Gönen bu gibi kişilerin kurum ile ilişkilerinin kesildiğini belirttikten sonra kamuoyuna bir taahhütte bulunuyor:
‘‘Kızılaycılık ruhunun gerektirdiği ahlak ve disiplin anlayışından yoksun tek kişinin bile bu kutsal çatı altında barınamayacağı açıktır.’’
Mektup şu cümleye son eriyor:
‘‘Türkiye'de başka Kızılay yok.’’
Bu olay, modern işletmeciliğin son yıllarda iyice belirginleşen bir eğiliminin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor.
Birçok modern işletme artık sadece ürettiği ürünü anlatmakla yetinmiyor.
Bunun yanında sosyal sorumluluk kampanyaları düzenleyerek, şirketin kamuoyu gözündeki imajını ve itibarını yükseltmeye çalışıyor.
ALINACAK DERS
Ürünlerin giderek birbirine benzediği, ürün kalitesinin giderek birbirine yaklaştığı çağımızda, artık o malı üreten şirketin kamuoyundaki itibarı belirleyici hale geliyor.
Hepimizin Kızılay olayından çıkaracağı dersler var.
Paylaş