Paylaş
Bunun çeşitli nedenleri var.
“Conservative" yani Türkçesi ile “muhafazakar” dünya görüşü sahipleri “yaratıcılık” tanımını bilerek kullanmazlar. Çünkü onlara göre yaratma, yoktan var etme Allah’a has bir özelliktir ve insanoğlu için böyle bir sıfat uygun değildir. Onları anlayabiliriz. Bu durumda “innovation” yani “yenilikçilik” tanımı onların imdadına yetişir.
Bir de her iki sözcüğün anlamlarını birbiri ile karıştırıp kullananlar var. Onları da Allah’a havale edip konuyu uzatmayalım. Çünkü asıl konumuz “yenilikçilik”.
“Yenilikçilik” sadece bir tutum değildir.
Her kurumun her markanın vizyonunda olması gereken bir olgudur.
Başarılı kurumlara baktığımızda yenilikçilik ile iş sonuçları arasında açık bir bağlantı kurduklarını görürüz.
Örneğin “Ford T”den önce de otomobil üretiliyordu ama Henry Ford’un dahiyane fikri olan seri üretim modeli ile Ford uzun bir süre tüm rakiplerini geride bırakmıştır…
Son 60 yıldaki şirketlerin yönetimini belirleyen anlayışlara bakacak olursak, 1950-70’li yıllarda üretim artışı ve rekabet kriteri olarak “fiyatın” baz alındığını görürüz.
1980’li yılların ana temasını ise “kalite” oluşturdu. Toplam kalite yönetiminin esas amacı “rekabet üstünlüğü sağlamak” olarak ifade ediliyordu.
1990’lı yıllarda da buna bağlı olarak “hizmet kalitesi” de ön plana çıktı.
2000’li yıllarla birlikte “marka ve itibar yönetimi” kurumların yaşamına girdi.
Günümüzde de kuşkusuz rekabet kriteri olarak fiyat, kalite, marka ve itibar yönetimi önemini korumakta.
Ancak yeni bir faktör artık ön plana çıkmakta. O da “yenilikçilik”...
Bu yeni anlayışın yaygınlaşmasının önünde hala geleneksel yargılar gibi güçlü engeller var.
Öte yandan günümüzün rekabetçi ortamında aranan özellikler ise eskiyle kıyasladığında artık daha farklı.
Bunları, “Müşteri beklentilerine duyarlılık”, “hızlı ve yerinde hizmet”, “istekleri karşılamada esneklik ve hız”, “yenilik geliştirebilme”, “ürün ve hizmette çeşitlilik”, “müşteriye yakınlık sergileme ve motivasyon”, olarak altı başlık altında sıralayabiliriz.
Bütün bu sayılan özelliklerin sağlanması için de “yenilikçi” düşünen çalışanlar ve şirket vizyonu olmazsa olmazdır.
Çünkü yenilikçiliği şu üç unsur oluşturur.
Uzmanlık, esneklik ve motivasyon.
Tahmin edilenin aksine iş hayatında yenilikçilik, soyut ve imkansızlık sınırlarında dolaşmak değil, herkeste olmayan uygun, yararlı ve uygulanabilir çözümler geliştirmektir.
Arz edilen, ister ürün ister hizmet olsun, üretim, satış ve satış sonrası süreçlerde “sıfır hata” artık standart olarak kabul ediliyor.
Rekabetin böylesine güçleştiği bir ortamda da sürekli gelişme ve yeniliği belirleyecek en temel faktör ise kurumun “yenilikçi algılanıp algılanmadığı”dır.
Bu arada “yenilikçilik” demişken gazeteci dostlara güzel bir haberim var.
Çünkü gazeteciler için işlerini icra ederken onları en çok yoran şeylerden biri de ses kaydı deşifresi yapmaktır. Bazen saatler süren bir röportajı kelime kelime tekrar dinleyip yazıya dönüştürmek zorunda kalırsınız.
Güzel haber de şu. Artık saatler süren bu deşifre zahmetinden kurtulacaklar. Çünkü Olympus yenilikçi bir ürün ile Türkiye pazarına giriyor.
Olympus Avrupa ve ABD’de ses kaydını yazı olarak kullanıcıya sunabilen modellerini Türkçe’ye uyarlamak için Türkiye’de bir yazılım firması ile çalışmaya başlamış bile.
Firmanın 400-500 TL arasında değişen fiyatlarla 2011 yılının ilk aylarında Türkiye pazarına sunacağı yeni seri WS ve DM serisi dijital kayıt cihazlarında, sesi yazıya çevirebilme özelliği de bulunacakmış. Olympus, İngilizce’den Türkçe’ye çeviri yapabilen ürün için de çalışmalarını hızlandırmış.
Gazeteci dostların gözü aydın!
Paylaş