Paylaş
Fakat devlet eliyle Türkiye’yi sadece deniz, kum ve güneş ülkesi olarak tanıtmak uygulanabilecek en yanlış strateji olsa gerek.
Mavi Marmara trajedisinden sonra, uluslararası kamuoyunda hasar gören algılamasını düzeltmek isteyen İsrail’in iletişim atağı başlattığına ve halkla ilişkiler yüzü olarak da Tony Blair’ı seçtiğine geçen yazıda değinmiştik. Benzer bir kampanyayı Türkiye yürütse halkla ilişkiler yüzümüz kim olabilir diye sormuştuk. Yüzlerce mail aldım.
Okurlarımız pek çok isim önerdi. Gelen isimler arasında eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’dan eski ABD Dış İşleri Bakanı Condolize Rice’a, Fatih Terim’den David Beckham’a, Fatih Akın’dan Coca Cola CEO’su Muhtar Kent’e, Sertap Erener ve Burhan Öçal’dan Tarkan’a kadar pek çok isim önermiş okurlarımız.
Kafa yoran, mesaj gönderen herkese teşekkürler.
Tony Blairler’e ihtiyacımız yok
Öncelikle masaya yatırmamız gereken sorun “Dünyadaki Türkiye’ye algılaması” diye düşünüyorum. Elçi bulmak çok zor değil. Çünkü, dünya arenasında kişisel markaları çok güçlü pek çok Türk var. Bizim Tony Blair gibilerine ihtiyacımız yok.
Benim en çok güldüğüm şeylerden biri üçüncü dünya ülkeleri gibi New York’ta yürüyüş kortejleri düzenleyip ülkemizi tanıttığımızı sanmamız. Bir diğeri de artık eşcinsellerin kontrolü altına girdiği tüm Avrupa tarafından bilinen Eurovision’u bir ülke meselesi olarak görmemiz.
Fransa denince Eiffel kulesi, şarap, Louvre Müzesi, İtalya denince Pizza Kulesi, peynir ve ayakkabı, İngiltere denince Büyük Benjamin olarak ifade edilen Londra'da Westminster Sarayı'nın yanındaki ünlü Big Ben saat kulesi, Amerika denince Özgürlük Anıtı akla geliyor. Bu örnekleri artırabiliriz. Peki Türkiye denince akla gelen bir simgemiz var mı? Belki Ayasofya ve Kız Kulesi… O da belki…
Dünya çapında bir alan araştırması yapılsa, bahse girerim yabancıların büyük çoğunluğu Türkiye’nin haritadaki yerini bile gösteremezler.
Bir de ülkeleriyle özdeşleşen markalar var. Ülkenin adı zikredilince adı ve logosu göz önüne gelir… Yurt dışında Türkiye denince akla gelen kaç marka var sizce?
Düşünün saat almak istiyorsunuz. Aynı kalitede, aynı özellikte iki farklı saat size sunuluyor. Biri İsviçre diğeri ise Türk malı. Hangisini seçersiniz?
İtiraf edin. Elbette İsviçre malı olanı değil mi. Neden? Çünkü ülke algılaması burada devreye giriyor da ondan.
Devlete ve özel sektöre düşen görevler
Türkiye’nin tanıtımı ve uluslararası algılamasının kuvvetlendirilmesi için hem devlete hem de özel sektöre büyük görevler düşüyor.
İş dünyası Fındık Tanıtım Grubu, Deri Tanıtım Grubu, Makine Tanıtım Grubu, Narenciye Tanıtım Grubu, Doğaltaş Tanıtım Grubu adı ile sektörel tanıtım atakları başlatsa da başlangıçta ses getiren bu sivil inisiyatifler, belli bir süre sonra bütçe yetersizliği nedeniyle yarı yolda kaldılar.
Ne yapmalı?
Bu nedenle, öncelikle devlet turizmden medet uman küçük ada ülkeleri gibi deniz, kum, güneş mavralarını bırakıp, ülkemizin kültür ve değerlerini, sanayi ürünlerini öne çıkaran iletişim atakları başlatmalıdır. Bununla birlikte, ölçek ekonomisini sanayiye yerleştirilmesini sağlayacak katma değer üreten sektörlerin önünü açacak uygulamalar hayata geçirilmelidir. Ek olarak vergi yüküne boğulan, bu yüzden tanıtım ve marka yatırımı yapamayan kurumlar için çeşitli sübvansiyonlar da devreye sokulabilir.
Sübvansiyondan kastım, fuar bileti veya stand kirası teşviği değil. Türk markalarının uluslararası arenada gerçekleştireceği tanıtım, iletişim ve reklam faaliyetlerine desteklemeye yönelik projeler hayata geçirilebilir. Örneğin, bu konuda KDV teşvikleri ve bütçe destekleri de olabilir.
Özel sektör de artık fasoncu mantığından sıyrılmalıdır. Kendi markaları ile uluslararası pazarlarda fırsat kollamayan kurumların bu gidişle ayakta kalma şansı yok çünkü…
Sanat en önemli aracımız olabilir
Ayrıca bir ülke ile ilgili algılamayı şekillendiren en önemli unsurlardan biri de o ülkede icra edilen sanattır. Bugün 60 ülkeye satılan dizi filmler, son yıllarda ses getiren Türk sineması yurtdışındaki Türkiye algılamasını şekillendiren enstrümanlardan biri haline geldi.
Amerika sinema sektörü ile dünyayı yönetiyor. Biz sanatı kullanarak niye yapmayalım. Dünya çapında pek çok marka olmuş sinemacımız, yazarımız, aktör ve aktiristimiz, müzisyenimiz var. Bunun için sanatın ve sanatçının da devlet ve sponsor desteğine ihtiyacı var.
Aslında tüm bu sorunların altında Türkiye’nin sanayi devrimini gerçek anlamda yaşamaması yatıyor.
Paylaş