Paylaş
İletişim sektörünün rotasını belirlemede başvurduğu en önemli kaynaklardan biri olan Marketing Türkiye Dergisi’nin web sitesinde yer alan habere göre; ünlü emlak danışmanlığı firması CB Richard Ellis tarafından yayınlanan 'Perakende işi ne kadar küresel?' adlı çalışmadan ilginç sonuçlar çıkmış.
Araştırmaya göre Londra ve Dubai’den sonra ilk beşte yer alan diğer şehirler ise sırası ile yüzde 46 ile Fransa’nın başkenti Paris, yüzde 44 ile ABD’nin New York kenti ve yüzde 43 ile Çin’in Hong Kong kentiymiş.
Araştırmaya dahil edilen lüks perakende markalarının yüzde 85'i de Dubai'deymiş, Londra'da lüks markaların yüzde 87'sini, Hong Kong'ta ise yüzde 91'ini bulmak mümkünmüş.
Türkiye’ye ilişkin bir veri haberde yer almıyor. Ama şu bir gerçek ki araştırmada en azından İstanbul’un üst sıralamalarda yer almaması perakende sektörü açısından kat etmemiz gereken mesafenin ne kadar uzun olduğunu gösteriyor.
Bir de Mumbay merkezli Barat Book Büro tarafından yapılan başka bir araştırma var. Buna göre Dubai'de kiralanabilen perakende satış alanı 2006-2010 yılları arasında yüzde 263'lük artmış. Yani Dubai giderek dünyanın dev alışveriş merkezine dönüşüyor.
“Acaba Türkiye veya İstanbul geçmişte bu fırsatı tepmiş olabilir mi?” diye düşünmeden edemiyor insan…
Ancak görünen o ki perakende sektörünün gelişimi açısından Birleşmiş Markalar Derneği (BMD) ya da Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Derneği (AMPD) gibi sadece sektör STK’larının çabaları yeterli değil. Demek ki devletin de taşın altına elini koymasının zamanı gelip geçiyor bile.
Alışveriş merkezlerinin (AVM) pazar günleri kapatılmasıyla uğraşılacağına, perakende sektörünün nasıl geliştirilebileceğinin ve büyütülebileceğinin yollarının aranması artık elzem hale gelmiş. Bakın Dubai’ye geriden gelip İstanbul’u nasıl da sollayıp geçti.
Her semte, açılışında devlet erkânının gövde gösterisi yaptığı koca koca AVM dikmekle perakende sektörü geliştirilemez. Bunu neden mi söylüyorum?
Arz edeyim.
The Wall Street Journalda yer alan bir makale dikkatimi çekti. Danışmanlık şirketi Green Street’in bir raporuna dayandırılarak hazırlanan makalede, Avrupa’nın en büyük alışveriş merkezi yatırımcısı Corio’nun Türkiye’de yaşadığı hayal kırıklığı anlatılıyor.
Hollanda merkezli Corio’nun 2005 yılında girdiği Türkiye’de, zayıf ekonominin yanı sıra batılı alışveriş konseptinin yerleşmediği kalabalık pazarlar, küçük esnaf ve pazarlık yapmakta direnen müşterilerle karşılaştığında düştüğü zor durum anlatılıyor.
Green Street’in raporuna göre Fransa, Almanya, İspanya ve Türkiye’de 7 milyar Euro değerinde bir portföye sahip olan Corio’nun COO’su Francine Zijlstra’nın Türkiye’ye ilişkin ilginç saptamalarına da yer veriliyor.
Türk tüketicisi ve Türk AVM kiracılarının eğitilmesi gerektiğini söyleyen Zijlstra, “Farklı kültürlerin karışımından oluşan Türkiye perakendesinin karmaşıklığından Corio bazı dersler çıkardı. 72 milyonluk ülkenin orta kesimlerinde kadınlar araba kullanmıyor ve erkekler birincil tüketiciler. Kadınların AVM’lere gelmesini sağlayabilmek için servis otobüsleri koyarak ulaşım sağlamaya başladık. Ayrıca, başta kadınlar olmak üzere toplumun büyük bir bölümü modayı takip etmiyor. Türk tüketiciler perakende harcamalarının önemli bir bölümünü pazarlarda yapıyor” diyor.
“Kayıt dışı ekonomi” tanımlamasını ve “Neden uluslararası rekabette yeterince Türk markası ya da perakendecisi yok” yakınmalarını çok duyarız.
Kayıt dışı ekonomiyi dizginlenmenin ve uluslararası markalar yaratmanın formülünü Corio COO Francine Zijlstra belki de farkında olmadan satır aralarında vermiş.
Yani, perakende sektöründe batılı rekabet koşulları yaratmadan ve Türk tüketicisinde batılı alışveriş kültürünü yerleştirmeden ne kayıt dışı ekonomiyi dizgin altına alabiliriz ne de uluslararası pazarlarda aslanlar gibi rekabet eden Türk markaları yaratabiliriz.
Elin Avrupalısı “zihniyetinizi geliştirin” diyor kısacası.
Paylaş