Geçtiğimiz pazar günü Çanakkale’de anlamlı bir tören vardı.
Çanakkale Savaşı’nda şehit düşen Mehmetçikler ile yabancı ülkelerin askerleri birlikte anıldı. Bu duygu dolu törende ülkemizin kurucusu Büyük Önder Atatürk’ün Çanakkale Savaşı’nda hayatını kaybeden yabancı ülkelerin askerlerine de seslendiği, onların acılı annelerine yazdığı bir mektup okundu.
Türkiye’den binlerce kilometre uzakta, Avustralya’nın başkenti Canberra’da bir anıt var. Atatürk anıtı… Anıtın duvarlarına da Atatürk’ün 1934 yılında yazdığı o mektup kazınmış.
Bakınız Büyük Önder, mektubunda Çanakkale’de ebedi istirahatgâhlarında şehit düşen Mehmetçiklerle koyun koyuna yatan yabancı ülkelerin askerlerine ve annelerine nasıl sesleniyor:
“Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken İngiliz, Fransız, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hintli kahramanlar!
Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz! Sizler Mehmetçikle yan yana, koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!
Gözyaşlarınızı dindiriniz!
Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedir ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Liderleri lider yapan sadece iyi bir yönetici olmaları, vizyon belirlemeleri, karizmatik olmaları, toplum nezdinde takdir görmeleri değil, aynı zamanda iyi birer iletişim üstadı olmalarıdır.
Liderler iletişimde o kadar kabiliyetlidirler ki, bazen bir kaç satıra sığan sözleriyle, bazen de yazdıkları kısacık bir mektupla bile dost, düşman herkesin gönlünü fethederler. Çünkü onlar, sadece akla değil gönüllere de lider olmayı bilirler.
Acaba dünya tarihinde kaç lider Mustafa Kemal Atatürk gibi kaleme aldığı bir mektupla onlarca yıl sonra bile dünya çapında milyonların gönlüne ve duygularına hitap etmeyi başarabilmiştir?
“Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum” diyerek seslendiği kahraman Mehmetçikle Çanakkale Savaşı’nda şanlı bir tarih yazan Mustafa Kemal Atatürk’ün tartışmasız dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük liderlerinden biri olduğunu, oğlu kaybetmiş yabancı annelere yazdığı o mektup zaten yeterince kanıtlıyor.
Bunun bir diğer kanıtı da Çanakkale’de evladını kaybeden Avustralyalı bir annenin Atatürk’e yazdığı mektuptur.
Bakınız Mustafa Kemal’den aldığı mektupla acısı bir parça da olsa hafifleyen o acılı Avustralyalı anne, Atatürk’e nasıl bir yanıt vermiş:
“Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını alicenap (TDK Sözlüğü’ne göre; cömert, onurlu ve şerefli demek) sözleriniz hafifletti, gözyaşlarımız dindi. Bir anne olarak bana bir güzelim teselli verdi. Yavrularımızın sonsuz uykularında huzur içinde dinlendiklerinden hiç şüphemiz kalmadı.
Majesteleri kabul buyururlarsa, bizler de size ‘Ata’ demek istiyoruz. Çünkü yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce. Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan Büyük Ata’ya bütün anneler adına sevgi, şükran, saygıyla.”
Atatürk’ün ve Avustralyalı o annenin yazdıkları, lider nasıl olunuru çok güzel anlatıyor. Çünkü liderleri lider yapan temel özellik, iletişim kurarken bir babanın vicdanına ve bir annenin de şefkatine sahip olduklarını karşı tarafa hissettirebilmeleridir.
Vicdan ve şefkat, toplum ya da topluluklar nezdinde güveni tesis eden en önemli iki olgu…