Paylaş
Bu nedenle hayatı ve olayları algılamamız dünyanın pek çok toplumuna göre farklıdır. Haberleri okudukça veya izledikçe bunun ne kadar doğru olduğunu görürüz. Aksini ispat edebilen varsa beri gelsin.
İddiam için kanıt mı istiyorsunuz?
Buyurun öyleyse.
Bu hafta yaşanan iki olay iletişim açısından mercek altına alınması, hatta örnek vaka olarak iletişim fakültelerinde ders olarak okutulması gereken cinsten.
Bunlardan ilki Manisa’da yaşandı. Kızılay hayırseverleri “Onur Beratı” ve “Altın Madalyayla” ödüllendirmek için bir tören düzenledi. Tören sırasında gazetecilerin kendisinden 30 yaş küçük eşi Hale Keleşoğlu’nun bacaklarının fotoğrafını çektiğini iddia eden işadamı Hakkı Celal Keleşoğlu, dikkatleri üzerine çekiverdi.
Tüm mal varlığını TEV, SHÇEK ve LÖSEV'e bağışlayan, Manisa Kızılay Kan Merkezi'nin 1,5 milyon lira tutarındaki maliyetinin de tamamını üstlenen hayırsever iş adamı, “Eşim bana, Celal Bayar Üniversitesi’nin düzenlediği bir törende, gazeteciler tarafından kendisinin güzel bacaklarının çekildiğini söyledi. Bu törende de alttan değil üsten çeksinler diye bir söz söyledi” diyerek salonda soğuk bir hava esmesine neden oldu.
Keleşoğlu, Anadolu Ajansı ile yaptığı ve Milliyet Gazetesi’nde yer alan röportajında, “Yardımınızdan çok, bu törende eşinizin fotoğrafının çekilmesiyle ilgili gazetecilere söylediklerinizle gündeme gelmeniz sizi üzmüyor mu?” sorusunu, “Niye üzüleyim? Bizim Türk milleti biraz acayiptir. Millet yaptığım yardımları değil de (Başbakan) Erdoğan Bey'in içinde rahatsızlandığı ve bizim de satın aldığımız arabayı soruyor, üzülüyor…” diye yanıtlamış.
Keleşoğlu bugüne kadar çeşitli kurumlara yaklaşık 7 milyon lira yardım yapmış. Şimdi düşünün bu hayırsever işadamı tören sırasında böyle bir kriz yaratmasaydı Kızılay’ın o mütevazı töreni ve Keleşoğlu Ailesi acaba hangi televizyon kanalında ya da gazete sayfasında haber olarak yer alırdı.
İşte algı ve gündem yönetimi böyle bir şey. Hakkı Celal Keleşoğlu belki bilerek ya da bilmeyerek bir kriz yarattı. Bu sayede yaptığı yardımlar nedeniyle hayırsever bir işadamı olarak hem onu hem de kendi ifadesi ile güzel bacaklı eşini artık tüm Türkiye tanıdı. Boşuna dememişler “15 dakikalığına da olsa bu dünyada herkes şöhret olacak” diye.
Kaş yaparken göz çıkarmak
İkinci vaka da Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir ayıbı var. Hem de kadın bakan ve müsteşar tarafından yönetilen Milli Eğitim Bakanlığı’nın.
Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu’nca önceki gün yayımlanan resmi bir ilanda “fuhuş yaptığı” iddia edilen kadın öğretmenin ismi ve görev yeri açıkça yazıldı.
Doğan Haber Ajansı’nın haberine göre; ilanda, “disiplin fiili işlediği” belirtilen G.A.’nın “fuhuş yaptığı” iddiasıyla hakkında soruşturma yürütüldüğü, adresinde bulunamadığı için savunmasının alınamadığı tebliğ edildi. İlan aracılığıyla G.A.’dan savunma vermesi istendi. Ancak, MEB yetkilileri, ilanda “savunma için” denilmesine rağmen soruşturmanın Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nce tamamlandığını, G.A.’nın suçlu bulunduğunu açıkladı.
“Ne var bunda. Kadın ahlaksızlık yapmış, bakanlıkta gereğini yapıyor” demeyin.
Suçlanan kadın öğretmen henüz savunma hakkını kullanmamış. Kanıtlar suçlu olduğunu gösterse bile savunması alınmadan suçlu ilan edilmesi ne kadar doğru bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir?
Belli ki Milli Eğitim Bakanlığı prosedür gereği bu ilanı vermiş ve belli ki ilan hazırlanırken G.A.’nın adının ve görevli olduğu okulun açıkça yazılmasının ne gibi vahim sonuçlar doğurabileceği düşünülmemiş.
Ya kimi aklı evveller ve işgüzarlar bu ilanı “Biz G.A’nın cezasını veremedik, onu toplum vicdanına havale ediyoruz, cezasını siz verin” şeklinde anlarsa, bunun suçlusu kim olacak?
Sınav yolsuzlukları ile uğraşan Bakanlık için buyurun bir kriz daha…
Beni artık; Hürriyet Benim Sayfam'dan,www.facebook.com/ertanacar001 ve http://twitter.com/ertanacar 'dan da takip edebilirsiniz..
Paylaş