Paylaş
İster markamız ister bir ürünümüz, ürettiğimiz tüm değerlerin resmi olarak kayıt altına alınması ve adımıza tescil edilmesi gerekiyor.
İletişimciler buna “register etmek” diyor. Registered, trademark’dan geliyor. Hani markaların yanına iliştirilen “®” sembolü var ya? Bunu sergiliyor. “®” işareti, ürünün veya hizmetin patenti olduğunu bildirir ve bunun uluslararası simgesidir.
Fikir ve sanat eserleri için de kopya hakları tescil altına alınıyor. Buna da iletişimciler olarak bizler “copyright” diyoruz. Kayıt altına alınmış eserler için de “©” sembolü kullanılıyor.
Anlaşıldığı kadarı ile bizim İstiklal Marşı’nın yanında da artık bir “©” sembolü var. Ama sahibi Almanya’da faaliyet gösteren GEMA adlı bir meslek örgütü.
Hatırlarsınız bir yazımda kayıt ya da tescil altına almadığınız markanız sizin değildir diye yazmıştım. Şimdi anladınız mı nedenini?
İstiklal Marşı’nın tescil edildiğini GEMA’nın Almanya’da bir 23 Nisan kutlamasında milli marşımızı çalan Türk okulundan telif bedeli istemesiyle öğrendik.
Konu Kültür Bakanlığı’na intikal edince Bakanlık ile Telif Hakları Ve Sinema Genel Müdürlüğü İstiklal Marşı’nın kamulaştırılması için harekete geçmiş. 8 Kasım tarihli bir yazıyla GEMA’yı durdurmaya çalışmış.
Niteliği gereği İstiklal Marşı’nın meslek birlikleri tarafından repertuar kapsamına alınamayacağını hatırlatmış. Ama bir hak sahibinin müracaatıyla GEMA harekete geçmişse, geçmiş olsun. GEMA İstiklal Marşı’nı sahibi durumuna geçebiliyor. Bu nedenle okuldan, GEMA’nın arkasında bir hak sahibi varsa kimliğinin bildirilmesi istenmiş.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre, koruma süresi eser sahibinin ölümünden itibaren 70 yıl. İstiklal Marşı’nın eser sahiplerinden Mehmet Akif Ersoy’un vefatı ise 1936. Yani onun telif hakları açısından süre dolmuş. Ancak bestecisi Zeki Üngör’ü 1958’de kaybettik. Üzerinden 70 yıl geçmediği için hakları zaman aşımına henüz uğramamış.
Eğer onun varislerinden biri GEMA ile çalışan yerli bir meslek birliğine başvurmuşsa işte o zaman yandı gülüm keten helva. İstiklal Marşı’nın okunduğu her okul, her ekran, her stat, her tören için telif bedeli ödenmek zorunda kalınacak ya da Türkiye Cumhuriyeti İstiklal Marşı’nın telif haklarını parayı bastırıp GEMA’dan satın alacak.
Tarih kitaplarına dönüp baktığımızda İstiklal Marşımız, yurdumuzun düşman işgaline uğradığı felaket günlerinde saldırgan düşmana karşı Anadolu’da tutuşan heyecanı koruyacak; vatan sevgisini ve inancı canlı tutacak bir marşa ihtiyaç duyulduğu düşüncesi ile hazırlanmış.
Önerinin sahibi de o zamanki Genel Kurmay Başkanı İsmet (İnönü) Paşa’ydı. İsmet İnönü böyle bir marşın Fransız ordusunda mevcut olduğunu ve bizim ordumuz için de faydalı olacağını Milli Eğitim Bakanlığı’na iletti. Milli Eğitim Bakanlığı da bu düşünceyi benimseyip bir yarışma düzenledi. Beğenilen güfte için 500 lira ödül verilecekti. Yarışma için 734 şiir gönderildi. Bir kurulca bunlar titizlikle incelenip 6 tanesi ayrıldı. Ama hiçbiri beğenilmedi; marş olacak değerde bulunmadı. O zaman Burdur Milletvekili olan Mehmet Akif’in para ödülünden rahatsızlık duyduğu için yarışmaya katılmadığı öğrenildi. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi şairin Meclis’teki sıra arkadaşı Balıkesir Milletvekili Hasan Basri Bey’in yardımını istedi.
Hasan Basri Bey Mehmet Akif’i ikna etti. Böylece yazılmaya başlanan ve 48 saatte bitirilen İstiklal Marşı, imzasız olarak Milli Eğitim Bakanlığının seçici kuruluna sunuldu.
Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, daha önce seçilen 6 şiirle birlikte yeni şiiri Ordu Komutanlarına gönderdi. Onlardan, şiirlerin askerlere okunmasını, beğenilenleri sıralamalarını istedi. Komutanlar, Mehmet Akif’in şiirini birinci seçtiler. Bundan sonraki iş, İstiklal Marşı’nın TBMM’de kabul ettirmekti.
Marş, ilk olarak Meclis’in 1 Mart 1921 günü yaptığı ikinci oturumunda ele alındı. Başkan Mustafa Kemal’in söz vermesi üzerine Hamdullah Suphi kürsüye gelerek, sık sık alkışlarla kesilen şiiri okudu ve son seçimin Meclis’e ait olduğunu söyledi. Şiirle ilgili konuşmalar ve oylama, Meclis’in 12 Mart 1921 günü öğleden sonraki oturumunda yapıldı. Uzun tartışmalardan sonra İstiklal Marşı çoğunlukla kabul edildi.
Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katıldı. 1924 yılında Ankara’da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini kabul etti. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930’da değiştirilerek Cumhurbaşkanlığı orkestrası şefi Osman Zeki Üngör’ün 1922 de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe kondu. Marşın armonilenmesini Edgar Manas, bando düzenlemesini İhsan Servet Künçer yaptı.
Sözler 1921’de ve son hali ile 1930’da kabul edilen İstiklal Marşımızın telif hakları şimdilik Almanların elinde.
Biz “Mehmet Akif Ersoy Türk müydü, değil miydi?”, “Vay efendim, İstiklal Marşı’nın içinde neden bir kere bile Türk sözcüğü geçmiyor?” şeklinde ipe sapa gelmez tartışmaları sürdüre duralım. Biz böyle davranırken Anayasamızın değiştirilemez maddelerinden biri olan ulusal bir değerimize bir Alman meslek örgütü yasalar nezdinde uygun insani anlamda tamamen haydutça bir tavırla balçık sıvamaya cesaret etsin.
Şimdi “Yahu Ertan Acar, hırsızın hiç mi kabahati yok?” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız ama asıl kabahat ulusal değerleri koruyamayanlarda değil mi?
Şimdi söz yazarı ve bestecisinin beş kuruş almadan Türk Ulusu’na armağan ettiği İstiklal Marşı’nı geri satın almak için belki de çuval dolusu EURO bedel ödemek zorunda kalacağız.
Ah Aziz Nesin ah! Gel de şimdi seni anma!
Ertan Acar’ı Hürriyet Benim Sayfam'dan,www.facebook.com/ertanacar001 ve http://twitter.com/ertanacar 'dan da takip edebilirsiniz...
Paylaş