Paylaş
Ekonomik verilere göre; dünyada şirketlerin ortalama ömrü yaklaşık 12 yıl. Türkiye’de ise 7 yıl.
Yani pek çok marka daha doğmadan yok oluyor.
Neden markalar doğmadan yok olurlar?
Hemen arz edelim:
Pazar ve talep yaratamadıkları için...
İletişim ve pazarlamada hedef kitleyi doğru tespit etmek, onları doğru analiz etmek, onlara hangi mesajlarla ve nasıl ulaşacağını bilmek, başarının anahtarını elde tutmak, markayı yaşatmak demektir.
Peki kimdir bu hedef kitle?
Hedef kitle; ürününüzü, hizmetinizi, itibarınızı, onların size duyacağı güveni pazarladığınız, mevcut veya potansiyel müşterileriniz ya da tüketicilerinizdir.
Pazarlama kavramının tabiri caiz ise ağababası, Northwestern Üniversitesi öğretim görevlisi olan ve Financial Times’ın Jack Wellvec, Bill Gates ve Peter Drucker’ın ardından tüm zamanların en iyi dördüncü gurusu olarak gösterdiği Dr. Philip Kotler, markalara “Ölçemiyorsan yapma” öğüdünde bulunur.
Çünkü Kotler’e göre, ölçemediğin şeyi kontrol edemezsin. Kontrol edemediğin iletişim ve pazarlama faaliyetleri de boşa zaman ve para kaybından başka bir şey getirmez.
O yüzden pek çok kurum ve marka, hedef kitlesi tarafından nasıl algılandığını düzenli aralıklarla ölçtürür. Bu sayede yeni rotalar çizer ya da daha önce çizdikleri rotaları revize ederler. Doğrusu da zaten budur.
Bunun yanı sıra, markanın mevcut değerini ve marka iletişiminin performansını ölçmek de kuşkusuz gerekli bir adımdır.
Pazarlama ve iletişim yatırımlarının geri dönüşünü ölçebilmek ve geleceği planlayabilmek için satış rakamlarına bakmak, akla ilk gelen yoldur. Ancak, insanların mağazaların önünde uzun kuyruklar oluşturması ve bir ürünü hemen satın almak için yanıp tutuşmaları çok sık rastlanan bir durum değildir.
Tüm bu çabalara milyonlarca dolar harcamış olsanız bile, sonuçta bir markanın değeri, pazar gücü, kalitesi, tüketicilerinin zihnindeki yer kadardır.
Paylaş