Paylaş
Kredi ya da banka kartlarında veya cep telefonlarımızdaki pin kodları, bilgisayar ve e-posta hesaplarımızdaki şifreler, msn, facebook gibi sosyal ağlardaki kullanıcı kodları, banka internet şubelerindeki kullanıcı şifreleri, iş yerlerimizdeki kasa ve alarmlarda hatta evimizin kapısındaki kilitlerde kullandığımız şifreler…
Teknoloji giderek hayatımızı kolaylaştırıyor ama yaşamımız da şifre sarmalına bürünüyor.
Doğum tarihi, uğurlu rakam, evlilik yıldönümü, tuttuğumuz takımın kuruluş yılı, sonunda onlarda tükendi. Artık şifre bulmaktan yorulduk.
Hepsinde aynı şifreyi kullanmak da büyük risk.
Şifre kullanarak hizmet satın aldığımız kurum ya da markaların “Sakın şifrenizi başkasına söylemeyin” şeklindeki bizi paronoyaya sürükleyen uyarıları da cabası…
Peki ne yapacağız. Elbette hepsine ayrı ayrı şifreler bulmak zorundayız.
Bir de şifrelerini karıştırmamak gerekiyor.
Kaçımız banka internet şubesi hesabında ‘şifremi unuttum ‘ butonuna hiç basmadık ki bugüne kadar?
Okul numaralarımızla başlayan bu hikâye artık önüne geçilmez bir hal aldı ki rakam ve harflerden oluşan şifreler hayatımızın birer parçası oldu.
Bu gidişle Cem Yılmaz’ın Gora filmindeki robot 216’nınkine benzeyen adlarla birbirimize hitap etmemiz yakındır. Şu tür diyaloglar bir süre sonra belki hayatımıza da girecek:
- Tebrik ederim baba olmuşsun! Bebeğin adını ne koydun?
- Necati 2056 XL
- Ooo bakıyorum kayınpederinin adını koymuşsun…
- Yok canım onun adı Necati 2016S’ti.
Kodlama ve şifreleme kavramları günlük yaşamımıza o kadar yerleşti ki bu da hepimizi kuşkucu bireylere dönüştürdü.
Artık diyaloglarda ya da söylemlerde bile gizli mesajları arıyoruz. Şüphecilik, niyet okumacılık birer zanaata dönüştü günümüzde. Ötekileşme, yandaş olma ve taraf olma da birer meziyete.
İnançlar, aidiyetler, duruş ve söylemlerde bile gizli kodları ayırt etmeye çalışıyoruz. Yapılan çözümlemelere göre de o kişiye, kuruma ya da markaya karşı kendi yaklaşımımızı ve duruşumuzu belirliyoruz.
Deşifre olmadan ama kendimizce deşifre ederek birbirimizle iletişim kurmaya çalışıyoruz. Birbirimizle ne kadar samimiyiz değil mi?
Cenap Şehabettin’in şu sözünü unutmamakta fayda var: Şüphe hummalı hastalığa benzer. Uyumaz, uyuyamaz, uyutmaz, bir an uykuya dalsa da korkulu rüya görür.
Paylaş