Paylaş
İster sevin ister sevmeyin ama ben bu fotoğrafı şöyle okuyorum. Deniz Baykal, “kriz iletişimi” anlamında sadece Türkiye’ye değil dünya siyasi çevrelerine de bir ders verdi.
İddiaları yalanlayarak geçiştirmesi umulan Deniz Baykal, istifası ile iddiaları kabullenmiş değildir. Tam tersine istifa kararı ile kendisine komplo kuranlara değil, parti içi muhalefete de açıkça “Hodri meydan. Hadi alsın bakalım, herkes boyunun ölçüsünü” dediğini düşünüyorum…
İsterseniz kaseti başa saralım ve ne olup bittiğini birlikte hatırlayalım.
7 Mayıs Cuma günü, itibarı yerlerde bir web sitesi Ana Muhalefet Lideri ile partisinin bir milletvekiline ait olduğu iddia edilen gizlice çekilmiş görüntülerin yer aldığı, çok çirkin ve ahlaksızca yapılan bir karalama çalışması olduğu herkes tarafından genel kabul gören bir videoyu yayınladı. Sonra da apar topar yayından kaldırdı. Daha sonra “araklamacı gazetecilik” konusunda uzman onlarca sözde haber sitesi de bu görüntüleri o siteden alıntı yaparak servis etti. Görüntüler gündeme bomba gibi düştü.
Baykal, hafta sonu evine kapandı ve kimse ile görüşmedi. Bugün de kameraların karşısına geçti ve “Bu kara kampanyaya teslim olmayacağım. Bu hukuksuz ve ahlaksız komplo nedeniyle kimsenin beni sorgulamasına izin vermeyeceğim. Eğer bunun bir bedeli varsa ve bu bedel CHP Genel Başkanlığından ayrılmaksa o bedeli de ödemeye hazırım. Benim CHP Genel Başkanlığından istifa etmem hiçbir şekilde bu komploya teslim olmak ya da kaçmak anlamına gelmez. Tam tersine bu bir meydan okumadır... Benim istifa kararım, hem Türkiye siyasetini hem CHP'yi yeniden tanzim etmek isteyenlere bir imkân tanıyacak hem de CHP'ye bu komplo ile hesaplaşma fırsatı verecektir” diyerek istifasını açıkladı.
Baykal, hafta sonu sessiz kalarak, “kriz yönetimi”nin ilk kuralını doğru uyguladı. Yani öncelikle hasarı tespit etti. Sonra basının karşısına geçti ve istifasını açıkladı. Yani ikinci kuralı işletti; “krizler kaynağında çözülür”…
Baykal, kararını açıklarken net konuştu. “Kriz yönetimi”nin üçüncü kuralını da yerine getirdi. “Mış” gibi yapmadı, yani hiç kıvırtmadı. “Umarım bütün bu yaşananlar ve benim istifam Türkiye'de yeni bir uyanışın başlangıcı olur. İnşallah, bir kez daha şerden bir hayır çıkar, hile hurda yapanlar değil dürüst ve namuslu olanlar kazanır” diyerek son derece açık bir dille konuştu.
Son olarak Baykal, “kriz yönetimi”nin dördüncü ve son kuralını da yerine getireceğinin yani bir eylem planı olduğunun mesajını verdi. Baykal, hakkındaki iddiayla ilgili her zeminde mücadele edeceğini açıkça ifade etti.
Olan oldu…
Ancak şu bir gerçek ki Baykal, çıkan tartışmadan kopan onca gürültüden partisini en az hasarla çıkarmayı bildi. Yani gemisini kurtaran kaptan oldu.
Bu olayın sonunda asıl kararı, bu kez yargı değil, sandık başına gidildiğinde seçmenler verecek. Çünkü siyasiler için sadece yargı önünde değil seçmenin gönlünde de aklanmak önemlidir.
Türk seçmeni zamanında bir şiir okudu diye hapse atılan Recep Tayyip Erdoğan’ı iki kez Başbakanlık’a layık gördü. Belki Baykal, partisinin genel başkanı olarak artık başbakan olamayacak ama unutmamakta fayda var. Artık cumhurbaşkanını da halk seçecek.
Paylaş