Paylaş
İletişim dünyasının gündemini uzun süre işgal eden “Lovemark” kavramı da buradan yola çıkmıştı. Kabaca bir marka ile tüketicisi arasında kurulan duygusal bağı tanımlıyor.
Son yıllarda yapılan araştırmalar; alışveriş dediğimiz şeyin aslında sandığımız kadar mantıklı ve komplike bir eylem olmadığını gösteriyor. Çünkü insanlar bir şeyi satın alırken akli nedenlerden çok duygusal nedenlerden etkileniyor.
Bu nedenle marka ile müşterisi arasında kurulan duygusal bağ çok önemli. Bu bağ yeterince güçlüyse kişi daha iyi alternatifleri olmasına ya da o markanın o ürününe pek ihtiyaç duymasa da satın alma eylemini o markadan yana kullanabiliyor.
Yine araştırmalar gösteriyor ki, satın alma eylemini aslında içimizdeki haz duygusu tetikliyor.
Çünkü sadık müşterisi olduğumuz bir markanın ürününü satın aldığımızda hissettiklerimiz, ister karşılıklı olsun ister karşılıksız, bir kişiye aşık olduğumuzda tattığımız hislerden pek de farklı değil.
Burada sözü edilen haz sadece manevi tatminden ibaret değil. Sigmund Freud’a göre insanın doğasında var olan narsistlik eyleminin sonucunda sahip olma ve hükmetme duygusu ile ortaya çıkan cinsel tatmini de simgeliyor.
Yani satın aldıkça ve satın aldığımız ürünü kullanırken takdir edildikçe duygusal anlamda tatmine neden oluyor.
Yani giydiğimiz giysi, satın aldığımız otomobil, sürdüğümüz parfüm, taktığımız gözlük ya da saat ilgiyi üzerimizde toplarken bizler bir anlamda orgazm yaşıyoruz.
Aslında hepimiz kişisel markalarımızla sanki bir ürün gibi toplumdaki diğer bireylerin beğenisine her gün kendimizi sunuyoruz.
Hazreti Mevlana, “İnsanlar dil ile konuşur, gönül ile anlaşır” diyor.
Bir ürüne ya da bir bireye duyulan aşk da işte burada başlıyor. Çünkü insan gönlünü feth edene bağlanıyor.
Gönülleri feth ettiğimizde birileri bize aşık oluyor ya da ürünümüzü satın alıyor. Aşkın gerçekleşmesi içinde doğru anlaşılmak ve doğru anlamak gerekiyor.
Çünkü anlam yüklenmeyen bir olgu ya da kavramın önce gönlümüzde sonra da zihnimizde yer tutması pek mümkün değil. Bunun için ister kişisel ister ürün isterse kurumsal markamız için olsun iletişimi doğru yönetmek zorundayız.
Varlığımızla yüreklere dokunmadan mevcudiyetimizi sürdürmemiz mümkün değil.
Konu aşktan açılmışken bireyler arasındaki aşkın da bir matematiği varmış meğer. Ben de yeni öğrendim. Buna göre; “akıllı erkek + akıllı kadın = aşk, akıllı erkek + saf kadın = ilişki, saf erkek + akıllı kadın = evlilik, saf erkek + saf kadın = bebek sahibi olmak”mış.
Desenize ben da saf olan erkeklerdenim. Hem evliyim hem de bir babayım.
Aman olsun ben bundan çok memnunum. Aşksız ömür geçer mi yahu?
Paylaş