Kadın okurlarımız alınmasın ama onlara yakıştırılan “dır dırcı” tanımlaması da buradan geliyor.
Örneğin bir erkek sabah uyandığında dağarcığına yüklediği sözcük kontörlerini akşama kadar işte, sokakta, orada burada akşam eve gelmeden harcıyor.
Eve geldiğinde de artık cepte konuşacak kelime kalmıyor doğal olarak.
Hal böyle olunca kadınlar ne yapsın?
Alıyorlar sazı ellerine.
Bir taraftan da gece uyuyuncaya dek tüketilmesi gereken binlerce sözcük var tabii. Vıdı da vıdı…
Aslında bu kadınların eksikliği değil. Erkeklere göre üstünlüğü.
Araştırmalara göre, kadınların beyni erkeklerden daha hızlı çalışıyor. Bu da onların muhakeme ve düşünme yeteneğinin erkeklere oranla daha güçlü olmasını sağlıyor. O nedenle kadınlar iletişime ve bilgi paylaşımına erkeklerden daha yatkın oluyorlar.
Fakat devlet eliyle Türkiye’yi sadece deniz, kum ve güneş ülkesi olarak tanıtmak uygulanabilecek en yanlış strateji olsa gerek.
Mavi Marmara trajedisinden sonra, uluslararası kamuoyunda hasar gören algılamasını düzeltmek isteyen İsrail’in iletişim atağı başlattığına ve halkla ilişkiler yüzü olarak da Tony Blair’ı seçtiğine geçen yazıda değinmiştik. Benzer bir kampanyayı Türkiye yürütse halkla ilişkiler yüzümüz kim olabilir diye sormuştuk. Yüzlerce mail aldım.
Okurlarımız pek çok isim önerdi. Gelen isimler arasında eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’dan eski ABD Dış İşleri Bakanı Condolize Rice’a, Fatih Terim’den David Beckham’a, Fatih Akın’dan Coca Cola CEO’su Muhtar Kent’e, Sertap Erener ve Burhan Öçal’dan Tarkan’a kadar pek çok isim önermiş okurlarımız.
Kafa yoran, mesaj gönderen herkese teşekkürler.
Tony Blairler’e ihtiyacımız yok
Öncelikle masaya yatırmamız gereken sorun “Dünyadaki Türkiye’ye algılaması” diye düşünüyorum. Elçi bulmak çok zor değil. Çünkü, dünya arenasında kişisel markaları çok güçlü pek çok Türk var. Bizim Tony Blair gibilerine ihtiyacımız yok.
Benim en çok güldüğüm şeylerden biri üçüncü dünya ülkeleri gibi New York’ta yürüyüş kortejleri düzenleyip ülkemizi tanıttığımızı sanmamız. Bir diğeri de artık eşcinsellerin kontrolü altına girdiği tüm Avrupa tarafından bilinen Eurovision’u bir ülke meselesi olarak görmemiz.
Fransa denince Eiffel kulesi, şarap, Louvre Müzesi, İtalya denince Pizza Kulesi, peynir ve ayakkabı, İngiltere denince
Binyamin Netanyahu’yu iletişim konusunda yetersiz gören İsrail Hükümeti, objektif ve uluslararası alanda nüfuzu olan bir kişi olması nedeniyle Blair’ı tercih etmiş.
Tony Blair da kolları hemen sıvadı. Göreve gelir gelmez geçtiğimiz günlerde İsrailli ve Filistinli üst düzey yetkililer ve politikacılarla bir araya geldi.
Bunlar arasında Başbakan Yardımcısı Silvan Şalom, Başbakan Yardımcısı ve istihbarattan sorumlu Devlet Bakanı Dan Meridor, muhalefet partisi Kadima’nın lideri Tzipi Livni yer aldı. Blair, ardından Ramallah’ta da Filistin Yönetimi Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Başbakan Selam Feyyad ile de buluştu.
Tony Blair şu günlerde bir televizyondan öbürüne koşuyor. Hatta iki gün içinde yabancı basın kuruluşlarına 6 ayrı demeç verdi bile…
Blair, zor sorulara tecrübesiyle İsrail adına yanıt verip Gazze ablukasının yumuşatılması ve İsrail’in yeni politikası konusunda uluslararası kamuoyunun desteğini sağlamaya çalışıyor.
İsrail Tony Blair markası ile uluslararası kamuoyundaki zayıflayan algısını kuvvetlendirmeye çalışıyor.
Önümüzdeki günlerde Blair ile başlayan İsrail’in halkla ilişkiler atağının yine dünya kamuoyunda itibarı yüksek politikacı ve başta sinema yıldızları olmak üzere popüler sanatçılarla süreceği kaydediliyor.
Görünen o ki, İsrail hasar alan ülke markasını ve ülke algılamasını tamir etmek için güçlü olduğu diplomasi alanı dışında iletişimden de faydalanacak.
Omo’nun sıvı çamaşır deterjanı Omo Total’in 3 Boyut (3D) teknolojisi ile hazırlanmış reklamları High Definition (HD) yayın yapan digital platformlarda dönmeye başladı.
Hemen hemen tüm rakiplerinin “Tertemiz yapar”, “Lekesiz temizlik”, “Bembeyaz çamaşırlar”, “Canlı renkler” vb gibi sloganlarla hedef kitlelerini ikna etmeye çalıştığı bir dönemde Omo cesur bir çıkışla “Kirlenmek güzeldir” diyerek kendisini sürüden ayırmıştı.
James Cameron’un gişede hasılat rekorları kıran Avatar filmi ile 3D teknolojisi prodüksüyon dünyasında yerini aldı.
Avatar’ın yarattığı rüzgarın ardından pek çok marka, iletişimde 3D teknolojisini nasıl kullanacaklarını tartışırken Omo ilk reklam filmini yaptı bile.
Belki çok az kişi 3D yayına uyumlu televizyona, bu özel yayınları izlemeyi sağlayan gözlüklere sahip. Belki çok az kişi gözünde 3D gözlükle “Omo reklamı çıksın da izleyelim” diye bekliyor ekran karşısında. Ama olsun.
Şimdilik sadece özel gözlüklerle izlenebilen o bulanık görüntüler, reklam ve prodüksüyon dünyasının “Omo”tar’ı, iletişimde yeni bir dönemin, üçüncü boyut döneminin başladığını işaret ediyor.
Görünen o ki artık iletişim ve reklam çalışmalarına teknolojiyi entegre edemeyen markalar yarışta geri kalacak.
Unutmamak da fayda var. Daha bir kaç yıl öncesinde bir servet değerinde olan plazma ve LCD televizyonlar şimdiler de üç otuz paraya satılıyor. Bugünlerde 3D LED televizyonlar gözde.
Kart batağındakiler kullanır bu tabiri. Ödenmemiş ve takibe alınmış kredi kartı borçları için kullanılır.
Merkez Bankası verilerine göre; Türk halkının bankalara olan toplam kredi borcu geçtiğimiz ay sonu itibarı ile 1 milyar 675 milyon TL artışla 139 milyar 758 milyon TL’ye ulaştı. Kredi kartı borçları ise 681.1 milyon TL artarak 37 milyar 860 milyon TL oldu.
Kredi kartı borçlarının 37 milyar 808 milyon TL’lık kısmı Türk Lirası, 52.6 milyon TL’si ise yabancı para cinsinden.
Gün geçmiyor ki ülkemizde kredi kartı borçları yüzünden bir insanlık dramı yaşanmasın. Gazetelerin üçüncü sayfaları kredi kartı borcu yüzünden yaşanan trajedilere ilişkin haberlerle dolu.
Hali hazırda kredi kartları borcunu ödeyememiş kişi sayısı 65 bin 597. Yaklaşık 2 milyon kişi de kredi kartı borcu nedeniyle takipte.
Görünen o ki halkımız, alışverişlerinde kart kullanmayı ve patlatmayı seviyor.
Nakit taşıma zorunluluğunu ortadan kaldırdığı, kullanım kolaylığı sağladığı, borç erteleme ve taksit avantajı sunduğu için kredi kartı kullanımı çok yaygın.
Hal böyle olunca tüketicileri kart kullanımına karşı bilgilendirmek gerekiyordu. Bu görevi de Bankalararası Kart Merkezi (BKM) üstlendi. Bugünlerde ekranlarda keyifle izlediğimiz Kleopatra’lı, James Bond’lu ve Napolyon’lu bilgilendirme reklamları bu yüzden yayınlanıyor.