Kabinlerde kan ter içinde kalmadan giysi seçimi sağlayan aynalar, uzaktan kişiyi tanıyan ve yolda yanından geçerken kişiye özel ilanlar gösteren reklam panoları, web’te sörf ederken ziyaret ettiğiniz sitelerde o an sadece size gösterilen banner’lar, sanal tezgahtar artık hayatımızda…
Pazarlama denince bu işi doğru düzgün yapan markalar, stratejilerini ilk başta sayısı 4 olan price (fiyat), place (yer), promotion (tutundurma), product’tan (ürün) oluşan 4P ardından people (hedef kitle/toplum), process (süreç) ve physical evidence’ın (fiziksel kanıt) da eklenmesiyle sayısı 7’ye ulaşan pazarlamanın 7P’si üzerine kurgularlar.
Bunu yaparken de konuya müşteri tarafından da bakarak yani hedef kitleyle empati kurarak customer value (tüketiciye kattığı değer), cost (maliyet), convenience (erişilebilirlik), communication (iletişim), consideration (değer verilme), coordination (koordinasyon), confirmation (doğrulama) olarak sıralan pazarlamanın 7C kuralını da göz ardı etmezler.
Başta perakende sektörü olmak üzere tüm sektörler şimdilerde bir dönüm noktasının eşiğinde. Artık geleneksel yöntemlerle ve teknolojiye adapte olmadan hedef kitleleri ikna etmek mümkün değil. Çünkü, online alışveriş giderek geleneksel alışverişin yerini almaya ve tüm dünyada yaygınlaşmaya başladı. Kastım sanal marketleri övmek falan değil. Demek istediğim artık interaktif alışveriş dönemi başladı. Bu yüzden 7P’ler 7C’ler kurgulanırken başka kriterler artık devrede olacak.
Satın alımlarda tavsiye faktörü
Los Angeles'ta bir medya laboratuarı da bulunan dünyanın en büyük reklam ve pazarlama şirketlerinden biri olan Interpublic Group (IPG) değişen müşteri beklentileri üzerine düzenli olarak araştırmalar yapıyor. IPG, araştırmalarından çıkan bulgular üzerine yeni pazarlama araçları da geliştiriyor.
IPG’nin, 10 bin kişi üzerinde yaptığı bir araştırma; geleneksel mağazalarda alışveriş yapmaktan memnun olanların sayısının her yıl yüzde 15 düştüğünü gösteriyor. Hal böyle olunca alışverişi interaktif hale getirmenin yolları aranmaya başlandı doğal olarak.
IPG’nin araştırmasında müşterilerin alım kararı üzerinde nelerin etkili olduğuna bakıldığında tüketicilerin bir mağazada alışveriş yaparken internetteki gibi detaylı bilgilere ve kullanıcı tavsiyelerine erişmek istediği görülüyor.
Kredi ya da banka kartlarında veya cep telefonlarımızdaki pin kodları, bilgisayar ve e-posta hesaplarımızdaki şifreler, msn, facebook gibi sosyal ağlardaki kullanıcı kodları, banka internet şubelerindeki kullanıcı şifreleri, iş yerlerimizdeki kasa ve alarmlarda hatta evimizin kapısındaki kilitlerde kullandığımız şifreler…
Teknoloji giderek hayatımızı kolaylaştırıyor ama yaşamımız da şifre sarmalına bürünüyor.
Doğum tarihi, uğurlu rakam, evlilik yıldönümü, tuttuğumuz takımın kuruluş yılı, sonunda onlarda tükendi. Artık şifre bulmaktan yorulduk.
Hepsinde aynı şifreyi kullanmak da büyük risk.
Şifre kullanarak hizmet satın aldığımız kurum ya da markaların “Sakın şifrenizi başkasına söylemeyin” şeklindeki bizi paronoyaya sürükleyen uyarıları da cabası…
Peki ne yapacağız. Elbette hepsine ayrı ayrı şifreler bulmak zorundayız.
Bir de şifrelerini karıştırmamak gerekiyor.
Kaçımız banka internet şubesi hesabında ‘şifremi unuttum ‘ butonuna hiç basmadık ki bugüne kadar?
Türkiye, ilk defa 1997 yılında Fındık Tanıtım Grubu'nun kurulmasıyla bu kavramla tanışmıştı.
Bugün ise Deri Tanıtım Grubu, Makine Tanıtım Grubu, Zeytin ve Zeytinyağı Tanıtım Komitesi, Su Ürünleri Tanıtım Grubu, Narenciye Tanıtım Grubu, Seramik Tanıtım Grubu ve Antep Fıstığı Tanıtım Grubu da faal bir şekilde dünyanın dört bir tarafında Türk ürünlerini tanıtmak ve ihracatı arttırmak için hummalı çalışmalar yürüten sektörel sivil hareketlerden bazıları.
Bu gruplar, bir yandan yurtdışında Türk endüstriyel ürünlerinin tanıtımına ağırlık verirken bir taraftan da kendi evinde güçlü olmayan rakip pazarlarda da güçlü olamaz anlayışı ile Türkiye içinde de tanıtım ve iletişim faaliyetlerinde bulundular.
Özellikle Fındık, Deri ve Makine Tanıtım grupları, televizyon, gazete reklamları ve havalimanlarındaki bilboard çalışmalarıyla geçtiğimiz yıllarda dikkat çektiler.
İhracatçı birliklerinin çatısı altında, yönetim kurulu üyeleri arasından icracı birer komisyon şeklinde kurulan tanıtım grupları, Türk endüstriyel ürünleriyle ilgili iç ve dış pazarlardaki algılamayı kuvvetlendirirken, Türk markalarının uluslararası pazarlarda tutunabilmesi için de büyük destekler verdiler.
İhracatçı birlikleri hayata geçirdiği ses getiren bu tanıtım kampanyalarının finansmanını üyelerinden aldıkları katkı paylarından sağladılar.
Ancak çok ilginçtir ki partilerin yürüttüğü kampanyalarda en az vurgu yapılan konu anayasa değişikliklerinin kendisi.
Liderler birbirlerine çatmak, tabiri caiz ise içlerindeki öfkeyi kusmak için şahane bir fırsat buldu. Ne soy sopları kaldı ne vatana ihanet etmeleri ne de kalpazanlıkları…
Yurdun dört bir yanında mitinglerin ardı arkası kesilmiyor.
AK Parti "Sevdam millet, kararım evet", "Demokrasiye ve referanduma evet " sloganlarıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başaktör olarak konumladığı iletişim stratejisi duygusal tonda kurgulanmış bir kampanya ile referandum sürecini yürütüyor.
CHP "Hayır'da hayır var" sloganını kullanıyor. CHP Lideri için referandum kampanyası adeta bir "rüştünü ispat" sürecine de dönüşmüş durumda.
MHP'nin referandum kampanyasının ana omurgası yine önceki seçimlerde olduğu gibi Devlet Bahçeli ve onun sert söylemleri üzerine kurgulanmış. MHP, "Ülke için bir hayır yeter" sloganıyla referandumu bir genel seçime dönüştürme gayretinde.
BDP ise boykot çağrısı ile kendi gündemini öne çıkartma eğiliminde.
Siyasal iletişim açısından baktığımızda aslında tam bir fiyasko yaşanıyor. Gündem ve konu yönetimi adına siyasilerce iftira kampanyaları yürütülüyor. Paydaşlık yaklaşımı yerini “Taraf olmayan bertaraf olur” söylemine bırakmış durumda.
Çünkü Ankaragücü, Denizlispor, Gençlerbirliği, Gaziantepspor, Kayserispor, Sivasspor, Kasımpaşaspor, Diyarbakırspor ve İstanbul Büyükşehir Belediye gibi yaklaşık 10 Süper Lig takımlarına göğüs reklamları karşılığında sponsorluk desteği veren Turkcell’in bundan vazgeçmesiyle kulüpler sıkıntılı günler yaşamaya başladı.
Süper Lig'de 10 Anadolu kulübünü sponsorluk ücreti dışında da destek veren Turkcell, sponsor olduğu kulüpler içinden Süper Lig şampiyonuna 500 bin dolar veriyordu.
2'nciye 250 bin dolar, 3'üncüye veya Avrupa Ligi'ne katılan kulübe ise 150 bin dolar ek destek sağlıyordu.
Turkcell, sponsor olduğu kulüplerden Avrupa Ligi'nde grup maçlarından sonra son 32'ye kalan takıma ve Şampiyonlar Ligi gruplarına kalan takıma da 100'er bin dolar prim ödüyordu. En çok gol atan ve milli takıma oyuncu gönderen takımlara da 100'er bin dolar ek destek sağlıyordu.
Turkcell adı geçen 10 Anadolu kulübüne sadece göğüs reklamı için sadece geçen yıl 6 milyon dolar ödedi. Turkcell’in futbol kulüplerine sponsorluktan vazgeçmesi ile kulüpler şimdiden sıkıntılı günler yaşamaya başladı ve sponsor arayışına girdiler.
Zora düşen kulüplerden bazıları geçen yıl Turkcell'den aldığı ücretin altında anlaşmalara imza atmaya çalışırken, bazı kulüpler de teklif toplamaya çalışıyorlar.
Sponsor bulma konusunda en şanslı Anadolu takımları Eskişehirspor, Manisaspor, Kardemir Karabükspor, Antalyaspor ve Trabzonspor gibi görünüyor. Eskişehir, Karabükspor ve Manisaspor şehirlerinde üretim yapan dev şirketlerin sponsorluğuyla Süper Lig'de mücadele ediyor.
Öte yandan Türkiye Futbol Federasyonu geçtiğimiz yıl aldığı kararla forma reklam alanlarını genişletmişti. Bundan en kârlı çıkan yine 4 büyükler oldu.
Bu soruyu sorarken, bireysel gelişim veya kariyer için verdiğiniz uğraşlar ya da sosyal çevreniz değil kastım. Adınızın başka kişilerce kullanımını sınırlamak için çapa sarf edip etmediğinizi soruyorum.
Örneğin adınızı taşıyan bir internet adresiniz, Facebook’ta, twitter’da ya da diğer sosyal paylaşım sitelerinde özel sayfanız veya bir internet günlüğünüz yani kişisel günlüğünüz var mı?
Mesela adınızı tescil altına aldırdınız mı?
Eğer bunlara yanıtınız “hayır” ise kişisel markanıza yatırım yapmamışsınız demektir. “Evet” yanıtını verdiyseniz, o halde internet siteniz ya da internetteki kişisel sayfalarınız ne kadar güncel?
Bakınız Sayın Başbakan’a, adını markalaştırıyormuş.
Başbakan RTE markası için Türk Patent Enstitüsü’ne (TPE) başvurmuş. Başvurusunda da marka tescil alanını da son derece geniş tutmuş.
Çok akıllıca…
Erdoğan’ın başvurusuna göre, RTE markası öncelikli olarak basılı evrak, yayın, takvim, poster, fotoğraf gibi alanlarda kullanılabilecek.
“Dünya’nın en kirli yeri neresidir?” diye sorsam; hemen aklınıza tuvalet gelir değil mi?
Bir de umumi tuvaletleri, pis, leş gibi kokan akaryakıt istasyonlarındaki tuvaletleri düşününce insanın gözünde sanki bir kabus canlanıyor. Hele benim gibi titiz bir insansanız ve evinizin ya da iş yerinizin dışına çıktığınızda tuvalet ihtiyacınız daha da büyük bir kabusa dönüşüyor. Kilometrelerce gezip temiz tuvalet ararsınız.
İşte bu kabusa “Temiz Tuvalet” projesi ile Opet son verdi. Bundan birkaç yıl önce başlattığı kurumsal sosyal sorumluluk projesi ile Opet, dışarıda ya da şehirlerarası yollarda tuvalet ihtiyacı duyduğumda ilk aklıma gelen adrestir.
Opet’in başlattığı bu yeni akımı diğer akaryakıt dağıtıcıları da takip etti. Projesi ile Opet sektörüne de öncülük etmiş oldu.
Aslında her kurum aynı zamanda birer kurumsal vatandaştır.
Nasıl ki her bireyin sadece devlete değil içinde yaşadığı sosyal çevreye karşı da sorumlulukları varsa, kurumlar içinde bu böyledir.
Kurumlar da topluma karşı bu görevlerini hayata geçirdikleri “kurumsal sosyal sorumluluk” projeleri ile yerine getirirler.
Opet yeni reklam filmi ile sosyal kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetleri ve topluma katkısını anlatıyor.
Halkla ilişkilerin yani Public Relations kavramının, kısa adı ile PR faaliyetlerinin en önemli kanadı da tartışmasız medya ilişkileridir.
Peki neden?
Medya, bir kurumun ya da markanın hedef kitlesine ya da müşterisine ulaşmada gereksinim duyduğu en etkili kanaldır da ondan.
Medya aracılığıyla hedef kitlelerine mesajlarının doğru ve hızlı ulaşmasını sağlayan markalar, pazarlamada da büyük avantajlar elde eder. Bu nedenle, medya ilişkileri iletişim sektöründe hizmet veren tüm markaların ve iletişim uzmanlarının en önemli rekabet alanı durumundadır.
Büyüklüğü mü, işlevi mi?