Paylaş
Günlerden “çarşamba” idi, “eyvah” demişim. “Türk Dili’ne tutkun biri ben, kaçırmışım.”
Aa, o da ne! e-posta altta sürüyor: “29 Eylül Çarşamba - Yer: Türkçe Taşı (Konak EÜ Atatürk Kültür Merkezi yanı) - 11.00 Küçük Konser - 11.10’da 9. İzmir Türkçe Günleri / 78. Dil Bayramı dolayısıyla seslenişler - 11.45 Yürüyüş (Türkçe Taşı’ndan Kemeraltı Abacıoğlu Han’a...)”
Ve Konak Kültür Müdürlüğü’nün e-postası sürüyor: “Yer: Abacıoğlu Han Kemeraltı - 12.30 Açılış Seslenişi Dr. Hakan Tartan, Konak Belediye Başkanı - 12.40 Söyleşi - İmza. “Dilimizin Emekçileri Gençlerle Buluşuyor: Ahmet Günbaş, Eşref Karadağ, Hidayet Karakuş, Mavisel Yener, Muzaffer İzgü”
O gün saat 12.00 idi; bir “oh” demişim, “Yürüyüşü kaçırdım ama, Dr. Hakan Tartan’ı da öteki değerli kişileri de dinleyebilirim.”
Aceleyle yola çıktım, Kemeraltı’na vardım. Aksilik bu ya, Han’ın nerede olduğunu bilmiyorum, adını da birden anımsıyamadım. Kemeraltı Polis Karakolu’nun önünde duran iki genç polise sordum: “Aba diye bir han.. Nerede acaba?”
Genç polisler gülümsemekle sırıtmak arası bana baktılar, “Burada çok han var” dediler. Yani bilmiyorlardı. Hemen yandaki baharatçıya, “Aba..” diyecek oldum, “Abacıoğlu Han” dedi, yerini tarif etti. “Polisle baharatçı arasında bir fark olacak tabii” diye aklımdan geçirdim.
VARDIM BİR HANA...
Saat tam 12.30’du, e-postaya göre Konak Belediye Başkanı Dr. Hakan Tartan’ın “açılış seslenişi” ile öteki değerli kişilerin söyleşmelerini dinleyebilecektim.
Vay, o da ne!. Abacıoğlu Han denen o güzelim mekanda ilköğretim öğrencileri, kiminin kucağında trampet, koşuşturup duruyor. Dinleyiciler için dizilmiş sandalyeler bomboş! Konak Belediyesi’nin zarif hanımları beni buyur ettiler, “Ne içersiniz?” dediler.
Ben tutkunu olduğum Türkçe üzerine bir iki söz de olsa dinlemeye gelmiştim oysa.
Meğer Dr. Hakan Tartan, Konak’taki “Türkçe Taşı” önünde konuşmuş. Konuşacaklar da konuşmuş olduklarından şimdi Han’da öğrencilere kitap imzalıyorlarmış.
Sonunda anlayabildim ki, gönderdikleri e-posta ile “9. İzmir Türkçe Günleri - 78. Dil Bayramı - 26 Eylül 2010 Pazar” deyip 29 Eylül Çarşamba gününe çağrı yapanlar, Belediye Başkanı’nı “Han” içinde değil, “Taş” önünde konuşturmuşlar; ben de Hakan Tartan’ın “gülen yüzü”nü göreyim derken asık suratla bir masaya çökmüşüm!
Neyse ki, belediyenin zarif hanımları önüme Zülfikar’ın “fincanda pişen çift renkli Türk kahvesi”ni koydular da... Derken gözüm fincanın kapısından çıktığı yerin adına takıldı: “Lesmire”.
Ben kutlayamamış olsam da kendi kendilerine kutlamış olsalar da bu dil bayramını düzenleyenlere teşekkür ederim. Çünkü, bir kez daha öğrendim ki, “iletişim” denen uygarlık taşı, taş olup kalmış, o taş dile gelmediğinden “dilim dilim” olmuş, dilim.
Ve dahi, İzmir’in bir adı da “Lesmire” imiş!
Paylaş