Paylaş
Eski bir “sanat geleneği”dir bu. Bir yazarın eseri üzerinden yeni bir eser yaratmak! Kimi zaman bir tiyatro oyunundan bir başka oyun çıkar, kimi zaman bir opera ya da bale. “Othello” da böylesi bir opera. Shakespeare’in “Othello”su 1604’de ilk kez oynanır, Giuseppe Verdi’nin operası “Othello” 1887’de müzikli bir canlanışa kavuşur.
Bu kadarla değil kuşkusuz. Dokunulmamış, başkalaştırılmamış neredeyse hiçbir oyunu kalmamış olan Shakespeare’in “Othello”su üç kez de filme çekilir. 1952’te Orson Welles, 1965’te Laurence Olivier, iki büyük sanatçı, hem yönetirler filmi, hem Othello’yu oynarlar. Son Othello filmi, 1995’te Oliver Parker yönetiminde gerçekleşir.
* * *
Ya, o Othello bizim elimize düşerse ne olur?
Kuşku yok ki, geleneğindeki köklü müzik eğitimini sürdürmekten ödün vermeyen bir anlayışla yetişmiş opera sanatçılarımız dünyanın en gözde kentlerinde sahneye çıkacak yeterliliktedir. AASSM gibi bir sanat merkezinde sanatçılar, kendilerinin daha güçleneceklerini duyumsamış olacaklardı doğal olarak. Öyle de oldu.
Yine de umulmadık bir şey oldu: Sanatçılar kaybolmuştu!
* * *
Yıllardır Elhamra’nın sahnesinde sıkışıp kalan opera ve bale sanatçılarına AASSM’de oynama olanağı sunulunca, İzmir Devlet Opera ve Balesi coşkulu bir çalışmaya girmişti. İzmir’de Othello’yu ilk kez sunmakla mutluluklarını paylaşmak istemiş olsalar gerek. Ama bir noktayı gözden kaçırmış olmalılar. AASSM bir konser salonu anlayışıyla inşa edilmiştir; dünyadaki benzer konser salonları arasında seçkin özellikler taşır.
Sahnesi koruma altındadır; sağı solu çizemezsiniz; tabana çivi çakamazsınız; asma, çekme, tepeden indirme yapamazsınız. Kısaca, AASSM sahnesi, o geniş boşluğu ile dekor kurmaya elverişli değildir.
* * *
Bu kısıtlama karşısında bir yol bulunmuş: Sahne tabanı üzerine boydan boya bir yükselti yapılacak, dekor da bu yükselti üzerine oturtulacak. Artık şato önü, şatoda iki ayrı salon, yatak odası gibi değişik yerler o yükselti üzerinde varmış sayılacak.
Bu yaklaşımla tasarlanan dekorda, biri dönen iki yanda iki kütle neredeyse tavana değecek kadar yükselmekte. Sahneye girip çıkanların zorlukla geçtikleri basamaklı geçitleri, meydanımsı yükseltileri ile alabildiğine geniş AASSM Sahnesi, sanki Elhamra Sahnesi olup daralmış, koronun hareketleneceği bir boşluk kalmamış gibi. Öyle ki, “Othello”nun en can alıcı sahnesi olan Othello’nun Desdoma’yı öldürüşünün yer alacağı “yatak odası” yok. Yere sarı bir örtü seriyorlar, orası yatak odası oluyor!
Giysiler aynı kalıptan çıkmış havasında. Generalle er arasında hiç fark yok sanki. Kumaşın cinsini de çıkaramadım, çünkü muşambaymış gibi uç kısımları havaya kalkıyor. Yönetim hiçbir şeyi esirgememiş olsa da onca harcama, Venedik Elçisi’ne eşlik eden maiyetin alabildiğine sırıtan tek tip mavimsi giysileriyle uçup gitmemiş mi?
Işıklandırma Othello’nun kara yüzünden ilham almış gibi. Sanki kara bulutların eksilmediği bir havada geçiyor oyun. Bir büyük salona girilmiş de bütün lambalar yakılmış! Işıklandırma sistemi orkestra için düzenlenmiş, yerleri sayıları belli ışık kaynaklarıyla aydınlatılan kaçınılmaz yasaklarla dolu bir sahnede, başka bir sonuç beklenir miydi!
O zaman nerede kaldı, daha geniş sahneye geçmenin anlamı?
Ben yazdım durdum “Othello” diye, onlar yazmış güzel dergilerine “h”si düşük “Otello” diye. “William Shakespeare”i de “Vilyem Şekspir” diye mi yazsaydık!
Paylaş