Neyse, bizde Jan Dark yok!

TANRI iniyor yeryüzüne, “Tanrım!” diye çaresizlik içinde haykırıyor sonunda!

Haberin Devamı

İnsanı yaratmış Tanrı’nın, insanın insana ettiklerini gördükten sonra yapabildiği ancak bu.

Bulgar yazar Stefan Tsanev’in İzmir Devlet Tiyatrosu’nda sahneye çıkan “Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü” adlı oyunu, insanlığın can alıcı eleştirisi bir yana, islam inancına bağlı halkın yaşadığı bir ülkede “düşünce özgürlüğü” diye savunulan kavramın bir ayıracı sanki!

Tsanev, oyunu sürüp götüren olay olarak Jeanne d’Arc (Jan Dark) söylencesini seçmiş. Filmlere de konu olan Jeanne d’Arc cahil bir köylü kızı. 1400’lerdeki ünlü Yüzyıl Savaşları sürerken, güçlü hristiyanlık inancıyla Tanrı’nın sesini duyar, beyaz zırhlar içinde beş haçlı kılıcı kuşanarak Fransız ordusunun başına geçer, İngilizleri yener. Halkın bir aziz gibi karşılamasından ürken Kral’ın da oyunuyla Jeanne d’Arc, İngilizlere tutsak düşer ve ünlü Engizisyon’un yargılaması sonunda bir “aziz” değil, “büyücü” olduğuna hükmedilerek daha 19 yaşındayken ateşte yakılır.

Gerçek açığa çıkıyor

Tsanev’in derdi Jeanne d’Arc efsanesini ya da Engizisyon’u eleştirmek değil; hırıstiyanlığın açmazlarnı, dinin yobazlığa vardıkça “Tanrının yarattığı insanı, yine insan eliyle Tanrı adına yok edişini”alaycı bir yaklaşımla vurgulamak.

Tsanev’in en çarpıcı buluşu, Tanrı’yı sahneye indirmek!

“Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü”, yazarı bir Bulgar diye, Bulgaristan’ın dar sınırları içinde kalmış değil; yazarına öteki yapıtlarıyla birlikte uluslararsı ün kazandırmış. Söylenceyi bambaşka açıdan deşmesini, olayları kurgularken kişilerin dramatik bir karakter kazanmasını, içerdiği düşünceleri, yergilerindeki derinliği bir yana bıraksak bile, “Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü”, bir gerçeği açığa çıkarıyor: Yazar düşünmekte özgürse, yaratıcıdır.

Tiyatro hünerler sergisidir

Şimdi varsayın: Adı Stefan değil de, Hasan’dır. Tutmuş Hasan, Tanrı’yı sahneye indiriyor, islam dinini sorguluyor! Olacakları bir düşünün!
Ya sahnedeki oyun? Hep inanmışımdır, yönetmen ustaysa tiyatro bir hünerler sergisidir. Hele oyuncularını, tasarımcısını, ışıkçısını buldu mu, bir yarıştır gider; belli olmaz önde gideni; bütünlenir her söz her devinim sahnede, sesin her rengiyle bir bakışla; yazarın yaratışı yaratılmış olur yeniden.

Oyunu İstanbul Devlet Tiyatrosu’ndan Murat Karasu yönetmiş. Gidip görmeli, sahneye koymak ne demek. İşlevsel tasarımının derinliğini işleyen tasarım ustası Ethem Özbora ile ışık ustası Yakup Çartık’ın kurduğu o yapay dünyada Şebnem Doğruer bir Jeanne, Sadık Yağcı bir Tanrı, Cemalettin Çekmece bir Cellat olup dünyanızı sarsıyor.

Bulgaristan’dan bir yazar çıkıyor da. Neyse, gerisini getirmeyelim.Yine de avunalım, çağdaşlığından ödün vermeyen bir Devlet Tiyatroları var.

Yazarın Tüm Yazıları