Basına yansıdığınca Devlet Tiyatrosu ile İzmir, “ses getirmeyen” bir tiyatro mevsimini geride bırakırken birden “müzikli danslı” bir baskına uğradı.
İstanbul, havalar ısınırken ilk atağını yine İzmir’e yapmıştı. Fuar Açıkhava Tiyatrosu’nda önce “Troya” göründü, ardından Bakırköy Belediye Tiyatroları “Tersine Dünya” ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiytroları “Lüküs Hayat” ve “Kabare” ile Ankara Devlet Tiyatrosu da “Fosforlu Cevriye” ile sahne aldı. Karşıyaka kesiminde ise, yine “açıkhava”da, yine İstanbul’dan özel tiyatro toplulukları. SOKAKTAN KURTULAMAMAK İzmir seyircisi için böylesi değişik gösteriler ne denli sevindirici ise, İzmir adına o denli utandırıcı! Devletin İzmir’deki tiyatro kolundan bir gözalıcı atak yok, Büyükşehir Belediyesi’nin ya da belediyelerin zaten tiyatrosu yok! Binaları olsa da... Yerel yönetimler sokaklarda eğlenceler düzenlemekten öteye gidemiyorlar; kimisi de bunu “sanat etkinliği” diye sunma çabasında. AÇIK HAVADA BİR KABARE Ben Açıkhava Tiyatrosu’nda “Kabare”yi izleyebildim. Liza Minelli ve Joel Grey’in unutulmaz oyunlarıyla gerçekleşen 1972 ABD yapımı 8 Oscar ödülü filmle adını duyurmuştu “Kabare”. Broadway anlaşıyı dışında bir yaklaşımla, 1930’larda Hitler düzenine doğru sorumsuzca yönelen toplumsal yozlaşmayı bir kabarenin eğlenceli ortamı içinde çarpıcı müzikler eşliğinde işlemesiyle “Kabare”, sahne müzikalleri arasında başyapıtlardan biri olarak sayılır. Türk Tiyatrosu’nun usta yönetmeni Yücel Erten, sahneye koyduğu “Kabare” için şöyle yazmış: “Bu müzikalde operadan ve baleden davet edilmiş konuk sanatçı yok. Tiyatro sanatının mertlik yasasına göre, tepeden tırnağa ve köşeden bucağa İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun sanatçıları ile sahneleniyor. Üstelik yaka mikrofonlarının ve hoparlörlerin desteğine başvurmadan, akustik düzlemde gerçekleştiriliyor.” İSTANBUL’UN PAZAR YERİ İZMİR Doğru da, İstanbul’da bir “tiyatro” için düzenlenmiş “Kabare”nin, yaka mikrofonlarının, hoparlörlerin çaresizce kullanıldığı, tiyatro mekanı olarak bütün özellikleri yok edlmiş Fuar Açıkhava Tiyatrosu’nda ne işi var! İzmir, İstanbul tiyatrolarının hiç tükenmeyen pazarı ya, tiyatronun asal değerlerinin yitirilmiş olmasının ne önemi var! Yine de, bir sahne oyunu olduğu gerçeği gözardı edilmiş olsa da “Kabare” İstanbul Şehir Tiyatroları’nın müzik–dans yoğunluklu bir oyunda, yönetmen–tasarımcı–koreograf ve bütün bunların üstünde “oyunculuk” yönüyle İzmir’in ne denli aymazlık içinde olduğunun göstergesi gibi, usta işi bir gösteri olarak karşımıza çıkmış oldu. İzmir, gösteri sanatlarının pazar yeri olmaktan kendini kurtacak mı? Yerel’ler “sokak”lardan nasıl bir “sanat” yaratacaklar, bekleyelim bakalım!