Paylaş
Bir kadın... Şalvarlı, başörtülü. Oturmuş kolçaklı bir sandalyeye. Sandalyenin iki yanında birer tekerlek.
Benim ilk izlenimim böyleydi: İnsan ayağının pek uğramadığı bir koridor ve koridorda tekerlekli sandalyede şalvarlı bir kadın.
Bir resim sergisine gelmişim!
Adı Meryem Düzgünkaya’ymış, 1963 doğumluymuş, Karabağlar’ın Kavacık Köyü’ndenmiş. Mutluydu Meryem, “Benim ilk resim sergim” diyordu.
Hani hevesliler olur, bulur bir köşe, açar bir sergi. Meryem Düzgünkaya da üç yıl önce resim yapmaya heves etmiş olsa da, ona bir köşe bulmuş olsalar da, sergilenen yağlı boya resimleriyle ‘hevesli’ aşamasını bir hayli geçmiş görünüyor.
KÖYDEN ÇIKMAK
Yazıp şöyle anlatmış kendini: “Bir özlem vardı içimde – Bir ışık – Bir umut - Bir arayış – Bir bekleyiş – Ve bir gün – Bir ressam geldi köyümüze - Bir ışık doğdu hemen kalbime – Kağıdı kalemi verdi elime – Başladım çizmeye - ...Yıllardır içimdeki özlemi – Tuvalime açtım – Tüm dünyaya haykırıyorum – Ben resim yapmasını çok seviyorum...”
Köyden çıkmayan, köyden “ressam” diye çıkar mı!
“Bir ressam geldi köyümüze” diyor ya Meryem. Köye gelip yerleşen ressam Şebnem Tuncer Çamdalı, üç yıl önce başlamış onu yetiştirmeye. Sonunda İl Genel Meclisi üyesi Hacer Özcan’ın girişimiyle Karabağlar Belediyesi destek olmuş, açılmış “Meryem’in İlk Sergisi”.
ÖĞRETMEN İSTER
Meryem’in öyküsü, köylerimizce “gömülü” kalmış nice yetenekli insana, yine de, yol açacak değil. Bir otelin lokantasından geçilip de gelinen bir koridorda açılan serginin gücü ne olabilir ki! Meryem mutlu; oysa sergisi gitse öteki köylere, uzak köylere, ola ki, yüreklenen kadınlar olur onun gibi. Yine yetmez ki... Öğretmen ister... Yine yetmez.
Yeter de, köylere uzanacak bir sanat sevgisi ister... Yönetenlerin sevgisi.
Bir koridor ve koridorda tekerlekli sandalyede şalvarlı bir kadın. Yürüyemediği için tekerlekleri çevire çevire dolanıp gülümseyerek bakıyor “sergisine” gelenlere.
Ben o “naif” resimleri sevdim. Hele içiçe geçmiş çiçekleri!
Ve diyelim: “Bir ışık – Bir umut - Bir arayış – Bir bekleyiş – Ve bir gün – Bir ressam geldi köyümüze...”
Niye hepimiz, birer “Godot’yu bekler” gibiyiz!
Paylaş