İçi boş kutular (6)

ALTINCISI olmuş "İçi boş kutular" diye sürdürdüğüm haftalık yazıların.

Daha da sürecek korkarım, çünkü sırada büyükşehir ile ilçe belediyelerin sanatsal üretimle ilişkili "özenle" inşa ettikleri yapılar var.

Niye "İçi boş kutular" diye niteledim onca güzel yapıyı; kavram karışıklığına uğramasın, anımsatayım yine.

ÜÇ KENT İÇİNDE

İzmir, Türkiye’nin her alanda başı çeken en gelişmiş üç kentinden biridir. İstanbul tarihinden gelen, yüzyıllardır süren üstünlüğünün "ilk" oluşunu elinde tutar.

Ankara, Cumhuriyet’in yarattığı, Atatürk düşüncesinin özenle yerleştirilip geliştirildiği, "başkent" olmanın öncelikleriyle güçlenmiştir.

Ya İzmir?
Geçmişiyle İstanbul’dan pek geri kalmış sayılmaz İzmir. Cumhuriyet öncesi Osmanlı yurttaşı azınlıkların öncülüğünde tiyatroyla da operayla da tanışmıştır. Yöresi,
Efes gibi sanatın varlığını tarihin derinliklerinden bugünün insanın yüzüne vururcasına duran kalıntılarla doludur.

Bağımsızlık Savaşı’nın sanatla ilişkisi yokmuş gibi görünse de, İzmir o savaşta düşmanın kovulup atıldığı ve Büyük Zafer’in gerçekleştiği son noktadır. Bu gerçek
İzmir’in başında bir "taç" gibi durduğuna göre, neden devrimci yapılanma sürecinde kültür ve sanat alanında da kendine yer edinememiş olsun! Ankara Türkiye’nin başkenti ise, neden İzmir özgürlük kavgasının başkenti değildir? Buradan kaynaklanacak bir değerle beslenmesi beklenirken, neden İzmir kültür-sanat kaynağında kurumaya yüz tutmuştur?

Ve İzmir kenti, halkıyla "geriye sırt çevriren", "çağdaş olma" inancını sürdürmekte ne denli dirençli olduğunu her seçimde gösterir.

Ve yine İzmir, sürekli sanatçı üretip İstanbul’a ihraç eden bir verimli kaynaktır.

Daha ne olsun!

NEDEN, NEDEN, NEDEN!

Öyleyse neden İzmir, güzellikler adına Körfez’de günbatımı ile ya da Kordon’unda balık yenen bir kent diye akla gelir hemen?

Niye kendi kaynağında üretilmiş bir sanat atılımı ile gündeme oturmaz bir türlü İzmir?

Dedim ya, kültür ve sanat etkinliklerine "mekan" olacak yer açısından İzmir’den daha zengin kent neredeyse yoktur ülkemizde. Ve sonuç: O mekanlarda oturmaya "ev sahibi"nin gücü yetmez, sürekli değişen "kiracı"larla İzmir, Osmanlı yurttaşı azınlıkların yaptıklarını çağrıştırır gibi, "taşıma suyla" sanatın soluğunu koklar, kendi öz kaynağıyla “içi boş kutular”ı doldurup taşıracak yerde.

Bir de bakalım içiçe yakın ilçelerde neler var? Ve dahası, neden?
Yazarın Tüm Yazıları