Paylaş
Londra, başta “Royal National Theatre” olmak üzere, tiyatrolara tutkundur sanki. “New York” adı Broadway’le eş anlamlıdır neredeyse. “Milano”yu düşününce “La Scala” önünüze dikiliverir, 1778’den bu yana.
Ankara’nın sanat atakları, önünde Atatürk Heykeli olan Türkocağı’nda başlamış, halkın “Opera” dediği Büyük Tiyatro’da yoğunlaşıp kente yayılmıştır. İstanbul’da Atatürk Kültür Merkezi, Taksim’in en seçkin yerinde. İçi boşaltılmış olsa da, dışı duruyor ya.
Ya “İzmir” deyince aklınıza ne gelir? Saat Kulesi mi, Kordon Boyu mu?
“İzmir” adıyla sanatın kaynaştığı bir “yapı” söyleyebilir misiniz?
BİR İLK: AKM
“Atatürk Kültür Merkezi”... Yanıbaşında Devlet Resim ve Heykel Müzesi ile birlikte İzmir’in sanat onurunu yüceltecek ilk yapı. Yıl 1980. O güne kadar İzmir, “eylemli” sanat yolunda Elhamra Sineması ve Konak’taki DT binasıyla “idare” etmiştir.
AKM, ara duvar-perdesi açılınca izleyicileri iki yanda, sahneleri komşu iki salonlu, duvarı kapatılınca iki ayrı tiyatro olarak tasarlanmıştı; ayrıca daha küçük bir tiyatrosu daha vardı.
Ve sonuç ne oldu?
Ana yapısıyla “tiyatro” diye tasarlanmış olan sahnelerin tiyatro-opera temsillerine elverişli olmadığı ortaya çıktı. Tavan yüksekliği yetersizdi. Sahne gerisiyle birlikte sanatçıların varlığı düşünülmemişti. Temsil sanatlarının temel desteği olan dekor, giysi gibi donanımların yapılacağı atelyelere yer verilmemişti. Komşu sahnelerin bir arada kullanılamayacağı anlaşılınca da, araya tam bir duvar örülerek iki tiyatro birbirinden ayrıldı. Hele salonların üst kata yapılmış olması, dünyadaki tiyatro yapı anlayışına ters düşüyordu.
DIŞI ANIT OLSA DA
“Tiyatro” olarak tasarlanıp da perde açmaya elverişli olmayan, ülkemizdeki sayısız örneklerden biridir AKM. Dışı bir “anıt” gibi durur da, içi “ağıt” yakar sanki böylesi yapılar.
Kurşunu var, atacak tüfeği paslanmış gibi, diyelim İzmir’in kendi kaynağında kültür ve sanat üretkenliği yere göğe sığmıyor, ya nasıl sığacak sanatın kendisiyle uyumsuz yapılara!
“Sayısız örnek” dedim, ötekileri de gelecek yazılarda görelim.
Paylaş